morfeus
Yeni Üye
Tam 5 senedir geliştirilen, "Beklediğimiz Indie'ler" yazımıza da konuk olan Backbone, çıkmak için E3 zamanını bulsa da nihayet bizlerle buluştu. Buluştu ama Backbone beklediğimiz ve hayal ettiğimizden farklı bir yapım. Steam yorumları sahiplerinin bu farklılıktan çok mutlu olduğunu söyleyemesek de sizin için bu durum tam tersi olabilir.
Her şeyden önce Backbone'un (en azından ilk yarısına kadar) hala noir temalı, distopik bir macera oyun olduğunu belirtmek gerek. Ancak eğer ücretsiz olan ilk bölüm Prologue'u oynadıysanız Backbone'dan bulmaca ve belli bir özgürlük (farklı şekillerde sonuca ulaşma gibi) de doğal olarak bekliyosunuzdur. Ancak Backbone sadece ilk Act'te böyle bir oyun. İkinci Act ile birlikte oyun visual novel kafasına bürünüyor ve büyük çoğunlukla diyaloglarla geçiyor. Bu yüzden hikaye Backbone'un sadece belkemiği değil (eheh espri), neredeyse her şeyi.
Büyük Birader Beni de İzle
Kanada, Vancouver'da gerçekleşiyor detektif Howard Lotor'un başından geçenler. Hayvanların yaşadığı bu distopik dünyada kendisi sıradan bir rakun detektif. Bir gün Odette isimli bir su samurundan eşinin onu aldattığını ispatlaması için bir iş alıyor. Howard da ipuçları aramak için gece hayatıyla ünlü Granville'de araştırma yapmaya başlıyor. Çok geçmeden Odette'in eşinin The Bite'da olacağını fark ediyor ama mekanın rakunlara yasak olması sebebiyle farklı bir yol bularak gizlice içeriye girmek zorunda kalıyor. Biraz bir araştırmadan sonra Howard midesinin kaldıramayacağı bir sahneyle karşılaşıyor ve hayatının serüvenine atılıyor.
Hikaye çok güzel bir şekilde açılıyor ve anlatılması gereken çok şey olduğunu hissedip heyecanlanıyorsunuz. Hayvanlar arası nasıl bir hiyerarşi var, Howard nasıl bir geçmişe ve hayat görüşüne sahip, The Bite'ın sahipleri başka ne gibi işlerin içinde, şehrin diğer bölgeleri acaba nasıl gibi merak uyandıran türlü türlü soruları uyandıran bir açılış yani. Fazlasıyla potansiyelli bir dünya ancak Backbone maalesef bunların büyük çoğunluğunu anlatmıyor. En büyük odağı ana hikaye çoğu zaman. Tanıştığınız karakterlerle de ilgili kendilerinden bir şeyler öğreniyorsunuz, ve ilgi çekici olanlar da var hani. Ancak genellikle onların ana hikayeyi ilerletmek için var oldukları aşikar.
Neyse ki Backbone'un gayet sürükleyici bir ana hikayesi var. Özellikle ilk yarısında ipuçları arayarak ilerlediğimiz oyun ikinci yarıda bambaşka bir şeye dönüşüyor ve detektif noir havasından uzaklaşıyor. Bu yüzden oyundan keyif almak için önyargısız, hikayenin gidişatını eleştirmeden oynamak gerekiyor. Benim herhangi bir beklentim yoktu ve hikayeyi sonuna kadar merak ederek oynadım. Yine de belirtmek gerekir ki ana hikaye her şeyi açıklayarak bitmiyor ne yazık ki. Kafanızda belli sorular kalacak oyun btiminde. Geliştirici EggNut belli ki devam oyunu kurgulamış kafasında.
Konuşuyorum Sonra Yine Konuşuyorum
Oyunun büyük çoğunluğunun diyaloglarla geçtiğini belirtmiştim. Bu diyaloglar yer yer Disco Elysium'daki gibi iç dünyamızla yaptığımız konuşmalar olabilse de çoğu zaman başka biriyle seçimler yaparak ilerliyor. Açıkçası metinler çok iyi yazılmış. Farklı seçimler olsa da diyalog akışı keskin bir şekilde değişiyor gibi hiç hissettirmiyor, konuşmalar hep akıcı şekilde gidiyor. Bu da sürükleyici ana hikayeyle birleşince gayet keyifli bir hale geliyor.
Diyaloglardaki seçimler ise oyunun ana gidişatına neredeyse hiç etki etmiyor. Sadece öğrenebileceğiniz şeyler değişiyor, ya da karşıdakinin öğrenmesini istediğiniz şeyi değiştiriyorsunuz. Burada da çok ciddi bir potansiyel harcanmış maalesef. Arafta bırakacak bir sürü seçenek varken bunların sonuçlarının yansıdığını görememek üzücü.
Oyunun ilk yarısında Granville, West End gibi görece çizgisel olmayan yerler bulunuyor. Burada farklı karakterlerle konuşup bölgenin havasını öğrenebiliyoruz. Karakterler demişken, yukarıda da bahsettiğim gibi oyun boyunca farklı kişilerle karşılaşıyorsunuz. Bazen bölgenin berberi, bazen köprü altında yaşayan bir evsiz olabiliyor bu kişi ve sizi farklı bir diyaloga götürüyor. Oyunun dünyasını biraz da olsa öğrenebildiğimiz gibi farklı kişiler güzel bir dinamiklik katıyor. Keza Howard da bazen bölgeyle ilgili bir şeyler söyleyebiliyor. Çok detaylı şeyler beklemeyin ama.
Çok detaylı bekleyebileceğiniz bir şey varsa o da çevre tasarımı. Backbone'da gittiğiniz her bölge, içine girdiğiniz her yer o kadar detaylı ve harika görünüyor ki bir süre hiçbir şey yapmayıp sadece mekandaki detaylara odaklanabilirsiniz. Üstelik atmosferi de çok iyi şekilde yansıtıyor ortamlar. Piksel art denilince akla gelebilecek yapımlardan biri olduğu şüphesiz.
Neticede Backbone, sürükleyici ana hikayesi, iyi yazılmış diyaloglar ve göz bayramı yaşatan görselleriyle kendini oynatabilen bir yapım. Ancak beklentiniz gerek hikayede, gerek oynanışta, ki Backbone çoğunlukla diyaloglar üzerinden gidiyor, bir özgürlük ise başka seçeneklere yönelmeniz daha sağlıklı olacak.