Oyun oynamak, aslında her vakit hayatımızın önemli bir parçasını oluşturuyordu. Dışarıda arkadaşlarımızla koşuştururken de oyun oynuyorduk, yanı başımızda duran cep telefonuyla da.
Biz büyüdükçe, oyunlar da bizimle birlikte büyüdü. Pekala ya uzun bir iş toplantısındayken bile aslında bir oyun oynuyorsak? Doğduğumuzdan beri muhakkak bir nizam ve sorumluluklar içerisinde yer aldığımız bu cihan, bir oyun dahi olabilir. Gelin, bu varsayımı eğlenceli bir formda değerlendirelim.
Grafikler hoş fakat mekaniklerin geliştirilmesi lazım: Gerçekliği bir oyuna çevirmek mümkün mü?
Şurada yaklaşık 10 yıl öncesine dönecek olursak, daha akıllı telefonların bile yeni yeni yayılmaya başladığı bir periyot içerisinde bulunuyorduk. O vakitler dahi bize ziyadesiyle etkileyici gelen bu aygıtlar, şu an bakıldığında çok başka bir seviyedeler. Etrafımıza baktığımızda, günlük hayatımızı kolaylaştırmak için üretilen onlarca aygıt görüyoruz. Bu usul eserlere artık o kadar alıştık ki şaşırmamaya dahi başladık. Benzeri bir fikir olan simülasyon teorisi, yaklaşık 2500 yıl öncesine kadar dayanıyor. Ünlü Yunan filozof Parmenides de dâhil olmak üzere, birçok ünlü bilim insanı tarafından da desteklenen bu niyet, Elon Musk aracılığıyla da sıkça gündeme getiriliyor.
Dünyamızın bir oyundan ibaret olabileceğinin kanısı de aslında simülasyon teorisi ile birçok ortak özelliğe sahip. Robotların günlük hayatta yaygınlaşması ve yapay zekanın çok daha gelişmiş bir düzeye gerçek ilerlemesi, teknoloji konusundaki bir sonraki çağın kapısını aralayacak üzere gözüküyor. Bir gün teknolojimiz o derece gelişecek ki gerçeklik içerisinde yer alan bir oyun bile yaratabileceğiz. Çok uzun yıllar sonra insanlığın bu düzeye gelecek olması kaçınılmazsa da bilim insanları, Dünya’nın bu kadar mühlet dayanacağını düşünmüyor.
Sizi bilemeyiz ancak bizce hayatta kalma ögeleri fazla abartılmış: Hangi cinsten bir oyunun içindeyiz?
Evren bir görüntü oyunu olsaydı, içerisinde bulunduğumuz oyunun çeşidi katiyetle bir devasa çok oyunculu çevrim içi rol yapma olurdu. İngilizce ismiyle ‘’MMORPG’’ olarak tanıdığımız bu cinsten bir oyunda; 7 milyardan daha fazla oyuncuya konut sahipliği yapabilecek güçteki bir sunucu, kulağa ziyadesiyle etkileyici geliyor.
Dünyanın muhakkak bir sistemi olduğunu ve her insanın bu tertip içerisinde bir yeri olduğunu düşünecek olursak, işler hayli karmaşıklaşıyor. Hepimizin bu oyun içerisinde bir rolü bulunuyor. Bu, daha çok rol yapma yüklü bir tecrübe olduğu için herkes kendi macerasına kendisi istikamet veriyor ve kararlarının sonuçları ile hayatlarına devam ediyor.
Avrupa’da doğanlar hile yapıyor: Hangi zorlukta oynuyoruz?
Bu devasa oyun, her ne kadar rol yapma çeşidinde yer alsa da rastgele bir karakter kişiselleştirme ekranına sahip değiliz. Yani birtakım oyunlar üzere; nereden geldiğimiz, fizikî özelliklerimiz ve kurallarımız üzere kritik ögeleri belirleme bahtına -en azından doğduğumuz zaman- sahip olmuyoruz.
Evreni bir oyun olarak kabul edip, ona mevcut hâliyle bir zorluk seçecek olsaydık; bunu mutlaka belirleyemezdik. Dünya içerisinde yer alan her insanın farklı kaideler ve zorluklar ile gayret ettiğini ve kendi hayat çizgisini çizdiğini düşünürsek, herkesin kendisine ilişkin farklı bir zorluk seçeneğine sahip olduğu kanısına varabiliriz.
Arayüz varsayılan olarak saklı geliyor: Sıhhat barlarımız nerede?
Bir kısmını gizleyebiliyor olsak da neredeyse her oyun bir arayüze sahip. Bu arayüzler; can, mana ve dayanıklılık barları üzere birçok ögesi içeriyor. Aslında gerçek hayatta da benzeri bir halde yaşıyoruz. Hastalandığımızda büyük oranda halsizleşiyor, hiçbir şey yapmak istemiyoruz. Bizi tekrardan ayağa kaldıracak olan şey; sağlıklı beslenme, uyku ve ilaçlar oluyor.
Kimi vakit ziyadesiyle yorgun oluyoruz ve işe dahi giderken büyük bir isteksizlik hissine kapılabiliyoruz. Bu yorgunluğu da çoğunlukla dinlenerek üstümüzden atabiliyoruz. Bir doğal dinlenme durumu olan uyku, aslında hayatımızın en kıymetli modüllerinin başında geliyor. O hâlde, bizler de oyunlardaki üzere sıhhat barlarına sahip olduğumuzu düşünebiliriz. Yaşımızı deneyim puanı olarak varsayarsak, kaçıncı düzey bir oyuncu olduğumuzu bile çarçabuk belirleyebiliriz.
Her şeyi belirleyecek olan tek şey: Gelecek
Sürekli gelişmekte olan teknolojiyi gereğince vurguladık. Azıcık da oyun tarafına dönelim. Oyun kesiminin günümüzdeki durumuna baktığımızda; abonelik sistemlerinin çoğaldığını, bulut oyunculuğunun yükselmekte olduğunu ve sanal gerçeklik olarak isimlendirdiğimiz VR’ın daima olarak gelişmekte olduğunu görüyoruz. O denli bir vakit dilimi gelecek ki tek bir abonelik sistemi sayesinde istediğimiz aygıttan internet aracılığıyla anında istediğimiz oyuna sıkıntısız bir halde ulaşabileceğiz ve bu oyunu nereden oynuyor olduğumuz hiçbir fark yaratmayacak.
Günümüzün en tanınan oyun aygıtlarından bir tanesi olan konsollar, ilerleyen süreçte tahminen üretilmeyecek bile. VR’ın da büyük manada gelişmesi ve oyun şirketlerinin sanal gerçeklik tarafına yapacağı yatırım ile çıkacak gerçekçi oyunlar da bizleri daima olarak daha gerçekçi bir oyun tecrübesine yaklaştırmayı başaracak.
Bu tecrübe o kadar ilerleyecek ki kendimizi tek bir gözlük ile gerçek dünyadan soyutlayabilecek ve sanal hayatımıza erişebileceğiz. Oyun bölümündeki bu bahsettiğimiz gelişime, muhtemelen en geç 20 yıl içerisinde ulaşacağız üzere gözüküyor.
Milyonlarca yıl içerisindeyse gerçekliği tıpatıp yakalayacak bir düzeye ulaşabilecek ve kendi gerçekliğimizi oluşturabileceğiz. Vakit kavramı da o denli bir hâl alacak ki gerçek dünyamızda oyuna ayıracağımız iki saatlik bir müddet, içerisine girdiğimiz sanal dünyadaki 80 yıllık bir ömre bedel olacak. Uzun lafın kısası, kendi gerçekliğimizi yaratacağımız bir süreç kaçınılmaz üzere gözüküyor.
Biraz da simülasyon teorisi üzerinden yürüyelim: Elon Musk’ın da değerli bir cümlesi var
SpaceX ve Tesla’nın yöneticisi Elon Musk, dünyamızın hiper gerçekçi bir bilgisayar simülasyonu olduğunu savunmuş ve bunu bir görüntü oyunu örneklendirmesi üzerinden de yapmıştı. 1972 yılında piyasaya sürülen ve bir tenis sporunu husus alan oyun olan Pong’u işaret eden Musk, 49 yıl içerisinde oyunlarda olan gelişmeyi vurgulamıştı.
Musk’ın da dediği üzere; kolay iki boyutlu oyunlardan, foto-gerçekçi üç boyutlu dünyalara olan ilerlemeyi düşünecek olursak, bir 49 yıl daha sonrasında olacak olan ilerlemeyi kestirim bile edemiyoruz.
Peki sizce ziyadesiyle gerçekçi bir oyun içerisinde yaşıyor olabilir miyiz? Sizlerin de bu husus hakkındaki fikirlerini merakla yorumlarda bekliyoruz.