Çanakkaleden Mektublar
Kardeşlerim...
* Hasan Etemin Validesine Son Mektubu *
Mektubu yazan ,ihtiyat zabit yedeksubay namzedi Hasan Etem İstanbul Hukuk Fakültesi son sınıfına devam ederken aynı zamanda Beyazıt Nümune Mektebinde öğretmendi.Düşmanın Çanakkaleye dayandığını işittiğinde gözünü kırpmadan binlerce akranı gibi cepheye koştu.Gönüllü yazıldı. Bu onun son mektubuydu. Bu mektubu yazdıktan iki gün sonra Maydos Eceabadda şehit oldu...
* Valideciğim,
Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi,
Nasihat-amiz mektubunu Divrin Ovası Nığde gibi,güzel,yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının sayesinde otururken aldım.Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş ruhumu bir kat daha takviye etti.
Okudum, okudukça büyük dersler aldım.Tekrar okudum.Şöyle güzel ve mukaddes bir vazifenin içinde bulunduğumdan sevindim.Gözlerimi açtım, uzaklara doğru baktım.Yeşil yeşil ekinlerin rüzgara mukavemet edemiyerek eğilmesi, bana, annemden gelen mektubu selamlıyor gibi geldi.Hepsi benden tarafa doğru eğilip kalkıyordu ve beni , annenden mektup geldi diyerek tebrik ediyorlardı.Gözlerimi biraz sağa çevirdim güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları kendilerine mahsus bir seda ile beni tebşir ediyorlardı. Nazarlarımı sola çevirdim çağıl çağıl akan dere , bana validemden gelen mektuptan dolayı gülüyor , oynuyor , köpürüyordu ..Başımı kaldırdım gölgesinde istirahat ettiğim ağacın yapraklarına baktım.Hepsi benim sevincime iştirak ettiğini , yaptıkları rakslarla anlatmak istiyordu.Diğer bir dalına baktım, güzel bir bülbül , tatlı sedasıyla beni tebşir ediyor ve hissiyatıma iştirak ettiğini ince gagalarını açarak göstermek istiyordu.İşte bu geçen dakikalar anında , hizmet eri :
-Efendim , çayınız , buyrunuz , içiniz , dedi.
-Pekala dedim,aldım baktım , sütlü çay...
-Mustafa bu sütü nereden aldın ? dedim.
-Efendim , şu derenin kenarında yayıla yayıla giden sürü yok mu ?
-Evet dedim.Evet ne kadar güzel.
-İşte onun çobanından 10 paraya aldım.
Valideciğim , on paraya yüz dirhem süt ,su katılmamış.Koyundan şimdi sağılmış aldım ve içtim. Fakat yukarıdaki bülbül bağırıyordu :
Validen kaderine küssün , ne yapalım.O da erkek olsaydı,bu çiçeklerden koklayacak,bu sütten içecek,bu ekinlerin secdelerini görecek ve derenin aheste akışını tetkik edecek ve çıkardığı sesleri duyacak idi.Şevket merak etmesin o görür belki de daha güzellerini görür.Fakat , valideciğim,sen yine müteessir olma.Ben seni ,evet seni mutlaka buralara getireceğim.Ve şu tabii manzarayı göstereceğim. Şevket,Hilmi (kardeşleri) de senin sayende görecekler.O güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında , çamaşır yıkayan askerler saf saf dizilmişler.Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu.Ey Allahım , bu ovada onun sesi ne kadar güzeldi.Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi ,dere bile sesini çıkarmıyordu.Ezan bitti.O dereden ben de bir abdest aldım.Cemaat ile namazı kıldık..O güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktüm.Bütün dünyanın dağdağa ve debdebelerini unuttum.Ellerimi kaldırdım , gözümü yukarı diktim , azımı açtım ve dedim :
-Ey Türklerin Ulu Allahı.Ey şu öten kuşun , şu gezen ve meleyen koyunun , şu secde eden yeşil ekin ve otların şu heybetli dağların Halıkı.Sen bütün bunları Türklere verdin.Yine Türklerde bırak.Çünkü böyle güzel yerler , Seni takdis eden ve Seni ulu tanıyan Türklere mahsustur.
Ey benim Rabbim !
Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri ;ism-i Celalini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır.Sen bu şerefli dileği ihsan eyle ve huzurunda titreyerek , böyle güzel ve sakin biryerde sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin , düşmanlarını zaten kahrettin ya , bütün bütün mahveyle. Diyerek dua ettim ve kalktım.Artık benim kadar mesut , benim kadar mesrür bir kimse tasavvur edilemezdi. *
Oğlun
Hasan Etem
4 Nisan 1331
[17 Nisan 1915]
Kaynak :
* Kaynak : Kabatepe Milli parklar Müzesi
*Not: Mektuptan mekan ve zaman tam olarak anlaşılamıyor. 25.Nisan.1915 çıkartma öncesi yazıldığı görülüyor. Bu da ortam hakkında net bilgi veremiyor. Çıkartma öncesi 19.Nisan da nasıl şehit olabileceği açık değil. Rumi-Miladi dönüşümlere dikkat edilmemiş olabilir.
* Şehid Muallim Edhem, Niğdenin And-ulus Hacı Abdullah köyünde 28.2.1890 tarihinde doğmuş ve 19 Nisan 1915de şehit olmuştur.Birliği: 3.Kolordu, 19.Fırka [Kumandanı: M.Kemal Atatürk], 57.Alay 2.tabur, 6.Bölük
* Bu mektup halen Çanakkaledeki Abide Müzesi, Deniz Müzesi ve Milli Parklar Müzesinde teşhirdedir
* KINALI ALİ *
Üsteğmen Faruk, cepheye yeni gelen askerleri denetlerken, bir yandan da onlarla sohbet ediyor, Nerelisin? gibi sorular soruyordu.Gözleri bir ara, saçının ortası sararmış bir delikanlıya takıldı.Yanına çağırdı ve merakla sordu: Adın ne senin evladım?Ali, komutanım.Nerelisin?Tokatlıyım, komutanım, Tokatın Zile kazasındanım... Peki evladım, bu kafanın hali ne? Saçlarının ortası neden kırmızı boyalı böyle? Cepheye gelmeden önce, anam saçıma kına yaktı komutanım. Neden yaktığını da bilmiyorum.Peki dedi üsteğmen. Gidebilirisin Kınalı Ali. O günden sonra Alinin adı, Kınalı Ali oldu.
* Anasına Mektubu *
Sevgili anacığım, babacığım hasretle ellerinizden öperim. Ben burada çok iyiyim, beni sakın merak etmeyin.Kız kardeşini,kendinden küçük erkek kardeşinin sağlığını ve hatırını sorduktan sonra, köydeki herkesin burnunda tüttüğünü ve kimsenin kendisini merak etmemesini söyledikten sonra, Biz burada var oldukça bilesiniz ki düşman bir adım bile ilerleyemeyecektir cümlesi ile bitiriyordu.Anacığım, beni buraya gönderirken kafama kına yaktın ama, burada komutanlarım da, arkadaşlarım da benle hep dalga geçiyorlar. Cepheye gitmek sırası yakında inşallah kardeşim Ahmete gelecek,Onu gönderirken sakın kına yakma saçına. Burda onunla da dalga geçmesinler. Tekrar ellerinden öperim anacığım. *
* Anasından Gelen Mektub *
Oğlum Ali, nasılsın, iyi misin? Gözlerinden öperim, selam ederim.Öküzü sattık, parasının yarısını sana gönderiyoruz, yarısını da yakında cepheye gidecek küçük kardeşine veriyoruz.Şimdi öküzün yerine tarlayı ben sürüyorum.Fazla yorulmuyorum da. Sen sakın bizi düşünme." şimdi ananın sana diyeceği var
[Mektubun bundan sonraki bölümü Kınalı Alinin ağzından yazılmıştı, şöyle diyordu anası:]
Oğlum Ali, yazmışsın ki, kafamdaki kınayla dalga geçtiler.Kardeşime de yakma demişsin.Kardeşine de yaktım.Komutanlarına ve arkadaşlarına söyle senle dalga geçmesinler.Bizde üç işe kına yakarlar;
1- Gelinlik kıza. Gitsin ailesine, çocuklarına kurban olsun diye.
2- Kurbanlık koça. Allaha kurban olsun diye.
3- Askere giden yiğitlerimize. Vatana kurban olsun diye. Gözlerinden öper, selam ederim.
Ey oğlum , gözümün nuru Muratım ! Zabit efendiye selam söyle...Biz kurbanlık koçları kınalar öyle kurban ederiz.Sen dört kardeşin arasında kurbansın.Sen İsmailsin(as).Sen orada şehit olacaksın inşeallah.Kurbanlık koçlar nasıl kınalanırsa , ben de onun için senin saçını kınalayıp gönderdim.Allaha emanet olun. *
Kardeşlerim...
* Hasan Etemin Validesine Son Mektubu *
Mektubu yazan ,ihtiyat zabit yedeksubay namzedi Hasan Etem İstanbul Hukuk Fakültesi son sınıfına devam ederken aynı zamanda Beyazıt Nümune Mektebinde öğretmendi.Düşmanın Çanakkaleye dayandığını işittiğinde gözünü kırpmadan binlerce akranı gibi cepheye koştu.Gönüllü yazıldı. Bu onun son mektubuydu. Bu mektubu yazdıktan iki gün sonra Maydos Eceabadda şehit oldu...
* Valideciğim,
Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi,
Nasihat-amiz mektubunu Divrin Ovası Nığde gibi,güzel,yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının sayesinde otururken aldım.Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş ruhumu bir kat daha takviye etti.
Okudum, okudukça büyük dersler aldım.Tekrar okudum.Şöyle güzel ve mukaddes bir vazifenin içinde bulunduğumdan sevindim.Gözlerimi açtım, uzaklara doğru baktım.Yeşil yeşil ekinlerin rüzgara mukavemet edemiyerek eğilmesi, bana, annemden gelen mektubu selamlıyor gibi geldi.Hepsi benden tarafa doğru eğilip kalkıyordu ve beni , annenden mektup geldi diyerek tebrik ediyorlardı.Gözlerimi biraz sağa çevirdim güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları kendilerine mahsus bir seda ile beni tebşir ediyorlardı. Nazarlarımı sola çevirdim çağıl çağıl akan dere , bana validemden gelen mektuptan dolayı gülüyor , oynuyor , köpürüyordu ..Başımı kaldırdım gölgesinde istirahat ettiğim ağacın yapraklarına baktım.Hepsi benim sevincime iştirak ettiğini , yaptıkları rakslarla anlatmak istiyordu.Diğer bir dalına baktım, güzel bir bülbül , tatlı sedasıyla beni tebşir ediyor ve hissiyatıma iştirak ettiğini ince gagalarını açarak göstermek istiyordu.İşte bu geçen dakikalar anında , hizmet eri :
-Efendim , çayınız , buyrunuz , içiniz , dedi.
-Pekala dedim,aldım baktım , sütlü çay...
-Mustafa bu sütü nereden aldın ? dedim.
-Efendim , şu derenin kenarında yayıla yayıla giden sürü yok mu ?
-Evet dedim.Evet ne kadar güzel.
-İşte onun çobanından 10 paraya aldım.
Valideciğim , on paraya yüz dirhem süt ,su katılmamış.Koyundan şimdi sağılmış aldım ve içtim. Fakat yukarıdaki bülbül bağırıyordu :
Validen kaderine küssün , ne yapalım.O da erkek olsaydı,bu çiçeklerden koklayacak,bu sütten içecek,bu ekinlerin secdelerini görecek ve derenin aheste akışını tetkik edecek ve çıkardığı sesleri duyacak idi.Şevket merak etmesin o görür belki de daha güzellerini görür.Fakat , valideciğim,sen yine müteessir olma.Ben seni ,evet seni mutlaka buralara getireceğim.Ve şu tabii manzarayı göstereceğim. Şevket,Hilmi (kardeşleri) de senin sayende görecekler.O güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında , çamaşır yıkayan askerler saf saf dizilmişler.Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu.Ey Allahım , bu ovada onun sesi ne kadar güzeldi.Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi ,dere bile sesini çıkarmıyordu.Ezan bitti.O dereden ben de bir abdest aldım.Cemaat ile namazı kıldık..O güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktüm.Bütün dünyanın dağdağa ve debdebelerini unuttum.Ellerimi kaldırdım , gözümü yukarı diktim , azımı açtım ve dedim :
-Ey Türklerin Ulu Allahı.Ey şu öten kuşun , şu gezen ve meleyen koyunun , şu secde eden yeşil ekin ve otların şu heybetli dağların Halıkı.Sen bütün bunları Türklere verdin.Yine Türklerde bırak.Çünkü böyle güzel yerler , Seni takdis eden ve Seni ulu tanıyan Türklere mahsustur.
Ey benim Rabbim !
Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri ;ism-i Celalini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır.Sen bu şerefli dileği ihsan eyle ve huzurunda titreyerek , böyle güzel ve sakin biryerde sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin , düşmanlarını zaten kahrettin ya , bütün bütün mahveyle. Diyerek dua ettim ve kalktım.Artık benim kadar mesut , benim kadar mesrür bir kimse tasavvur edilemezdi. *
Oğlun
Hasan Etem
4 Nisan 1331
[17 Nisan 1915]
Kaynak :
* Kaynak : Kabatepe Milli parklar Müzesi
*Not: Mektuptan mekan ve zaman tam olarak anlaşılamıyor. 25.Nisan.1915 çıkartma öncesi yazıldığı görülüyor. Bu da ortam hakkında net bilgi veremiyor. Çıkartma öncesi 19.Nisan da nasıl şehit olabileceği açık değil. Rumi-Miladi dönüşümlere dikkat edilmemiş olabilir.
* Şehid Muallim Edhem, Niğdenin And-ulus Hacı Abdullah köyünde 28.2.1890 tarihinde doğmuş ve 19 Nisan 1915de şehit olmuştur.Birliği: 3.Kolordu, 19.Fırka [Kumandanı: M.Kemal Atatürk], 57.Alay 2.tabur, 6.Bölük
* Bu mektup halen Çanakkaledeki Abide Müzesi, Deniz Müzesi ve Milli Parklar Müzesinde teşhirdedir
* KINALI ALİ *
Üsteğmen Faruk, cepheye yeni gelen askerleri denetlerken, bir yandan da onlarla sohbet ediyor, Nerelisin? gibi sorular soruyordu.Gözleri bir ara, saçının ortası sararmış bir delikanlıya takıldı.Yanına çağırdı ve merakla sordu: Adın ne senin evladım?Ali, komutanım.Nerelisin?Tokatlıyım, komutanım, Tokatın Zile kazasındanım... Peki evladım, bu kafanın hali ne? Saçlarının ortası neden kırmızı boyalı böyle? Cepheye gelmeden önce, anam saçıma kına yaktı komutanım. Neden yaktığını da bilmiyorum.Peki dedi üsteğmen. Gidebilirisin Kınalı Ali. O günden sonra Alinin adı, Kınalı Ali oldu.
* Anasına Mektubu *
Sevgili anacığım, babacığım hasretle ellerinizden öperim. Ben burada çok iyiyim, beni sakın merak etmeyin.Kız kardeşini,kendinden küçük erkek kardeşinin sağlığını ve hatırını sorduktan sonra, köydeki herkesin burnunda tüttüğünü ve kimsenin kendisini merak etmemesini söyledikten sonra, Biz burada var oldukça bilesiniz ki düşman bir adım bile ilerleyemeyecektir cümlesi ile bitiriyordu.Anacığım, beni buraya gönderirken kafama kına yaktın ama, burada komutanlarım da, arkadaşlarım da benle hep dalga geçiyorlar. Cepheye gitmek sırası yakında inşallah kardeşim Ahmete gelecek,Onu gönderirken sakın kına yakma saçına. Burda onunla da dalga geçmesinler. Tekrar ellerinden öperim anacığım. *
* Anasından Gelen Mektub *
Oğlum Ali, nasılsın, iyi misin? Gözlerinden öperim, selam ederim.Öküzü sattık, parasının yarısını sana gönderiyoruz, yarısını da yakında cepheye gidecek küçük kardeşine veriyoruz.Şimdi öküzün yerine tarlayı ben sürüyorum.Fazla yorulmuyorum da. Sen sakın bizi düşünme." şimdi ananın sana diyeceği var
[Mektubun bundan sonraki bölümü Kınalı Alinin ağzından yazılmıştı, şöyle diyordu anası:]
Oğlum Ali, yazmışsın ki, kafamdaki kınayla dalga geçtiler.Kardeşime de yakma demişsin.Kardeşine de yaktım.Komutanlarına ve arkadaşlarına söyle senle dalga geçmesinler.Bizde üç işe kına yakarlar;
1- Gelinlik kıza. Gitsin ailesine, çocuklarına kurban olsun diye.
2- Kurbanlık koça. Allaha kurban olsun diye.
3- Askere giden yiğitlerimize. Vatana kurban olsun diye. Gözlerinden öper, selam ederim.
Ey oğlum , gözümün nuru Muratım ! Zabit efendiye selam söyle...Biz kurbanlık koçları kınalar öyle kurban ederiz.Sen dört kardeşin arasında kurbansın.Sen İsmailsin(as).Sen orada şehit olacaksın inşeallah.Kurbanlık koçlar nasıl kınalanırsa , ben de onun için senin saçını kınalayıp gönderdim.Allaha emanet olun. *