Son Konu

şehit asker mektupları

nicebayan

Yeni Üye
Katılım
24 Ara 2016
Mesajlar
378,708
Tepkime
2
Puanları
38
Yaş
35
Web
nicebayan.com
Credits
-1
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
şehit asker mektupları
şehit mektupları
şehit mektubu

Burada adı geçen şahıslar ve yaşanan olaylar tamamıyla gerçektir
31 Ekim 2005 tarihinde saat22:00 sularında Şırnak Uludere uzun geçit
sisi tepecik mevkiinde ülkemizin bölünmez bütünlüğüne ulu milletimizin
birlik ve beraberliğine kasteden bölücü terör örgütüne karşı yürütülen
mücadelede şehit olan asker vurulduğu anda cep telefonu ile annesini babasını arar şehitlik haberini kendisi veren ve helallik isteyen
evin bir tek oğlu 19844 jandarma er kahraman asker Oğuz PARPAROĞLUN'un son mektubu:


Oğuz:Of anam of hasretinle yine efkâr bastı yüreğimi oğlunu uykudan
uyandırmaya kıyamayan benim canım anam eve azıcık geç kalsam beni arardın nerde kaldın yavrum deyip ağlardın asker oğlun için ağlama sakın teskere uzaktır izinim yakın beni özledikçe resmime bakın
baht olur bir gün dönerim elbet sayılı gün çabuk geçer biter bu hasret
anacım oğlun derhal çok uzaklarda sırt çantası sırtında ola ki yolarda ola ki dağlarda belkide pusuda anacım babam derdi ya oğlum orası asıl kucağı yok asker ocağı babam çook haklıymış asker ocağında sabahleyin geç olur anam sevdiklerinden farklı kalmak şiddet olur biz askeriz bizi bekliyor dağlar ağlasa anam ağlar gerisi yalan ağlar nişanlıma söyleyin yalnız gezmesin acele edipte çeyiz dizmesin gelin cet binmiş ya nasip derler
Allah yazımızı kara yazmasın canım anam şayet bana bir şey olursa sakın matem oğlum şehit oldu deyip kara bağlama şehitler ölmez sakın ölü demeyin ben şehit anasıyım ben şehit babasıyım deyin hiç hiç üzülmeyin oğlum son mektubunda yazmıştı sözde sözde içine doğmuştu deyin değilmiki buca çabanın sonu bir avuç toprak tek korkum unutulmak yüreği vatan sevgisiyle doymuş jandarma er Oğuz PARPAROĞLU

Baba:hele yavrum askerim gönderdiğin mektubu aldım keza okudum yavrum ayrıca de ağladım müjde dedilerdi yavrum sen geldin sandım askerden oğlum sen geldin sandım asker oğlum sen geldin sandım Allahıma itimat olasın yavrum Oğuz'um her şey vatan için kınalı kuzum

Anne:Oğuz'um kınalı kuzum ellerine yakmışım kına bekçi göndermişiz seni vatan annen baban kurban olsun yoluna Allahım'a itimat olasın Oğuz'um her şey vatan için kınalı kuzum Oğuz'um Oğuz'um
ve
İşte Asker Oğuz'un Şehit Edildiği Acı olu lahza:
silahlar patlar ve oğuz vurulur ver tam bu sırada babanın telefonu çalar arayan Oğuzdur

Baba:alo oğuz

Oğuz:ah yandım anam baba ben oğuz baba ben vuruldum hakkınızı helal edin

yavruuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuummmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmmm

Anne:Oğlum Oğuz'um anan kurban olsun sana bir yere saklan yavrum

Oğuz: Asıl takatim yok kalkamıyorum hakkınızı helal edin

Baba:aman acı haberde Oğuz'um kendi söyledi baba ben vuruldum hakkın helal et dedi yavrum dedim de dilim dişim kitlendi evin bir tek oğlu şehidim dedi Oğuz'um şehit olmuşta vatan sağ olsun vatan sağ olsun vatan sağ olsun askerime kurşun sıkan kahrolsun

Anne: ağlayrAk söledi:dedim yavrum Oğuz'um bir yere saklan dedi esas takatim yok her tarafım kan dedi başlıca ben ölüyom sağ olsun vatan Oğuz'um kınalı kuzum şehit olmuş vatan sağ olsun askerime kurşun sıkan kahrolsun Oğuzuma kurşun sıkan kahrolsun




Şehit Mektubu

Sana evlat acısı yaşattığım için beni affet anne!
Biliyorum bana kızmıyorsun Fakat içinde yanan ateşle “ağlama yakıyorsun anne Esas yüreği bu Biliyorum yüreğinde iri bir kor yanacak bundan sonra Bayramların bayram olmayacak bensiz Mezarımın başında geçireceksin bütün bayramlarını Kabir taşımı temizleyeceksin gözyaşlarınla
Düşman işgaline uğramasın bu topraklar anne Dayan annem dayan! Ben seni şehitlerin arasında bekleyeceğim

O koca yüreğinde ateş yaktığım için beni affet baba!
“Vatan sağ olsun! derken sesin titreyecek biliyorum baba Bayrağımıza bakarken “Vatan sağ olsun! diyeceksin her zaman… Çocukluğumda bana anlattığın Çanakkale şehitlerine senden selamlama götüreceğim baba

Beni affet taze gonca gülüm, yaşam arkadaşım!
Seni genç yaşta dul bıraktığım için Ben şehit oldum, sen şehit eşi Dünya hayatında yokluğumun acısını yaşayacaksın olur ya…
Tabutumun başında ağlarken “Doyamadım sana yiğidim! diyerek gözyaşlarını damlattın tabutuma Ben sana doydum mu sanıyorsun? Ya senin namusuna leke getirecek alçaklar ülkemi işgal etseydi! işte o vakit ben doğrusu ölmüş olurdum

Sizi “babasız bıraktığım için beni affedin evlatlarım!
O minik ellerinizi tutup yanaklarınıza bir öpücük daha kondurmak için neler vermezdim Kokunuz burnumda tüterken şehitlik nasip oldu Size doyamadım
Sen beni öldü sanma oğlum “şehitlere ölü demeyin! diyen Allah, bize ölmeden önce yerimizi gösterdi Orayı görsen sende bir an önce şehit almak istersin Seni orda bekleyeceğim oğlum! inşallah sende şehit olursun!

Basit mı bırakıp gittim sizi sanıyorsunuz Hepiniz gözümün önünden geçtiniz “Ben sizi nasıl bırakıp giderim? diye düşünürken, Hz Peygamberi gördüm anne Ellerini açmış beni bekliyordu anne Ruhumu teslim ederken gideceğim yer gösterildi bana O ne alımlılık! Cennete uçtuğumu anladım Bakmayın siz cesedimin kan revan içinde kaldığına Hiç acı çekmedim ben Dünyada şehitlerden diğer hiç kimsenin yaşayamayacağı dek gizli bir vefat yolculuğu yaptım

Milletime söyleyin, beni Fatihasız bırakmasın!




*****************************************
Bir Çanakkale Şehidinin Son Mektubu

Valideciğim,

Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi!
Tavsiyeamiz mektubunu, Divrin Ovası gibi hoş, yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının doğru otururken aldım Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş ruhumu bir kat daha takviye etti Okudum, okudukça büyük dersler aldım Her Tarafta okudum Şöyle hoş ve mukaddes bir vazifenin içinde bulunduğumdan sevindim Gözlerimi açtım, uzaklara doğru baktım Yeşil yeşil ekinlerin rüzgara mukavemet edemeyerek eğilmesi, bana, annemden gelen mektubu selamlıyor gibi geldi Tümü benden tarafa dürüst eğilip kalkıyordu ve beni, annemden mektup geldi diyerek tebrik ediyorlardı

Gözlerimi biraz sağa çevirdim güzel bir yamacın eteklerindeki muhteşem çam ağaçları kendilerine kasıtlı olarak bir seda ile beni tebşir ediyorlardı Nazarlarımı sola çevirdim cığıl cığıl akan dere, bana validemden gelen mektuptan nedeniyle gülüyor, oynuyor, köpürüyordu Başımı kaldırdım, gölgesinde istirahat ettiğim ağacın yapraklarına baktım Tümü benim sevincime iştirak ettiğini, yaptıkları rakslarla açıklama yapmak istiyordu Öteki bir dalına baktım, güzel bir bülbül, tatlı sedasile beni teşhir ediyor ve hissiyatıma iştirak ettiğini ince gagalarını açarak kullanmak istiyordu

İşte bu geçen dakikalar hemencecik, hizmet eri:
Efendim, çayınız, buyurunuz, içiniz, dedi
Pekala, dedim Aldım baktım, sütlü akarsu
Mustafa bu sütü nereden aldın? dedim
Efendim, şu derenin kenarında yayıla yayıla giden sürü yok mu?
Evet, dedim Evet ne dek hoş
İşte onun çobanından 10 paraya aldım

Valideciğim, on paraya yüz dirhem süt, keza de su katılmamış Koyundan şu anda sağılmış, aldım ve içtim

Lakin bu sırada düşünüyorum Ben validemin doğru onun gönderdiği para ile böyle süt içeyim de, annem içmesin, olur mu? Şevket neden içmiyor?

Ama yukarıdaki bülbül bağırıyordu: Validen kaderine küssün, ne yapalım O da erkek olsaydı, bu çiçeklerden koklayacak, bu sütten içecek, bu ekinlerin secdelerini görecek ve derenin aheste akışını muayene edecek ve çıkardığı sesleri duyacak idi

Şevket merak etmesin, o görür, olur ya de daha güzellerini görür

Lakin valideciğim, sen yine müteessir olma Ben seni, evet seni mutlaka buralara getireceğim Ve şu natürel manzarayı göstereceğim Şevket, Hilmi de senin sayende görecektir
O hoş çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu

Ey Allah'ım, bu ovada onun sesi be değin güzeldi Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu
Herkes, her şey, tüm mevcudat onu, o mukaddes sesi dinliyordu Ezan bitti O dereden ben de bir abdest aldım Cemaat ile namazı kıldık O hoş yeşil çayırların üzerine diz çöktüm

Bütün dünyanın dağdağa ve debdebelerini unuttum
Ellerimi kaldırdım, gözlerimi yukarı diktim, ağzımı açtım ve dedim :
Ey Türklerin Ulu Tanrısı! Ey şu öten kuşun, şu gezen ve meleyen koyunun, şu secde eden yeşil ekin ve otların, şu heybetli dağların Halkı! Sen tüm bunları Türklere verdin Tekrar Türklerde bırak Çünkü böyle hoş yerler, seni takdis eden ve seni ulu tanıyan Türklere mahsustur

Ey benim Yarabbim! Şu kahraman askerlerin tüm dilekleri; ismi celalini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır Sen bu şerefli dileği ihsan eyle, ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz askerlerin süngülerini bariz, düşmanlarını zaten kahrettin ya, tümden mahveyle!

Diyerek bir dua ettim ve kalktım Bundan Böyle benim dek mes'ut, benim dek mesrur bir kimse tasavvur edilemezdi

Dünyanın en hoş yerleri burası imiş Yalnız bu memleketlerde nikah olmuyor İnşallah düşman asker çıkarır da, bizi de götürürler, bir nikah yaparız, olmaz mı?

Kadir'e mektup yazdım

Valideciğim, evdeki bağ vesaireyi kimselere kat'iyyen vermeyin ve sorarlarsa biz bilmiyoruz deyin

Çantayı al, sandığa koy Ben sana önceden anlatmış idim, bu dünya böyledir

Lakin sen merak etme O parayı vermese, adliyedeki adam vermezdi Hani nasıl aldık Yalnız vakit ister

Valideciğim, çamaşır falan istemem, paralarım duruyor, Allah razı olsun

Oğlun
Hasan Etem
4 Nisan 1331
(17 Nisan 1915)


*********************************
Bir Şehitin Son Mektubu

Olur Ya bir çatışmada ölürsem
Bir şehitin son mektubu arkamdan ağıt tutmayın
Bırakın toprağımda kuytu uyuyayım
Bedenimden Komandomu çıkarmayın
Onlar benim gururumdur
Ölünce kefenim olacak
Başımdan mavi beremi çıkarmayın
O benim şanım şerefim Olacak
Ayağımdan botlarımı çıkarmayın
Onlar nice yollar aşacak
Şehit olursam Sırat Köprüsünden geçecek
Elimden tüfeğimi almayın
O benim mezarıma sembol Olacak
Yaramın kanını silmeyin
Ahirette hesabı sorulacak
Göğsümden kör kurşunu çıkarmayın
O Benim Madalyam Olacak *
 
Üst Alt