Son Konu

Ehli Sünnet İtikadı

iltasyazilim

Yeni Üye
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
2
Tepkime
1
Puanları
38
Yaş
35
Credits
-2
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Aşağıdaki Yazı İmamı Rabbanî Hazretleri'nin Mektubat Kitabının 2 Cild 67Mektubundan alınmıştır Mektubun sadece Ehli Sünnet İtikadı ile ilgili bölümü alınmış olup, mektubun tamamı değildir Mümkün olduğu kadar kısalttım
IKINCI CILD, 67 ci MEKTÛB
Bu mektûb, Hânı Hânânı cihâna yazılmıs olup, Ehli sünnet itikâdını ve islâmın bes sartını ve günâhlardan tevbe etmegi bildirmekdedir:
Mektûbuma Besmele ile baslıyorum Yanî, dünyâda, bütün insanlara fâideli seyleri yaratıp göndermekle merhamet eden ve âhıretde, Cehennemi hak etmis olan müminleri, afv ve inâyet buyuran, mahlûkâtı yaratan ve her ân varlıkda durduran ve korku ve dehsetden muhâfaza buyuran Allahü teâlânın ismi serîfi ile, bu mektûbu yazmaga baslıyorum Onun seçdigi, begendigi iyi insanlara selâmetler olsun!
Ehli sünnet itikâdını kısa ve öz olarak bildiriyorum Buna göre itikâdı düzeltmelidir Hak teâlâdan, yalvararak, bu itikâd üzere dâim olmayı istemelidir
Herseyin yokdan var oldugunu, bütün varlıkların yok oldugunu görüyoruz Bu hâl sonsuzdan böyle gelmis olamaz Herseyi yokdan var eden ve hiç yok olmıyan bir yaratıcı yaratmısdır Bu yaratıcı, varlıgını bildirmek için, Peygamberler ve kitâblar göndermisdir Meydânda olan sey, inkâr olunamaz Allahü teâlânın, varlıgına inanmamak, meydânda olan seyi inkâr etmek olur Allahü teâlânın varlıgına ve birligine inanmamak, günlük hâdiseleri, kitâbda okuyup, inanmamak gibidir Bu da, akllı bir kimsenin yapacagı birsey degildir Biliniz ki, Allahü teâlâ, kadîm olan Zâtı ile vardır Ondan baska hersey, Onun var etmesi ile var olmusdur Onun yaratması ile yoklukdan varlıga gelmisdir O, sonsuz olarak var idi Kadîmdir, ezelîdir Yanî hep var idi Varlıgından evvel yokluk olamaz Ondan baska hersey yok idi Bunların hepsini, O, sonradan yaratdı Kadîm ve ezelî olan, bâkî ve ebedî olur Hâdis ve mahlûk olan, fânî ve muvakkat olur, yanî yok olur Allahü teâlâ birdir Yanî, varlıgı lâzım olan, yalnız Odur Ibâdete hakkı olan da, yalnız Odur Ondan baska herseyin var olmasına lüzûm yokdur Olsalar da olur, olmasalar da Ondan baska hiçbirsey, ibâdet olunmaga lâyık degildir Allahü teâlânın kâmil sıfatları vardır Bu sıfatları:
Hayât, Ilm, Sem, Basar, Kudret, Irâde, Kelâm ve Tekvîndir Bu sıfatları da, kadîmdir, ezelîdir Varlıkları Zâti ilâhî iledir Mahlûkların sonradan yaratılması ve onlarda her ân meydâna gelen degisiklikler, bu sıfatların kadîm olmasını bozmaz Sıfatların baglandıgı seylerin sonradan var olması, sıfatların ezelî olmasına mâni olmaz Sıfatlar ezelîdir Bunların esyâya teallukları, baglantıları hâdisdir Noksân sıfatlar, Onda yokdur Allahü teâlâ, maddelerin, cismlerin, arazların, yanî hâllerin sıfatlarından ve bunlara lâzım olan seylerden münezzehdir, uzakdır Allahü teâlâ, zemânlı degildir, mekânlı degildir, cihetli degildir Bir yerde, bir tarafda degildir Zemânları, yerleri, cihetleri O yaratmısdır Birsey bilmiyen bir kimse, Onu, Arsın üstünde sanır, yukarıda bilir Ars da, yukarısı da, asagısı da, Onun mahlûkudur Bunların hepsini, sonradan yaratmısdır Sonradan yaratılan birsey, kadîm olana, her zemân var olana, yer olabilir mi? Yalnız su kadar var ki, Ars, mahlûkların en sereflisidir Herseyden dahâ sâf ve dahâ nûrludur Bunun için, ayna gibidir Allahü teâlânın büyüklügü orada görünür Bunun içindir ki, ona (Arsullah) denir Yoksa, Allahü teâlâya göre, Ars da, diger esyâ gibidir Hepsi, Onun mahlûkudur Yalnız Ars, ayna gibidir Diger esyâda bu kâbiliyyet yokdur Aynada görünen bir insana, aynanın içindedir denilir mi? O insanın aynaya olan nisbeti, karsısında bulunan diger esyâya olan nisbeti gibidir Insanın, hepsine olan münâsebeti aynıdır Yalnız, ayna ile diger esyâ arasında fark vardır Ayna, insanın sûretini gösterebiliyor, diger esyâ ise, göstermiyor Allahü teâlâ, madde degildir, cism degildir, araz, hâl degildir Hudûdlu, boyutlu degildir Uzun, kısa, genis, dar degildir Ona, (Vâsi) yanî genis deriz Fekat; bu genislik, bizim bildigimiz, anladıgımız gibi degildir O, (Muhît)dir Yanî herseyi çevirmisdir Fekat, bu ihâta, çevirmek, bizim anladıgımız gibi degildir O, (Karîb)dir Yakındır ve bizimledir Fekat, bizim anladıgımız gibi degil! Onun vâsi, muhît, karîb ve bizim ile berâber olduguna inanırız Fekat, bu sıfatların ne demek oldugunu bilemeyiz Akla gelen hersey yanlısdır, deriz Allahü teâlâ, hiçbirseyle ittihâd etmez, birlesmez Hiçbirsey de Onunla birlesmez Ona hiçbirsey hulûl etmez O da, birseye hulûl etmez Allahü teâlâ, ayrılmaz, parçalanmaz, tahlîl analiz, terkîb sentez edilmez Onun benzeri, esi yokdur Kadını, çocukları yokdur O, bildigimiz, düsünebilecegimiz seyler gibi degildir Nasıl oldugu anlasılamaz, düsünülemez Benzeri, nümûnesi, olamaz Su kadar biliriz ki, Allahü teâlâ vardır Bildirdigi sıfatları da vardır Fekat kendisinde, varlıgında ve sıfatlarında akla gelen, hayâlimize gelen herseyden münezzehdir, uzakdır Insanlar Onu anlıyamaz
Imâmı Rabbânî 266cı mektûbda diyor ki, (Allahü teâlâ vardır, birdir Hayydır, diridir Her seyi görür Hareketleri, düsünceleri, dünyâ ve âhıretdeki seyleri, ezelde, bir anda bilir O ve sıfatları ve isleri, akl ile anlasılamaz ve anlatılamaz Insan birsey yapmak irâde edince, O da isterse, hemen yaratır Insanın istemesine (Kesb) denir Onun istemesine (Halk) denir Onun söylemesi de, hep bir kelimedir) Islâm âlimlerinin, (Allahü teâlânın gönderdigi nimetleri düsününüz Allahü teâlânın nasıl oldugunu düsünmeyiniz), sözleri meshûrdur Allahü teâlânın ismleri, (Tevkîfî)dir Yanî dînin sâhibinin bildirmesine mevkûfdur, baglıdır Islâmiyyetin söyledigi ismi söylemelidir Islâmiyyetin bildirmedigi ism söylenemez Ne kadar kâmil, güzel ism olsa da, söylenmemelidir Cevâd denir Çünki islâmiyyet, Cevâd demekdedir Fekat, yine cömerd manâsında olan (Sahî) ismi söylenemez Çünki islâmiyyet, Ona sahî dememisdir Su hâlde, tanrı da denemez Hele ibâdet ederken, ezân okurken, Allah ismi yerine, tanrı demek, çok günâh olur Kur’ânı kerîm Allah kelâmıdır Onun sözüdür Sözünü, islâm harflerinin ve seslerinin içine sokarak, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâma göndermisdir Bununla kullarına emrlerini, nehy yanî yasaklerini bildirmisdir Biz mahlûklar, bugazımızdaki ses iplikcikleri, dil ve damagımız ile konusuyor, arzûlarımızı harf ve ses seklinde meydâna çıkarıyoruz Allahü teâlâ da ses zarları, agız dil olmaksızın, kendi kelâmını, büyük kudreti ile, harf ve ses içinde kullarına göndermisdir Emrlerini, nehylerini harf ve ses içinde meydâna çıkarmısdır Her iki kelâm da Onundur Yanî harf ve ses içine sokulmadan evvelki (Kelâmı nefsî)si ve harf ve ses içinde bulunan (Kelâmı lafzî)si hep Onun kelâmıdır Her ikisine de kelâm demek dogrudur Nitekim bizim de, nefsî ve lafzî kelâmımızın ikisi de, sözümüzdür Nefsîye hakîkî deyip, lafzîye mecâz demek, yanî kelâm gibi demek, yanlısdır Çünki, mecâz olan seyler red edilebilir Allahü teâlânın kelâmı lafzîsini red edip, buna, Allah kelâmı degildir demek, küfrdür Evvelce gelen Peygamberlere “alâ nebiyyinâ ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât gönderilen kitâblar ve sahîfeler de, hep Allah kelâmıdır O kitâblarda ve sahîfelerde ve Kur’ânı kerîmde bulunanların hepsi, (Ahkâmı ilâhî)dir Her vakte uygun olan hükmleri, o zemânın insanlarına göndermis ve onları bunlardan mesûl tutmusdur Allahü teâlâyı müminler Cennetde, cihetsiz olarak ve karsısında bulunmıyarak ve nasıl oldugu anlasılmıyarak ve ihâtasız, yanî bir seklde olmıyarak görecekdir Allahü teâlâyı âhıretde görmege inanırız Nasıl görülecegini düsünmeyiz Çünki, Onu görmegi akl anlıyamaz Inanmakdan baska çâre yokdur Allahü teâlâ, insanları yaratdıgı gibi, insanların islerini de, O yaratıyor Iyi ve fenâ seylerin hepsi Onun takdîri, dilemesi iledir Fekat, iyi islerden râzıdır, begenir Fenâlardan râzı degildir, begenmez Iyi ve kötü her is, Onun istemesi ve yaratması ile ise de, Onu yalnız, bir kötü seyin yaratıcısı olarak adlandırmak edebsizlik olur Kötülüklerin yaratıcısı dememelidir Iyi ve kötünün yaratıcısıdır demelidir Meselâ, herseyin hâlıkıdır demeli Fekat, pisliklerin veyâ domuzların hâlıkı dememelidir Ona karsı edeb, böyle olur Ehli sünnetin büyükleri “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecmaîn insanın, yapdıgı isde, kendi kuvveti de tesîr ediyor dedi ve bu tesîre (Kesb) ismini verdiler Çünki, elin titremesi ile, istekle kaldırılması arasında elbette fark vardır Titremelere insan kudreti ve kesbi karısmıyor Ihtiyârî hareketlere ise karısıyor Iste, bu kadar karısmaları, süâle ve cezâya sebeb olmakda, insan, sevâb veyâ günâh kazanmakdadır Insanların kudret ve ihtiyârına inanmıyan, insanları âciz ve mecbûr zan eden kimse, din âlimlerinin sözlerini anlamamısdır Bu büyüklerin insanda kudret ve irâde var demeleri, insan her istedigini yapar ve istemediklerini yapmaz demek degildir Böyle olmak kullukdan uzakdır Büyüklerin sözü, insanlar, emr olunan seyleri yapabilir demekdir Meselâ, bes vakt nemâz kılabilir Malın kırkda birini zekât verebilir Oniki ayda, bir ay oruc tutabilir Yol ve yiyecek parası olan, ömründe bir kerre hac yapabilir Bunlar gibi, ahkâmı islâmiyyenin hepsini yapabilir Allahü teâlâ, çok merhametli oldugu için, insanların zaîfligine ve kuvvetlerinin azlıgına göre, bütün ibâdetlerde en hafîf, en kolay olanları emr etmisdir (Allahü teâlâ, sizlere kolaylık istiyor, güçlük istemiyor) ve (Allahü teâlâ sizlere hafîf, kolay emr etmek istiyor Insanlar, zaîf, kuvveti az yaratılmısdır) meâlindeki âyeti kerîmeler meshûrdur Dinde harac, zorluk yokdur, demenin manâsı da budur Yanî, Allahü teâlâ kolaylık emr etmisdir, demekdir Yoksa, herkes, hosuna giden seyleri yapsın, nefsine zor gelen seyleri yapmasın, ibâdetleri râhat ve kolay ve keyfine göre degisdirsin demek degildir Dinde ufak bir degisiklik yapmak, küfrdür, dinsizlikdir Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât Allahü teâlâ tarafından kullarına gönderilmis insanlardır Ümmetlerini Allahü teâlâya çagırmak, azgın, yanlıs yoldan, dogru, seâdet yoluna çekmek için gönderilmislerdir Davetlerini kabûl edenlere, Cenneti müjdelemisler, inanmıyanları ve inanıp da yapmıyanları Cehennem azâbı ile korkutmuslardır Onların Allahü teâlâdan getirdikleri her haber dogrudur, yanlıslık yokdur Peygamberlerin sonuncusu, Muhammed aleyhisselâmdır “sallallahü aleyhi ve selleme aleyhi ve aleyhim ecma’în Onun dîni bütün dinleri nesh etmis, yürürlükden kaldırmısdır Onun kitâbı, geçmis kitâbların en iyisidir Onun dîni kıyâmete kadar bâkîdir Kimse tarafından degisdirilmiyecekdir Îsâ “aleyhisselâm gökden inecek, Onun dîni ile amel edecek, yanî Onun ümmeti olacakdır
Bazı kimseler, din, zemâna göre degisir, islâm ahkâmı tefessüh etmis, eskimisdir Asrımızın îcâblarını karsılayacak bir din lâzımdır diyor Evet, din, zemânla degisir Fekat bunu, sâhibi, yanî Allahü teâlâ degisdirir Nitekim Âdem aleyhisselâmdan beri, çok kerre degisdirmis ve en son olarak ve kıyâmete kadar bütün îcâbları, ihtiyâcları karsılayacak, en mükemmel, en üstün bir din olarak, Muhammed aleyhisselâmın dînini göndermisdir Zevallı insanlar, Allahü teâlânın mükemmel dedigi dinden dahâ iyisini mi yapabilecek? Evet milletlerin kanûnları da, zemânla degisir Fekat, bunu ancak millet meclisleri degisdirebilir Her bekçi ve çoban degil!
(Mecelle) nin 39 maddesinde ve serhinde diyor ki, (Ahkâm zemânla degisir Örf ve âdete tâbi olan ahkâm degisir Nass ile anlasılan ahkâm zemânla degismez)
Muhammed aleyhisselâmın kıyâmetden haber verdigi seylerin hepsi dogrudur Kabr azâbı, kabrin ölüyü sıkması, kabrde Münker ve Nekîr denilen iki melegin süâl sorması, kıyâmetde herseyin yok olacagı, göklerin yarılacagı, yıldızların yollarından çıkıp dagılacakları, kürei Erdın, dagların parçalanması ve herkesin mezârdan çıkması, mahser yerine toplanması, yanî rûhların cesedlere gelmesi, kıyâmet gününün zelzelesi, o günün dehseti, korkusu ve kıyâmetde süâl ve hesâb ve dünyâda yapılmıs olan seylere orada, ellerin, ayakların ve her azânın sehâdet etmesi ve iyilik ve kötülük defterlerinin uçarak sag veyâ sol tarafdan verilmesi ve iyiliklerin ve
günâhların, oraya mahsûs bir terâzîde dartılması hakdır, dogrudur Orada sevâbı agır gelen, Cehennemden kurtulacak, az gelen, ziyân edecekdir Oradaki terâzî, bilinmiyen bir terâzî olup, agır ve hafîf gelmesi dünyâ terâzîsinin aksinedir Yukarı çıkan kefe agırdır, asagı inen hafîfdir Orada yer çekimi kuvveti yokdur Orada önce Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât, sonra sâlih kullar yanî Evliyâi kirâm “kaddesallahü teâlâ esrârehümül’azîz, Allahü teâlânın izni ile, günâhı çok olan müminlere sefâat edecekdir Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki:
(Ümmetimden büyük günâhları olanlara sefâat edecegim) Cehennemin üzerinde sırât köprüsü vardır Müminler, bu köprüden geçip, Cennete gidecekdir Kâfirlerin ayakları kayarak, Cehenneme düseceklerdir
Sırât köprüsü deyince, bildigimiz köprüler gibi sanmamalıdır Nitekim, sınıf geçmek için, imtihân köprüsünden geçilir diyoruz Her talebe imtihân köprüsünden geçer Hepsi buradan geçdigi için köprü diyoruz Hâlbuki, imtihânın, köprüye benziyen hiçbir tarafı yokdur Sırât köprüsünden de herkes geçecek, bazıları da geçemeyip Cehenneme yuvarlanacakdır Fekat, bu köprü ve buradan geçmek ve Cehenneme düsmek, dünyâ köprüleri gibi ve imtihân köprüsü gibi degildir Bunlara hiç benzemez Müminlere mükâfât ve nimet için hâzırlanmıs olan Cennet ve kâfirlere azâb için hâzırlanmıs olan Cehennem simdi vardır Her ikisini de, Allahü teâlâ, yokdan var etmisdir Kıyâmetde hersey yok edilip, tekrâr yaratıldıkdan sonra ebedî olarak varlıkda kalacaklar, hiç yok olmıyacaklardır Süâl ve hesâbdan sonra, müminler Cennete girince, burada sonsuz kalacaklar, Cennetden hiç çıkmıyacaklardır Bunun gibi, kâfirler de, Cehenneme girince, Cehennemde sonsuz kalacaklar, ebedî olarak azâb çekeceklerdir Bunların azâblarının azaltılması câiz degildir (Onların azâbları hafîfletilmiyecek, onlara hiç yardım olunmıyacakdır) meâlindeki âyeti kerîme meshûrdur Kalbinde zerre kadar îmânı bulunanı, günâhlarının çoklugu sebebi ile Cehenneme soksalar da, günâhları kadar azâb edip, sonunda, Cehennemden çıkarılır ve onun yüzünü siyâh yapmazlar Kâfirlerin yüzleri ise, siyâh yapılır Müminleri Cehennemde zincirlere baglamazlar Boyunlarına tasma takmazlar Böylece kalblerindeki zerre îmânın hurmeti, kıymeti belli olur Kâfirleri ise, kelepçe ve zincirlere baglarlar , Allahü teâlânın kıymetli kullarıdır Allahü teâlânın emrlerine ısyân etmeleri câiz degildir Emr olunduklarını yaparlar Evlenmeleri yokdur Dogurmazlar, çogalmazlar Allahü teâlâ, bunlardan bazılarını peygamber olarak seçmisdir Diger meleklere Vahy haber götürmek vazîfesi ile sereflendirmisdir Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmat kitâblarını ve sahîfelerini getiren bunlardır Meselâ En’âm sûresini Cebrâîl “aleyhisselâm ile birlikde yetmisbin melek getirmisdir Bunlar hatâ etmez, unutmaz Hîle yapmaz, aldatmazlar Bunların Allahü teâlâdan getirdikleri hep dogrudur Sübheli, ihtimâlli degildir , Allahü teâlânın azameti, celâli, büyüklügünden korkudadır Kendilerine verilen emrleri yapmakdan baska isleri yokdur
ÎMÂN:
Ehli sünnet âlimlerinin kitâblarında yazılı olan, Peygamberimizden “sallallahü aleyhi ve sellem gelen haberlere inanmak ve inandıgını söylemek demekdir Her lisan ile söylemenin câiz oldugu, (Dürri yektâ)da yazılıdır Ibâdetler, îmândan degildir Fekat, îmânın kemâlini artdırır ve güzellesdirirler Imâmı azam Ebû Hanîfe “aleyhirrahme, îmân artmaz ve azalmaz, buyuruyor Çünki îmân, kalbin tasdîk etmesi, kabûl etmesi, inanması demekdir Inanmanın azı, çogu olmaz Azalan ve çogalan bir inanısa, inanmak degil, zan ve vehm denir Îmânın kâmil veyâ noksan olması, ibâdetlerin çok ve az olması demekdir Ibâdet çok olunca, îmânın kemâli çok denir O hâlde, müminlerin îmânları, Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât îmânları gibi olmaz Çünki, bunların îmânları ibâdetler sebebi ile kemâlin tepesine varmısdır Diger müminlerin îmânları oraya yaklasamaz
Her ne kadar, her iki îmân, îmân olmakda ortak iseler de, birincisi,ibâdetler vâsıtası ile, baska dürlü olmusdur Sanki aralarında benzerlik yokdur
Müminlerin hepsi, insan olmakda, Peygamberler “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât ile ortakdır Fekat, baska kıymetler, üstünlükler bunları yüksek derecelere çıkarmısdır Insanlıkları, sanki baska dürlü olmusdur Sanki, müsterek olan insanlıkdan dahâ yüksek insandırlar Belki, insan bunlardır Baskaları sanki insan degildir Imâmı azam Ebû Hanîfe “aleyhirrahme (Ben elbette müminim) demelidir, diyor Imâmı Sâfi’î “aleyhirrahme ise (Ben insâallah müminim) demelidir, buyuruyor Bunun ikisi de dogrudur Insan simdiki îmânını söylerken (Ben elbette müminim) demelidir Son nefesdeki îmânını söylerken (Ben insâallah müminim) der Fekat, burada da, sübheli söylemekdense, elbette demek dahâ iyidir Müminin, büyük dahî olsa, günâh islemekle îmânı gitmez Kâfir olmaz Isitdigime göre, Imâmı azam, Bagdâdın büyük âlimleri ile, bir yerde oturmuslardı Biri gelip dedi ki: (Bir mümin, babasını haksız olarak öldürse, (ve sonra serâb içerek) serhos olsa ve zinâ etse, îmânı gider mi?) Isiten âlimlerin hepsi, o mümine kızdı Bunu sormaga lüzûm yok! Îmânı elbet gider Kâfir olur dediler Imâmı azam “aleyhirrahme buyurdu ki, (O kimse yine mümindir Günâh islemekle, îmânı gitmez) Âlimler, bu cevâbı begenmeyip, Imâmı azama dil uzatdılar Sonra, Imâm sözünü isbât edince, hepsi kabûl etdi Günâhı çok olan bir mümin, son nefesi bugazına gelmeden evvel, tevbe ederse, kurtulması çok umulur Çünki, Allahü teâlâ, tevbeyi kabûl edecegini vad buyurmusdur Eger tevbe etmek serefine kavusamadı ise, onun isi, Allahü teâlânın irâdesine kalmısdır Isterse günâhlarının hepsini afv ederek Cennete sokar Isterse Cehennem atesi ile veyâ sıkıntılar ile günâhları kadar, azâb yapar Fekat sonunda kurtularak, yine Cennete girer Çünki, âhıretde merhamete kavusamıyan, yalnız kâfirlerdir Zerre kadar îmânı olan, rahmete kavusacakdır Eger günâhlarından dolayı önceleri rahmete kavusamazsa, sonunda Allahü teâlânın lutfü, inâyeti ile kavusacakdır
Ehli sünnet âlimlerine “Allahü teâlâ onların çalısmasına bol bol mükâfât versin! göre halîfelikden konusmak, dînin esâs bilgilerinden degildir Yanî îmâna baglı birsey degildir Fekat, bazıları bunda taskınlık yapdıgından, dogru müslimânların âlimleri, halîfelige âid bilgileri, kelâm ilmine, yanî îmân bilgisine sokmus, isin dogrusunu bildirmislerdirPeygamberlerin sonuncusu olan Muhammed Mustafâdan sonra “aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât müslimânların halîfesi, yanî Peygamber efendimizin “aleyhisselâm vekîli ve müslimânların reîsi, Ebû Bekri Sıddîkdır “radıyallahü anh Ondan sonra, halîfe ÖmerülFârûkdur “radıyallahü anh Ondan sonra, Osmânı Zinnûreyn “radıyallahü anh, ondan sonra, Alî ibni Ebî Tâlibdir “radıyallahü anh Bu dördünün üstünlük sıraları, halîfelikleri sırası gibidir Bunlardan Seyhaynın yanî ilk ikisinin, diger ikisinden dahâ üstün oldugunu, Eshâbı kirâmın ve Tâbi’îni ızâmın hepsi söylemisdir Bu sözbirligini, din imâmlarımız bildirmekdedir Meselâ imâmı Sâfi’înin “aleyhirrahme sözü meshûrdur Ehli sünnetin reîslerinden olan EbülHaseni Esarî buyuruyor ki, (Seyhaynın, diger bütün ümmetden üstün oldugu muhakkakdır Buna inanmıyan, yâ câhildir veyâ zındıkdır) Imâmı Alî “radıyallahü anh buyuruyor ki, (Beni, Ebû Bekr ile Ömerden “radıyallahü anhüm üstün tutan, iftirâ etmis olur Iftirâ edenleri dövdükleri gibi, onu döverim) Abdülkâdiri Geylânî hazretleri,(Gunyetüttâlibîn) kitâbında buyuruyor ki: Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: (Allahü teâlâdan istedim ki, benden sonra Alî “radıyallahü anh halîfe olsun dedi ki: Yâ Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem! Allahü teâlânın diledigi olur Senden sonra halîfe, Ebû Bekri Sıddîkdır) Abdülkâdiri Geylânî “kuddise sirruh yine buyurdu ki, Alî “radıyallahü anh dedi ki, Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem bana buyurdu ki: (Benden sonra halîfe Ebû Bekr olacakdır Ondan sonra Ömer, ondan sonra Osmân, ondan sonra da sen “radıyallahü anhüm olacaksın!) Imâmı Hasen, Imâmı Hüseynden dahâ üstündür “radıyallahü anhümâ Ehli sünnet âlimleri “rahmetullahi aleyhim ecma’în buyurdu ki: Ilmde ve ictihâdda Âise “radıyallahü anhâ, Fâtımadan “radıyallahü anhâ üstündür Abdülkâdiri Geylânî “radıyallahü anh, (Gunye) kitâbında diyor ki, (Âise “radıyallahü anhâ dahâ üstündür) Bu fakîre göre ise, ilmde ve ictihâdda Âise, zühd ve dünyâdan kesilmekde ise, Fâtıma dahâ ileridir Bunun içindir ki, hazreti Fâtımaya (Betûl) yanî çok temiz demislerdir “radıyallahü anhümâ Âise “radıyallahü anhâ ise, Eshâbı kirâma islâmiyyeti ögretirdi Eshâbı kirâm, bütün müskillerini, ondan sorup ögrenirdi
Eshâbı kirâm “aleyhimürrıdvân arasındaki muhârebeler, meselâ Deve vakası ve Sıffîn vakası, iyi niyyetlerle, güzel sebeblerle yapılmıs olup, nefsin arzûları ile, âdil olmadıklarını ve Resûlullahın vefâtından sonra mürted olduklarını söyliyenleri red etmekde, böyle söyliyenlerin kötü niyyetli, zındık olduklarını bildirmekdedir
Eshâbı kirâmın hepsini öven hadîsi serîfler pek çokdur Bunların meshûrlarından biri, Dârimînin ve Ibni Adînin bildirdikleri, (Eshâbım yıldızlar gibidir Hangisine uyarsanız hidâyete kavusursunuz!) hadîsi serîfidir) 44sahîfesinde, dört halîfe ismleri ile yazılarak herbiri ve Eshâbı kirâmın hepsi çok övülmekde ve hepsini sevmemiz lâzımdır demekdedir Eshâbı kirâmın “aleyhimürrıdvân kıymetini, büyüklügünü bilemiyen, bu büyükleri kendileri gibi sanıp, kötüleyen sapıklara çok sasılır Cehenneme gidecekleri bildirilen, yetmisiki bidat fırkasının en kötüsü bunlardırHurûfî denilen zındıkların itikâdda ve amelde birçok noktaları, Ehli sünnetden ayrılıyor ise de, bunların taskınlık yapanları, kâfir olmakdadır Bunlar, yok olmak üzere iken, içlerinden, sâh Ismâîlin devlet kurması ile, çogaldılar Memleketimize sokularak, hemen hemen bütün tekkelere bulasmıs ve birçok masûmlar bu sârî hastalıga yakalanarak, ebedî ölüme sürüklenmisdir Cenâbı Hak, bizleri, Ehli sünnetin dogru, temiz itikâdından ayırmasın
(Tuhfei isnâ aseriyye) basında diyor ki: Bu sapık inanısı kuran, Abdüllah bin Sebe adında Yemenli bir yehûdîdir Sen tanrısın dedigi için hazreti Alî bunu Medâyine sürdü Bunun yehûdî oldugu, 654 senesinde Mısrdan Medîneye gelip, müslimân oldugunu söyledigi, (Müncid)de yazılıdır Bu dalâlet fırkası, her asrda baska bir hâl almıs, sâh Ismâîl zemânında, belli bir sekle sokularak, kitâblar yazılmısdır Sî’îlik, hazreti Alî zemânında kuruldu Insanlar arasında yayılması dahâ sonra basladı Hicretin altmıs senesinde (Kîsâniyye), 66 senesinde (Muhtâriyye) ve 109 senesinde (Hisâmiyye) fırkaları ortaya çıkdı ise de, tutunamadılar, yok oldular Asrlar boyunca müslimânları dogru yoldan ayıran (Zeydiyye) fırkası, 112 senesinde ve öteki fırkaların hepsi dahâ sonra meydâna çıkdı
Müslimânlar arasında bölücülük yapan bid’at fırkalarının birkaçı Eshâbı kirâm zemânında ortaya çıkmıs, digerlerinin ortaya çıkması ve hepsinin kuvvetlenerek müslimânlar arasına yayılması, Eshâbı kirâmın hepsinin ölümünden sonra olmusdur Eshâbı kirâma iftirâ edenler, üç grubda toplanmakdadır
1)(Tafdîliyye), hazreti Alî, Eshâbın en üstünüdür, diyorlar
2)(Sebbiyye), Eshâbı kirâmdan birkaçından baskası, zâlim, kâfir oldular, diyorlar Bunları sebb ediyorlar Yanî kötülüyorlar
3)(Gulât), hazreti Alî “kerremallahü teâlâ vecheh tanrıdır diyorlar
(Sebeiyye) ve (Nusayriyye) fırkaları böyledir Ibâdet etmezler Bu fırkayı, Abdüllah bin Sebe ismindeki bir yehûdî kurmusdur
Bunlar, her zemân, hazreti Alînin ve hazreti Abbâsın “radıyallahü anhümâ torunlarından birinin etrâfına toplanıp çesidli fırkalara ayrıldılar Imâmı Zeynelâbidîn vefât edince, çogu bunun oglu Zeydin yanında toplandı Emevî hükümdârı Hisâm bin Abdülmelik tarafından Irâk vâlîsi olan Yûsüfi Sekafî ile harb etmege giderlerken, bir kısmı Zeydden ayrıldı Zeyd bunlara (Râfizî) dedi Kendileri ise (Imâmiyye) adını aldılar Zeydin yanında kalanlara (Zeydî) denildi Her ikisi de, (Resûlullahdan sonra hilâfet oniki imâmdadır) dediler
(Oniki imâm):
Alî bin Ebî Tâlib, Hasen, Hüseyn, Zeynelâbidîn, Muhammed Bâkır, Caferi Sâdık, Mûsâ Kâzım, Alî Rızâ, Muhammed Cevâd Takıy, Alî Nakıy, Hasen Askerî Zekiy ve Muhammed Mehdîdir Bu oniki imâmın çesidli ogullarına baglanarak baska baska fırka oldular Bugün, çogu imâmiyye olup üç ana inançdan birincisinde iseler de, inançlarında, zemânla çesidli degisiklikler olmusdur Bunlar, simdi kendilerine (Caferî) diyorlar
Muhbiri sâdık yanî hep dogru haber verici “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem kıyâmet alâmetlerinden her ne haber verdi ise, hepsi dogrudur Yanlıslık olamaz O zemân günes, âdet dısı olarak garbdan dogacakdır Hazreti Mehdî “aleyhirrıdvân çıkacak, Îsâ “aleyhisselâm gökden inecek, Deccâl çıkacak, (Yecûc ve Mecûc) denilen insanlar yeryüzüne yayılacakdır
(Huccetullahi alelâlemîn)de diyor ki, (Yecûc ve Mecûc denilen kimseler, Nûh aleyhisselâmın oglu Yâfesin soyundandırlar Yüzleri yassı, gözleri küçük, kulakları çok büyük, boyları kısadır Herbirinin bin çocugu olur Cin ve insanların adedlerinin onda dokuzu Yecûc ve Mecûcdur Arkasında kaldıkları seddi hergün oyarlar Gece eskisi gibi olur Kâfirdirler Sed arkasından çıkınca insanlara saldırırlar Insanlar sehrlere, binâlara saklanırlar Hayvanları bitirirler Nehrleri içip kuruturlar Îsâ aleyhisselâm ve Eshâbı bunlara karsı düâ ederler Boyunlarında yara hâsıl olup, bir gecede hepsi ölür Hayvanlar bunları yiyerek çogalırlar Pis kokularından yer yüzü yasanamıyacak bir hâl alır) (Yecûc) ve (Mecûc) çok eski zemânda, bir dıvâr arkasına bırakılmıs, kıyâmete yakın, yeryüzüne yayılacak, iki kötü millet oldugu, Kur’ânı kerîmde haber verilmisdir(Dabbetülerd) denilen hayvân çıkacak, gökleri bir duman kaplayıp, bütün insanlara gelip, cânlarını yakacak, herkes bunun acısından düâ edip, (Yâ Rabbî! Bu azâbı üzerimizden kaldır Sana îmân ediyoruz!) diyecekdir Alâmetlerin sonuncusu, bir atesdir ki, Adenden çıkacakdır Aden, Yemendedir Brçok hadîsi serîflerde buyuruldu ki: (Mehdînin bası hizâsında bir bulut olacakdır Bulutdan bir melek: Bu Mehdîdir, sözünü dinleyiniz! diyecekdir) Bir hadîsi serîfde buyuruldu ki: (Ismini duydugunuz kimselerden, yeryüzüne yanî, o zemân bilinen memleketlerin çoguna dört kisi mâlik oldu Ikisi mümin, ikisi de kâfir idi Mümin olan iki kisi, Zülkarneyn ile Süleymân “aleyhimesselâm idi Kâfir olan ikisi de, Nemrûd ile Buhtunnasar idi Besinci olarak, yeryüzüne, benim evlâdımdan biri, yanî Mehdî de, mâlik olacakdır)
Bir hadîsi serîfde buyuruldu ki: (Kıyâmet kopmadan önce, Allahü teâlâ, benim evlâdımdan birini yaratır ki, ismi benim ismim gibi, babasının ismi, benim babamın ismi gibi olur ve dünyâyı adâletle doldurur Ondan önce dünyâ zulmle dolu iken, onun zemânında adl ile dolar) Bir hadîsi serîfde buyuruldu ki: (Eshâbı Kehf, hazreti Mehdînin yardımcıları olacakdır ve Îsâ “aleyhisselâm bunun zemânında gökden inecekdir Îsâ “aleyhisselâm, Deccâl ile harb ederken, hazreti Mehdî, onunla berâber olacakdır Bunun hükümdârlıgı zemânında, her zemânkinin aksine olarak ve hesâbların tersine olarak, Ramezânı serîfin ondördüncü günü günes tutulacakdır ve birinci gecesinde ay tutulacakdır)
Hazreti Mehdînin dahâ birçok alâmetlerini, Muhbiri sâdık “aleyhissalâtü vesselâm haber vermisdir Ahmed ibni Haceri Mekkî hazretleri (Elkavlülmuhtasar fî alâmâtilMehdî) ismindeki kitâbında, hazreti Mehdînin ikiyüze yakın alâmetlerini yazmısdır
Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: (Benî Isrâîl, yetmisbir fırkaya ayrılmısdı Bunlardan yetmisi Cehenneme gidip, ancak bir fırkası kurtulmusdur Nasârâ da, yetmisiki fırkaya ayrılmısdı Yetmisbiri Cehenneme gitmisdir Bir zemân sonra, benim ümmetim de yetmisüç kısma ayrılır Bunlardan yetmisikisi, Cehenneme gidip, yalnız bir fırkası kurtulur)
Eshâbı kirâm, bu bir fırkanın kimler oldugunu sordukda, (Cehennemden kurtulan fırka, benim ve Eshâbımın gitdigi yolda gidenlerdir) buyurdu Bu hadîsi serîfin dört (Sünen) kitâbında bulundugu (MilelNihâl) tercemesinde yazılıdır O kurtulan fırka, Ehli sünnet velcemâatdir ki, insanların en iyisinin “sallallahü aleyhi ve sellem yoluna sarılmıslardır
Yâ Rabbî! Bizleri, Ehli sünnet âlimlerinin “rahmetullahi aleyhim ecma’în bildirdigi îmândan, itikâddan ayırma! Onlarla birlik oldugumuz hâlde, bu dünyâdan çıkar! Bizi onlarla hasr eyle, yâ Rabbî! Bize hidâyet verdikden sonra, kalblerimizi dogrudan kaydırma ve bize yüce katından rahmet ver Sen ihsân edenlerin en büyügüsün!
Kaynak : Tam İlmihal Seadeti Ebediyye

 
Üst Alt