Son Konu

En İlginç Teknoloji ve Bilimsel Haberler - 3.Bölüm(Güncellenmektedir)

iltasyazilim

Yeni Üye
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
2
Tepkime
1
Puanları
38
Yaş
35
Credits
-2
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Not:Arkadaşlar istek ve önerilerinizi göz önünde bulundurdumBir kaç arkadaşlar bölümleri yeni konu açarak yap dediBende bunu göz önünde bulundurdum ve bölümlere yeni konulardan devam ediyorumHerkesin yorumlarını,isteklerini ve önerilerini bekliyorum



3BÖLÜM:



BİLİM HABERLERİ:



Yirminci yüzyıl, birçok yeniliğin yaşandığı bir çağ oldu Birçok yeni araç tasarlandı ve yüzyıllardır bilinenler geliştirildi Fakat bunlardan bazıları gerek işlevleri gerekse tasarımları yönünden diğerlerinden çok daha ilginç oldu İşte bu ilginç araçlardan biri de hoverkrafdardır Bir hava yastığıüzerinde taşınan bu taşıdır, hem karada hem de suda yol alabilmelerinden ötürü, diğer taşıtlara göre ayrıcalıklı bir konumdaydı 1950'li yıllarda kullanılmaya başlayan ilk modeller başlangıçta büyük ilgi uyandırmıştı Ne var ki bunların beklentilere aslında yeteri kadar yanıt veremedikleri kısa sürede anlaşıldı Kullanılışları kolay değildiYine de üzerinde durulması gereken araçlardı bunlarHoverkraft, araç ile zemin arasındaki havada dış havaya göre oluşturulan farklı basıncın (hava yastığı) taşıma etkisine dayalı hareket eden, karada ve denizde de gidebilen bir taşıttırBazı hava yastıklı araçlar, basınç farkını ancak ileri doğru hareket ederken; diğerleri basınç farkını ileriye doğru harekete bağlı olmadan da oluşturabilirlerİngiliz Sir Thornycraft, hava yastıklı araçların ilk tasarımcılarından biri olarak kabul edilir Thornycraft, 1870'lerde gövde bölümü basınç odası biçiminde (gerçekte tabanı açık boş bir kutu) olan bir teknenin bu bölmesine hava pompalandığında, teknenin suyun üzerinde yükseleceğini ve sürtünme azalacağı için hızlı hareket edebileceğini ileri sürdü Bu düşüncesini geliştirdiği modeller üzerinde denedi ve 1877'de bunların patentini aldı Aldı ama, Thornycraft, oluşturulan hava yastığının teknenin altından sızarak dışarı kaçması sorununu çözemedi Bu sorun nedeniyle uzun süre istenilen nitelikte hoverkraftlar geliştirilemedi19SD'lerde İngiliz mucit Christopher CockerelI bu sorunu aştı Cockereıı, düşündüğü araç için karısının saç kurutma makinesiyle ve teneke kahve kutularıyla deneyler yapıyordu Bu deneylerin sonucunda bugünkü hoverkraftların ilk örneğini yaşama geçirdi SRN1 adını vermeyi tasarladığı bu araç, hem denizde hem de karada gidebilme özelliğiyle benzersiz olacaktı26 Temmuz 19S9'da bu düşüncesini gerçekleştirdiği ilk modelini denedi ve bunda başarılı oldu Cockereıı, basınç odası yerine, teknenin alt bölümünün çevresini aşağı doğru hava püskürten borularla donattı

Bunlar hafif biçimde içeri doğru eğikti Böylece püskürtülen hava teknenin altında toplanıp basınç yaratarak gövdenin yükselmesini sağlayacaktı Ayrıca güçlü hava jetleri teknenin alt bölümünü çevreleyen bir perde oluşturacak, bu perde içerideki hava yastığının dışarı kaçmasını engelleyecektiBu tasarıma göre gerçekleştirilen ilk hoverktraft olan SRN1, 19S9'da suya indirildi Bu ilk model ancak üç yolcu taşıyabiliyordu Tek eksiği düşük yolcu kapasitesi değildi bu ilk modelin Bunun yanı sıra, yalnızca sakin sularda yada düzgün yatay zeminlerde güvenli hareket edebiliyorduÇok da düşük hızlı seyrediyordu Aslında bu aracın Cockereıı'in özgün tasarımından farklı bir yanı vardıİlk düşündüğünün tersine, çevresel hava jetlerinin hava yastığını içeride tutmaya yetmediği anlaşılmıştı Bu nedenle teknenin çevresinden aşağı doğru kauçuktan yapılmış bir etekasılmıştı Eteğin başlıca üstünlüğü hava yastığını engebeli arazide ya da dalgalı sularda hızla boşalmaktan koruyabilmesiydiHoverkraftların başlıca bölümleri, eteğin yanı sıra, tekne, motor, kaldırma ve itme sistemleridir Teknenin yapımında kullanılan alüminyum kaplama levhaları, gene alüminyumdan yapılmış çatkıya kaynakla bağlanır Tekne, kaldırma ve itme sistemlerinin her ikisine de güç sağlayan bir gaz türbin motoruyla hareket eder Motorun tekneyi kaldırmak için sağladığı güç, aracı itmek için gereken güce oranla daha fazladır Kaldırma işleminde hava, teknenin altındaki püskürtme borularına yüksek devirli fanlar aracılıyla itilir İtme işinde çoğu zaman hoverkrafta uyarlanmış jet motorlarından yararlanılır Pervaneler çoğunlukla teknenin kıç bölümüne, hareketli çelik kolonlar üzerine yerleştirilir Pervaneyle birlikte kendi eksenleri etrafında dönebilen kolonlar, tekneye ek bir manevra yeteneği sağlar Asıl yön denetimiyse aracın arkasındaki kuyruk dümeniyle gerçekleşir Hava yastığının derinliği genellikle aracın uzunluğunun onda biri olur Bundan dolayı hoverkraftların kontrolü oldukça zordur İşte bu yüzden hoverkraftlar karayollarında kullanılamamıştır

SRN1 'in geliştirilmesinden günümüze değin hoverkraftların etek sistemlerinde önemli değişiklikler gerçekleştirildi Başlangıçta aracın kenarlarına perde gibi asılan ve kauçuk benzeri malzemeden yapılan etek, hızlı seyir sırasında kara yada su yüzeyine sürtünerek kısa sürede aşınıyorduGünümüzdeyse bu etekler, dayanıklı naylon ve plastik malzemeden yapılıyor Ayrıca bugün, perde biçimindeki eteğin yerini aracın alt çevresini saran kalın bir boru biçimindeki torba etekler almıştır Hava, torba eteğin içeri bakan bölümündeki bir dizi delikten püskürtülür ve böylece aracın tabanı ile su ya da yer yüzeyi arasında hava yastığı oluşturulur Araç hareket etmiyorken torba eteğin üzerine binerTorba eteğin alt bölümünde onu sürtünmeden kaynaklanan aşınmaya karşı koruyan ikinci bir etek vardır1960'ların başında hızlı hoverkraftlardan denizlerde, çöllerde, ya da buzlarla kaplı bölgelerde yararlanılabileceği düşünülmüştü Fakat kısa sürede sorunların farkına varıldı: Yetersiz etek tasarımından ve tuzlu suyun etkisiyle kolayca tıkanarak bozulan gaz türbinlerinden kaynaklanan sorunlar önemli güçlükler doğurduHoverkraft düşüncesi yalnızca İngiliz mucit Cockerell'in zihnini yormuyordu Bu konuyla ilgilenen başkaları da vardı 1950'li yıllarda Charles Flatcher, Glidemobileadını verdiği hava yastığı üzerinde giden bir taşıt tasarlamıştı Hava yastığıyla kayarcasına yolculuk etmenin bir meraklısı daha vardı Fransız mühendis Jean Bertin bu konudaki tasarımlrını gerçekl~ştirdi ve bir hoverkraft da o yaptı N50002 adını verdiği bu araçla 1960'lı yıllarda su üzerinde saatte 137 kilometreye ulaşabilmişti Bu bir rekordu N50002'nin tek üstün özelliği çok hızlı oluşu değildi Bertin'in hoverkraftına bir jumbojete sığacak kadar yolcu binebiliyordu Bu araçla 400 yolcu, 55 otomobil ve 5 de otobüs taşınabilmekteydiABD' de 60'lı ve 70'li yıllarda çeşitli hoverkraft denemeleri yapıldı Değişik tasarımlar üretildi Çeşitlenen bu tasarılara SES (Surface Effect ShipYüzey Etkili Gemi) adı veriliyorduBunlar daha çok bir katamaran ile hava yastıklı bir aracın birleşimi gibiydiler Bu gemilerde hava yastığı katamaranın iki gövdesi arasına yerleştirilmişti Bu hava yastığı devreye girdiğinde hoverkraft gibi yükselen araç, suyun üzerinde oldukça yükseliyordu Bu sayede suyun direncini en aza indiren bu taşıt, yüksek hızlara da ulaşabiliyordu Bu tür SES gemilerinin hoverkraftlara karşı bir zayıf yanı vardı: Karada gidemiyorlardı Normal gemiler gibi suda yüzüyor ve limanları kullanıyorlardıSES gemileri ortaya çıktığı dönemde popüler olmuştu Öyle ki ABD'de SES teknolojisini kullanarak bir filo kurulması tasarlanmıştı Saatte 180 km hız yapabilecek bu gemiler katamaran olacaktı Hava yastıklı dev katamaranlardan oluşacak filo, normal bir donanma gibi fırkateynler, hücumbotlar hatta uçak gemileri barındıracaktı

Bu filo için ilk planlanan 8000 tonluk bir torpido gemisiydi Bu gemi aynı zamanda 4 F18 avcı uçağı, dik havalanabilen 4 uçak ve 4 de helikopter taşıyabiliyordu Bu proje kapsamında kısa sürede deneme amaçlı iki gemi yapıldı Bunlar saatte 174 km hız yapabiliyorduFakat proje yürümedi Denemelerden kısa süre sonra projeden vazgeçildiği açıklandı Sorun teknik olmaktan çok politikti Pentagon bu konudaki politikasını değiştirmiş, klasik gemilere ağırlık vermeye karar vermişti60'lı yıllarda hava yastığı tekniğinin hızlı trenlerde de kullanılması denemeleri de yapılıyordu Fransız Jean Bertin'in Havatrenibüyük ilgi ve heyecan uyandırdı İki kişi taşıyabilen bir prototip olan ilk model, 22 Ocak 1969 tarihinde yaptığı denemede saatte 422 km'ye ulaşmayı başardı Bundan birkaç yıl sonra, Ekim 1973'te 80 yolcu taşıyabilen bir model de saatte 400 km'ye ulaşacaktı Aracın yol aldığı hat, beton bir hattı Trenin alt tarafında T şeklinde profili olan bir boşluk bulunuyordu Bunun ortasında yer alan beton hat, ray görevi görüyor, tren havalandığında bu hattın üzerinde gidiyordu İçinde yer alan iki pervane havayı emiyor ve trenin altına gönderiyordu Ekim 1973 'te yeni bir deneme yapıldı Denemede aracın ön motorları dev pervanelerle donatılmıştı 180 adı verilen bu modelin motorları nerdeyse bir jet motoru kadar güçlüydüBu sayede tren yere temas etmeden ve hiç sarsılmadan yol alabiliyordu Trenin deneme aşamalarında denek olarak yüzlerce yolcu yer aldı Hava yastığı üzerinde giden bu trenin içinde yazı yazmanın, evde, masa başında otururken yazı yazmaktan farkı yoktu Trenin deneme aşamasında kullanmak için oldukça uzun bir hat döşenmişti Bu hat sonra ParisOrleans hattının temelini oluşturacaktı Temmuz 1974'de Fransız yönetimi Train a Grande Vitesse (TGV) adını verdiği hızlı tren projesini başlattı Eylül 1975'de ParisLyon hattı işlemeye başladıHoverkraftlar ilk çıktıklarında büyük ilgi uyandırdılarsa da sonraları, kendilerine yüklenen beklentileri yeterince karşılayamadıkları için ilginçliklerini büyük ölçüde yitirmişlerdiKontrolları düşünüldüğü kadar kolay değildi, sık sık arıza yapıyorlardı ve çok gürültülüydüler Bununla birlikte hoverkraftların bazı kusurlarının giderilmesiyle bu araçlara ilgi yeniden artmaya başladı Örneğin Almanya'da 1998 yılında, hoverkraftla taşınan araba sayısında bir önceki yıla oranla %32'lik bir artış gözlenmiştir İngiltere, Fransa gibi hava yastığıyla araçlar üreten ülkelerde de bu rakamlar gün geçtikçe artmaktadır Deniz taşımacılığında, özellikle de yolcu taşımacılığında hoverkraftların geleceği parlak görünüyor Hızlı taşımacılığın artık gereksinim haline geldiği günümüzde armatörlerin ve iş adamlarının da hoverkraftlara ilgi duymaya başladığını söylemek yanlış olmaz

Bu bağlamda Blohm&Voss şirketi, hoverkraftların ticari yönünü ortaya çıkarmaya yönelik tasarımlar üzerine çalışmalarını sürdüren kuruluşlardan biri Bu şirket birkaç yıldır 170 ton kapasiteli ve saatte 92 km hız yapabilecek bir model üzerinde çalışıyor SES Corsaitadı verilen teknenin üzerinde denemeler hala sürüyor Şimdiye dek elde edilen sonuçlardan SES Corsair'in beklentilere yanıt verebilecek bir tasarım olduğu görülmektedir Bu da henüz gelişmekte olan hoverkraftların doğru yolda olduğunu gösteriyorHızlı deniz taşımacılığında üzerinde çalışılan bir başka proje de MEKAT sınıfı tekneler Bu teknelerin çalışma ilkesi de SES teknolojisine dayanıyor Bu teknelerde hava yastığı sayesinde gövdenin yalnızca % 20'si su içinde kalıyor, geri kalan % 80'i hava yastığı üzerinde taşınıyor Böylece MEKAT sınıfı gemiler suyun engellemesi azaldığından saatte 110 km'ye kadar çıkabiliyorHoverkraftlar yalnızca deniz taşımacılığıyla uğraşanların ilgisini çekmiyor Hava yastığı üzerinde yolculuğa en büyük ilgiyi gösterenlerden biri de ordu Hoverkraftlar, askeri amaçlarla kullanılmak için de oldukça uygun tekneler Hızlı olmalarının yanı sıra hava yastıkları sayesinde hem denizde hem de karada yol alabilmeleri onlara üstünlük sağlıyor Böylece amfibik görevierde kullanılmaya uygunlar Bunun yanı sıra çıkartma gemilerinden de daha hızlı oldukları için rağbet görüyorlarHaverkraft teknolojisine karşı son yıllarda artan ilgiden Japonya da payını düşeni almış Japon Mitsui şirketi üç değişik tasarımıyla önde gelen şirketlerden Tasarladıkları en büyük tekne 1500 yolcu taşıyabilecek ve saatte 80 km hız yapabilecek 127 metre uzunluğundaki bu haverkraft, İngiltere'de olan dünyanın en büyük hoverkraftının 2,5 katı büyüklükte Bu teknenin Japon kentleri arasında sefer yapması düşünülmüş1980'li yıllarda hoverkraftlar Türkiye'de de kullanılmaya başladı Deniz otobüsüolarak bilinen bu araçlar, özellikle İstanbul'da şehir hatları vapurlarının yüklerini hafiflettiler Hızları nedeniyle de halen büyük ilgi görüyorlarHoverkraftların Manş kanalında ilk seferlerini yapmalarından bu yana yaklaşık kırk yıl geçti Anavatanları İngiltere'de Mayıs 1999'da yapılan bir gösteride kırkın üzerinde değişik hoverkraft tasarımı sergilendi Teknolojiye ayak uyduran bu teknelerin yeniden dönüşü konuşuluyor bu günlerde Belki de duyabilsek şöyle diyor olacaklar: Dönüşüm muhteşem olacak


Küresel ısınma Antarktika’ya kar yağdıracak:

ABD’de yazılan bir doktora tezi, küresel ısınmayla artan buharlaşmanın bilim insanlarının tahminlerinin tersine Antarktika’da buzullaşmaya yol açacağını öne sürüyor Tartışmalı doktora tezine göre, sera etkisiyle, buharlaşma artacak ve yağmur rejiminin dengesi bozulacak Ancak artan yağışların Güney Kutbu’ndaki etkisi daha fazla kar yağışı ve buzullaşma olabilir Antarktika’nın buzullaşması da okyanus akıntıları yoluyla kıyı bölgelerde iklimi soğutabilecek University of MarylandBaltimore doktora öğrencisi Dylan Powell’ın yaptığı araştırma şimdiye kabul gören, küresel ısınmanın Güney Kutbu’ndaki buzulları eriteceği tezinin tam tersini savunuyor Powell, Kuzey Kutbu’nda bir miktar buzul erimesi olmasına karşın, Antarktika’da ciddi oranda yeniden buzullaşmanın meydana geleceğini ve bunun dünya denizlerindeki su ve buzul kaybını dengeleyeceğini öne sürüyor Powell, deniz üstündeki buzulların su içindeki derinliklerini kaydetmek için NASA’nın Özel Mikrodalga Sensörü’nü (Special Sensor MicrowaveImager) kullandı Bu veriler daha sonra süperbilgisayarda değerlendirildi Powell, tezinin simülasyona dayandığını, daha kesin bir öngörü için dünya denizlerinden gerçek buzul seviyesi verilerinin toplanması gerektiğini belirtiyor

Kutuplardaki buzullaşma ve yağış rejimi okyanuslardaki akıntıların gücünü belirliyor Bu okyanus akıntıları ise lokal iklimler üzerinde etkili oluyor Isınan yeryüzünde buharlaşmanın artacağı ve bunun da daha fazla yağışa yol açacağı düşünülüyor Powell’ın çalışması yeryüzünde artan yağışın Antarktika’ya kar yağışı olarak düşeceğini ve buzullaşmayı artıracağını öngörüyor Böylece Güney Kutbu’ndaki buzullar yükselecek ve kalınlaşacak Küresel ısınmanın Antarktika’yı eriteceği tezinin karşısında, yükselen sıcaklıklarla artan buharlaşmanın Güney Kutbu’nu genişleteceğini savunan bu tez, sera etkisinin sonuçlarının aslında belirsiz olduğunu da gösteriyor



Matematik başka konuşmak:

Yapılan araştırmalar sonucunda, yetişkin insanlarda matematik ve sözlü ifadenin ayrı birer fonksiyon olduğu keşfedildi İnsanlardaki yüksek idrak fonksiyonu için dilin çok önemli olduğu düşünülüyor İngiltere'deki Sheffield Üniversitesi'nden Dr Rosmary Varley, teoriye göre, bu kavramların işleme sürecinde, beyin, onları dile çeviriyoraçıklamasını yapıyor Dr Varley, ileri derecede afazi (anlama ve konuşma yitimi) hastası üç erkek üzerinde yaptığı inceleme sırasında, onların matematik problemleri çözebilme yetilerini hala koruduklarını gördü Oysa, matematik ve dilin, benzer düzene sahip oldukları için birbirine bağlı olduğu düşünülüyordu Rosmary Varley, Araştırmaya katılan hastalar; 'insan aslanı öldürdü' cümlesi ile 'aslan insanı öldürdü' cümlesi arasındaki farkı ayırt edemiyor; ancak, 20 sayısı 5'e böldüğünüz zaman, sonucun 4 olduğunu doğru bir şekilde hesaplayabiliyorlardıdiyor Bu tespite karşın, Varley, matematiği kavrayabilmek için çocukluk döneminde, en azından basit dilbilgisine sahip olmak gerektiğini de kabul ediyor



Nabzı atmayan adam:

Tıpta devrim yaratan yapay kalp takılan İngiliz hasta, bundan böyle ‘nabzı atmadan’ yaşayacak Yapay kalp, bir motor gibi sürekli kan akışı sağlıyor Kalp rahatsızlığı nedeniyle ölümün eşiğinden dönen George Carter’e takılan yapay kalp, normal bir kalbin altıda biri büyüklüğünde 635 cm çapında, 283 gr ağırlığındaki yapay kalp, bir motor gibi sürekli kan akışı sağladığından vücuttaki nabız atışı ortadan kalkıyor Mayıs ayında yedi saat süren bir ameliyat geçiren Carter, taburcu olarak Romford’daki evine döndü 21 yıl önce kalp krizi geçirdikten sonra sürekli kalbinden şikayetçi olan 57 yaşındaki emekli döşemeci, son yılda artık evinden dışarı çıkamaz hale gelmişti Takılan yapay kalbin çok sessiz çalıştığını ve acı vermediğini söyleyen George Carter, ‘Avrupa’da bu aletin takıldığı ilk insan olmak başka bir duygu Nefes darlığından bir şey yapamaz hale gelmiştim Merenleri çıkamıyordum Şimdi kendimi bomba gibi hissediyorum Avustralya dışında bu aletin takıldığı ilk insan olduğum için çok şanslıyım Önümüzdeki hafta balık avına çıkabileceğim’ diyerek duygularını ifade etti Operasyonu yapan kalp cerrahı Steven Tsui ise ‘Hasta, aylardır rahatsızdı Ameliyattan sonra yaşamı düzeldi Yeni yapay kalp, kalp nakline uygun olmayan hastalar için, uzun vadeli tedavilerle yararlı olacak’ dedi Şarj edilebilir pille çalışan ‘VentrAssist’ adlı yapay kalp, titanyum, silikon ve lastikten yapılma ve üçüncü nesil bir alet





TEKNOLOJİ HABERLERİ:





Çin, dünyanın en büyük barajının yapımını tamamladı Yıllık 49 milyar kilovat saat elektrik üretme kapasitesine sahip baraj, bir milyondan fazla kişiyi evlerinden etti13 yıl önce yapımına başlanan dünyanın en büyük hidroelektrik barajı, planlanandan 9 ay önce tamamlandı 22 milyar dolara mal olan baraj, tam faaliyete ’da geçecek Baraj, yıllık 49 milyar kilovat saat elektrik üretecek; aynı zamanda temiz içme suyu ihtiyacını da karşılayacakBarajın yapımı sırasında bir milyondan fazla kişi evini terk etmek zorunda kaldı 1200’den fazla yerleşim birimi, baraj nedeniyle sular altında kalacak Bu nedenle, on binlerce kişinin daha bölgeden tahliye edilmesi gerekiyorMaliyeti nedeniyle eleştirilerin hedefi olan barajın yapımına, çevreci örgütler de kirliliğe yol açtığı için karşı çıkmıştı Barajın, alternatif enerji kaynağı arayışındaki Çin’in ekonomik gücünü göstermesi bakımından da sembolik bir öneme sahip olduğu vurgulanıyor


Üç boyutlu ışınlanma:

Amerikalı bilgisayar uzmanları, İnternet üzerinden insanların 3 boyutlu reaksiyonlarını ışınlayabilen bir sistem geliştiriyor Sistemi icat eden Pennsylvania Carnegie Mellon Üniversitesi'nden Profesör Todd Mowry ve Seth Goldstein, 'Sentetik atomlarla maddenin ağırlığı olmadan üç boyutlu kopyasını yapabileceğimizi düşündük' diyor Sistemde kameralar kişi ya da objenin hareketini yakalayıp, bu datayı atomlarla besleyerek başka bir mekanda objenin benzeri yaratıyorlar Bilim adamları bu fikri animasyon filmi 'Claytronic'ten esinlenerek ürettiklerini belirtiyorlar, 'Claymation tekniği ile yaratılmış bir şeyi seyrettiğinizde gerçek objeyi ve hareketlerini seyredebiliyorsunuz, bizim yarattığımız sistemde de hareket edebilen obje ve kişileri görebileceksiniz Bu sadece bir resim, hologram değil, bizim icatımız bilgisayar video dosyası mpeg'in üç boyutlu versiyonu ve ya DVD gibi olacak Bizim birini ışınlamamız söz konusu değil, ancak özel bir köstümle kamera sistemi sayesinde tüm hareketleri yakalayıp başka bir mekana iletebileceğiz Görüntüyü dijital olarak yakalayıp İnternet üzerinden transfer edip objeyi olduğu haliyle ve hareketli olarak başka bir yere taşıyacağız' diyorlar Claytronic tekniği en son Yüzüklerin Efendisi film serisinde Gollum karakteri için kullanılmıştı, aktör Andy Serkins'in hareketleri Gollum'a hayat vermişti Bu icadın, video konferans sisteminin ötesine geçmesi, kişileri aynı odada konuşuyormuş gibi hissettirmesi nedeniyle çok talep alacağı düşünülüyor



Yalancı orgazma suçüstü:

Kadınlar, partnerlerini orgazm taklidi yaparak kandırsalar da beyin tarama yöntemine yakalanıyorlar Avrupa İnsan Üreme ve Embriyoloji Kurumu'nun toplantısında bir çalışma sunan Hollanda'daki Groningen Üniversitesi uzmanları, kadınların orgazm taklidi yapmakta oldukça başarılı olduklarını, ancak beyinlerinde hiçbir şey gerçekleşmediğini savundu 1949 yaş arası 13 kadın ve 11 erkeğin cinsel olarak uyarıldıkları sırada beyinlerini tarayan uzmanlar, 'beynin orgazm sırasında ne yaptığına' baktı Gerçekten orgazm olan kadınların beyinlerindeki endişe bölgelerinin aktif olmadığı; ancak numara yapanların bu bölgelerinin tetikte olduğu görüldü Buradan, kaygı ve korku içinde olan kadınların kendilerini bırakmadıkları için orgazm olmakta zorlandıkları sonucuna varıldı İlişki sırasında kadın ve erkeklerin beyinleri farklı çalışıyor Tespitlere göre erkek beyninde daha az korku ve kaygı bölgesi hareketleniyor



Bilimin en büyük kan davası:

Galieo Galilei, evrenin merkezinin Güneş olduğu fikrini kabul etmiş, bu nedenle de Vatikan'ı karşısına almıştı İddianın doğruluğuna ilişkin özür, geç de olsa, tam 359 yıl sonra dile getirilmişti Amansız çekişme çok eski yıllara uzanmakla birlikte tüm dünya bu haberle çalkalanmıştı 1992'de Vatikan, evrenin merkezi dünyadırsavını geri çekip, Toscanalı inatçı bilim adamının haklılığını kabul ediyordu Papa II Jean Paul, yaptığı açıklamayla, Kutsal Roma Katolik Kilisesi ile fizikçi ve gökbilimci Galileo Galilei arasında yaşanan, bilim tarihinin en uzun süren kan davasını da noktaladı Birçok kişi için Vatikan'la Galilei arasında yaşanan çekişme, bilimin dinsel dogma karşısındaki zaferinin bir simgesi Galilei'nin asıl suçudinsel değerlere aykırı düşen görüşlere ya da dini inkâra değil, daha sıradan bir nedene dayanıyordu O, Aristoteles'in eski öğretilerini çürütmüş, dolayısıyla antik Yunan filozoflarının kuşku duyulmaması gerekeniddialarına dayanan ünlü akademisyenlerin kovanına çomak sokmuştu Galilei'nin çıkışlarından rahatsız olan dönemin bilim otoriteleri, bu çatlak sesi susturması için Vatikan'a baskı yapmışlardı Geleceğin dahisi Galileo Galilei, 15 Şubat 1564'te Pisa'da dünyaya geldi Babası Vincenzo Galilei, Floransa'nın ünlü bir ailesinden gelmekle birlikte, orta halli bir adamdı; kendisini daha çok felsefeye vermişti Çocukluk yıllarını babasının entelektüel yaşam tarzı şekillendirmişti Galilei, ilk önce Güzel Sanatlar Akademisi'ne yazıldı; ancak, 17 yaşında babasının isteği üzerine Tıp Fakültesi'ne başladı Onun gözü ise, mekanik bilimlerdeydi Matematiğe büyük bir merak sarmış, makinelerin matematiksel hesaplamaları konusunda yoğunlaşmıştı 18 yaşındayken, babası da Floransa'ya dönünce, meydanı boş buldu ve üniversite derslerini bir kenara bırakarak, bir aile dostundan gizlice matematik dersleri almaya başladı Öğretmeni Ostilio Ricci, matematikle birlikte fiziğe de meraklıydı Arkhimedes'in hayranıydı; bu büyük bilginin tüm eserlerini ezberlemiş, icatlarına temel olan matematik kurallarını incelemişti Galilei, aldığı dersler sırasında devrim yaratacak fikirlerini de şekillendirmeye başlamıştı: Gezegenlerin hareketleri gibi doğal fenomenler matematikle açıklanabilirdi Bu iddia, şimdi çok aykırı görünebilir, ancak, 16 yüzyılda evrenle ilgili araştırmalar yapan bilim adamları tek bir kaynağa dayanıyorlardı: Yunanlı filozof Aristoteles, MÖ 4 yüzyılda, bilime ilişkin her türlü yaklaşımı inceleyen düşünür, gününün koşullarında pek çok soruyu cevaplamaya çalışmıştı Ancak doğaldır ki, ileri sürdükleri tartışılmaya başlamıştı Galilei hayatını Aristoteles öğretilerine saldırarak ve onu körü körüne izleyenlerle savaşarak geçirdi Bunun gerçekleşmesinde gerekli ipuçlarını, ona Ricci sunmuştu Galilei, Pisa Katedrali'nde otururken, tavanda asılı duran lambanın gidiş gelişleri dikkatini çekti Lamba bir düzen içinde sallanıyordu Bu konuda yaptığı deneyler sonucunda; salınımların eşzamanlı olduğunu, matematik kurallarını izlediğini; dolayısıyla, zamanı belirtmede sarkacın kullanılabileceğini ortaya koydu Ayrıca, bu yöntemle hastaların nabızlarını ölçmeye yarayan bir de cihaz geliştirdi Buluşu, Galilei'nin tıp profesörlerini bir süreliğine memnun etmişti Ancak 1585'te, kendisine destek verilmesi isteğini reddettiler ve saygısızlık ettiği gerekçesiyle onu kovdular Bu olayı izleyen yıllarda, zamanının büyük bir bölümünü matematik öğrenmeye ve çalışmalarına ayırdı Artık tek bir hayali vardı: profesyonel bir matematikçi olmak1588'e gelindiğinde, beş üniversiteden ret cevabı almış, hatta bir ara doğduğu kentten ayrılmayı bile düşünmüştü Ancak, sonunda Pisa'da üç yıllığına matematik dersi verme isteğini kabul ettirdi Tabii ki, burada da rahat durmayacak ve meslektaşlarını kızdırmaya devam edecekti Meslektaşlarından bir kısmı, deney yönteminin Aristoteles'e körü körüne bağlanmaktan daha doğru bir yol olduğunu kabul ediyordu Ancak yine de, cisimlerin düşüşüile ilgili Aristoteles'in geliştirdiği fizik yasasını benimsiyorlardı: Ağır cisimler daha hızlı, hafif cisimler daha yavaş düşer Galilei ise, bu yasayı çürütmeye koyuldu O; kâğıt, tüy gibi hafif cisimlerin yavaş düşmesinin havanın karşı koymasından ileri geldiğini; gerçekte ise, aynı yükseklikten bırakılan farklı ağırlıktaki iki cismin, yere aynı zamanda düşeceğini ileri sürüyordu Pisa'daki ünlü eğri kuleye çıktı, biri büyük, ağır; diğeri küçük, hafif iki topu aynı anda bıraktı İkisi de aynı anda yere düşmüştü Bu deney, üniversitedeki diğer profesörleri fazlasıyla kızdırmıştı Gerçeğin yüzlerine vurulmasını hazmedemeyen okul yönetimi, Galilei'nin sözleşmesini yenilemedi 28 yaşındaki bilim adamı, başka sulara yelken açmak zorunda kaldı Uzun uğraşlar sonunda, Padova'ya yerleşti ve kent dükünün himayesi altında Padova Üniversitesi'nin matematik kürsüsünden kabul cevabı aldı En ünlü keşiflerini ve teorilerini, bu üniversitedeki yılları sırasında gerçekleştirecekti Galilei topları Pisa Kulesi'nden gerçekten attı mı? Galilei'nin altın ve kurşun karışımı topları Pisa Kulesi'nden aşağıya atarak gerçekleştirdiği ileri sürülen deney, bilim adına bir efsane kabul ediliyor Ancak bu deneyi gerçekleştirip gerçekleştirmediği tartışılıyor Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden Prof Dr Giorgio de Santillana, Britannica Ansiklopedisi'nin Galieo Galilei bölümüne yazdığı önsözde, öykünün gerçek temelinin bulunmadığını belirtiyor Ancak, 1994'te Galilei'nin biyografisini kaleme alan James Reston ise efsanenin doğru olduğu kanısında Ancak kesin olan, 1586'da Simon Stevin adlı Flaman matematikçinin, Galilei'ninkine tamamıyla benzeyen deneyi 3 yıl sonra gerçekleştirip, sonuçlarını da yayımlamış olması Stevin de Galilei gibi, Aristotales'in ağır cisimlerin hafif cisimlere oranla daha hızlı düştüğü savını çürütmeye çalışmıştı Bunu ispatlamak için biri diğerine göre on kat daha ağır kurşun topları, 9 m yükseklikten aşağıya bıraktı İki top da aynı anda yere düşmüştü Galilei belki de hiç gerçekleştirmediği bir deneyle ün kazanmış ve Kilise'ye karşı bunun sonuçlarına katlanmak zorunda kalmıştı Bu deney yıllar sonra 2 Ağustos 1971'de, Apollo 15'in komutanı Dave Scott tarafından gerçekleştirildi Scott bir çekiçle kuş tüyünü aynı anda bıraktı Ay'ın havasız ortamında, iki cisim de aynı anda hızla yere düştüler 1602'de yine Aritoteles'in yasalarını çürütmeye çalışmakla meşguldü Çeşitli ağırlıkta toplar alarak, bunların bırakıldıkları zeminin eğrilik derecesine göre yavaş ya da hızlı düşeceklerini kanıtlamaya girişti Oluğa benzeyen tahta, sırasıyla çeşitli açılarda eğri tutuldu Cisimlerin ağırlıklarına göre değil, tahtanın eğrilik derecesine göre hızlı ya da yavaş yuvarlandıkları görüldü Galilei'nin eline koz verecek bir başka olay da, Ekim 1604'te yaşandı Yıldız patlaması şeklinde tanımlanan üstnova, tartışmayı başlatan kıvılcım olmuştu Avrupalı gökbilimciler, Ophiucus Takımyıldızı'nda meydana gelen büyük bir patlama keşfetmişlerdi Halbuki Aristoteles, yıldızların yerlerinden kımıldamayan sabit cisimler olduğunu belirtmişti Galilei, bu konuyla ilgili olarak pek çok konferansa katılınca, Padova Üniversitesi profesörlerini de karşısına aldı 1609'da, Hollandalılar'ın uzaktaki cisimleri daha yakın gösteren bir cihazı keşfettiklerini duyması, onun için bir dönüm noktası oldu Bu cihaz teleskoptu Galilei, Venedik'teyken kendi adını taşıyan ıraksak mercekli dürbünle bu keşfi geliştirdi ve gökcisimlerini incelemeye başladı Gördükleri, Aristoteles'in tüm iddialarını yerle bir ediyordu Önce, Ay üzerinde gözlemler yaparak dağların yüksekliğini ölçtü Güneş üzerindeki lekeleri saptadı Bugün de Galilei Uydularıdiye anılan, Jüpiter'in ekseninde dönen uyduları keşfetti Ancak en çok endişe uyandıran buluşu Venüs'tü Galilei, Venüs'ün de Dünya'nın hareketlerine benzer evreler geçirdiğini gördü Aristoteles'e göre Dünya, evrenin merkeziydi ve diğer gezegenler onun yörüngesinde yer alıyordu Dolayısıyla, Venüs'ün tam bir daire çizmesi gerekliydi, yarım daire değil Ancak, teleskopu bunu göstermiyordu Galilei, Dünya'nın evrenin merkezi olmadığına ilişkin çok somut bir kanıt elde etmişti Buluşlarını 1610 yılında yayımladığı Yıldızların Habercisi (Sidereus Nuncius) başlıklı kitabında açıklayınca, büyük bir yankı uyandırdı ve uluslararası alanda ün kazandı Bu kitapla Vatikan'ın dikkatini de üzerine çekmişti Başta her şey iyi gidiyordu: Papanın gökbilimcilerine teleskopuyla bir sunum yapması için davet edilmişti, bunun yanı sıra iddialarını sevinçle karşılamışlardı Ancak Galilei, iki konuda Vatikan'ı karşısına aldı Keşiflerinden de aldığı cesaretle, Güneş Sistemi'nin merkezinin Güneş olduğunu kendisinden 70 yıl önce ileri süren Kopernik'i destekledi İkinci olarak da, teleskopuyla gökyüzüne bakmak istemeyen Aristotelesçilerle yine dalga geçti Ünleri ve meslekleri tehdit altına girmeye başlayan bilim adamları, Galilei'nin Kopernik'i desteklemesiyle İncil'e sarıldılar Yehova'nın Eski Ahit'inde aradıklarını buldular: Bir öyküde, Güneş'in hareketsiz durduğunun varsayıldığıbelirtiliyordu Bu da, aslında Güneş'in hareket ettiği anlamında yorumlanabilirdi Galilei'nin düşmanları, Kopernik ve onun görüşlerini benimseyenlerin Kutsal Kitap'ın doğruluğunu karalamaya ve yalanlamaya çalıştıklarını ilan ettiler Bu nedenle de dini inkâr suçunu işlediklerini öne sürdüler Vatikan'ın şüpheli inkârcıları araştıran görevlileri konuya el koymakta geç kalmadılar Galilei için bundan sonraki durak artık belli olmuştu: Engizisyon! 5 Mart 1616'da, Yüksek Din Kurulu bir emirname yayımladı Engizisyon kurumunun yüksek mahkemesi sayılan bu kurul, emirnamesiyle, Kopernik'in bütün kitaplarını yasaklıyordu Ondan birkaç gün sonra da, kardinal Bellarmino, Galilei'yi sarayına çağırarak, papa ile Yüksek Kurul'un ortak emrini bildirdi Kendisinden Kopernik'in görüşlerine katılmaktan vazgeçmesini istedi Galilei boyun eğer gibi göründü Çünkü bunun bir oyun olduğunu, karşı gelecek olursa Bellarmino'nun bunu suçu açıkça kabul etmeksayacağını ve Engizisyon Mahkemesi'nde aleyhinde kanıt olarak kullanacağını anlamıştı Galilei bu seferlik ucuz atlatmıştı Aydın bir din adamı olan papa VIII Urbano'nun Vatikan'ın başına geçmesiyle biraz olsun rahatladı 1624 yılında, Güneş Sistemi'yle ilgili teorileri tartışacağı yeni bir kitap yazmaya başladı Ancak bir şart koşulmuştu: Kitapta hiçbir teorinin tam olarak doğru olduğunun bilinemeyeceği, bunu sadece Tanrı'nın bilebileceği vurgulanmalıydı 1632'de, İki Büyük Dünya Sistemi, Ptolemaios ve Kopernik Sistemleri Üzerine Konuşmalar (Dialoge Sopra i due Massimi Sistemi de Mondo, Ptolemaico e Copernico) adlı kitabını yayımladı Kitap, Avrupa'da büyük ilgi gördü ve bilim literatürünün klasik eserleri arasındaki yerini aldı Büyük bilgin, bu eserinde de Kopernik'i savunmuştu Büyük fırtına koparan eser, gericileri endişeye düşürmüştü Onlara göre, Galilei'nin kitabıyla yer, gök alt üst olmuştu Galilei bunun böyle olacağını önceden bildiği için, kitabında Simplicius'u şöyle konuşturmuştu: Yeni düşünce tarzı yerle göğü alt üst ediyor!1633'te, 69 yaşındaki bilim adamı, dini inkâr suçundan Roma'ya çağrıldı Uzun sorgulamalar sonunda, mahkemenin işkence kararı kendisine bildirilince, birdenbire durgunlaştı Belki davası uğruna her türlü işkenceye göğüs gerebilirdi, ama, çektiği acıların bilime ne yararı olacaktı ki? Kopernik'in sistemini redde zorlanmıştı, o da bunu kabul etti İddiasından vazgeçmişti; dizlerinin üzerinde doğrulurken şöyle mırıldanmıştı: Her şeye rağmen Dünya dönüyor Ömür boyu hapse mahkûm edilen Galilei, Floransa yakınlarında bir evde son 9 yılını göz hapsinde geçirdi Bu soyutlanmış yaşamı sırasında, bilimsel çalışmalarını sürdürdü Hareket ve güç konusunda yazdığı kitabı Mekanikle İlgili İki Yeni Bilim Üzerine Söylevler ve Matematiksel Kanıtlar (Discorsi e Dimostrazioni Mathematice Intorno a Due Nuove Scienze Attenenti alla Mecanica), Galilei'nin bilim dünyasına kattığı en önemli eserlerden biri Bu kitabıyla bir kez daha, bilimsel devrimlerin matematiğe dayandığını kanıtlıyordu 8 Ocak 1642'de, 77 yaşında öldü Ölümünden hemen sonra Noel günü, Lincolnshire çiftliğinde, Galilei'nin attığı temelleri geliştirecek bir erkek çocuk dünyaya geldi Bu çocuğun adı Isaac Newton'dı



4BÖLÜM:ÇOK YAKINDA BURADA!



Kaynak:Belirtilmedi

 
Üst Alt