Son Konu

"Ey Rasûlüm, hevâ ve hevesini ilâh edinen kimseyi

iltasyazilim

Yeni Üye
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
2
Tepkime
1
Puanları
38
Yaş
35
Credits
-2
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
İmâm Kuşeyrî anlatır:
Horasan sultanı ve kahramanlarından Amr bin Leys öldükten sonra onu sâlih bir zât rü'yâda gördü ve aralarında şu mükâleme geçti:
Allâh sana ne muâmelede bulundu?
Allâh beni afvetti
Allâh seni ne sebeple afvetti? Hayâtında nasıl bir amel işledin ki afva mazhar oldun?
Bunun üzerine Amr bin Leys şöyle cevap verdi:
Günlerden birgün yüksek bir tepeye çıkmıştım Oradan askerlerime baktım Onların çokluğu ve ihtişamını seyredince: Keşke Rasûlullâh sallâllâhü aleyhi ve sellem zamanında vâkî olan gazvelere ordumla beraber iştirâk edip de O'nun uğrunda fedâyı cân eyleyen bahtiyarlardan olabilseydimdiye hislendim İşte bu niyet ve iştiyakımdaki ihlâs sebebiyle yüce Allâh, bana rahmetiyle muâmele ederek günâhlarımı bağışladı ve beni sonsuz nîmetleriyle mükâfatlandırdı
Bu hâdise, ihlâs ve samimiyetin, mü'min için ne kadar mühim olduğunu gösteren güzel bir misâldir Buna göre kul, yapamadığı bir amel'den bile ihlâs ve samîmiyetinin bereketi neticesinde nice lutuflara mazhar olmaktadır Nitekim Allâh Rasûlü sallâllâhü aleyhi ve sellem buyurur:
Mü'minin niyeti (maksat ve ihlâsı) amelinden hayırlıdır
Çünkü bunlar, kalbin amelidir İslâm nazarında da amellerin değeri, onların ortaya çıkmasına sebep olan niyet ve ihlâs ile ölçülür Yâni bir fiilin ortaya çıkmasında onu yapan kişinin maksadı ne ise, hüküm ona göredir Nitekim hadîsi şerîfte bu gerçeği te'yîden:
Ameller, niyetlere göredirbuyurulmuştur
Bu itibarla başta ibâdetler olmak üzere bütün hayırlı amellerin, Allâh rızâsı kasdolunarak yapılması asıldır Bu da, ihlâs ile mümkündür İhlâs, amelleri sırf rızâyı ilâhîyi kasdederek îfâ etmek ve onlar üzerine nefsânî gâyelerin gölgesini düşürmemektir Beden için rûh ne ise, amel için ihlâs da o mesâbededir İhlâssız amel, özden mahrûm kuru bir yorgunluktan ibarettir Bütün amelleri ulvî bir gâyeye bağlayarak ibâdet vasıf ve derecesine yükseltmek kabildir
Gerçekten Cenâbı Allâh'ın diğer mahlûkâtı ile birçok beşerî ve nefsânî fiillerde müşterek kıldığı insanoğlu, bütün fiillerindeki dünyevî, bedenî ve nefsânî tatminkârlığı gâye hâline getirmek gibi bir süfliyetten kurtularak onları ilâhî rızâ maksadının emrine sokabilmek iktidarı ile yaratılışındaki mükemmelliği tezâhür ettirebilir Bu keyfiyet, Cenâbı Hakk'ın rızâsını, hayâtın umûmî ve nihâî bir gâyesi haline getirmek demektir ki, bütün fiilleri bu gâyeye hizmetleri vasfıyla rûhânîleştirir ve ibâdet seviyesine yükseltir Uyku, yemek, içmek, evlâd ve malmülk edinmek gibi sayısız beşerî davranış, hep rızâyı ilâhîyi kazanmaya medar olacak bir mecrâ içinde cereyan ettirilebildiği takdirde hakîkaten ibâdet ve hayırlar kategorisine dâhil edilmiş olur
Bu husûsda insanın üstün yaratılışına yakışan bir dirâyetle Cenâbı Hakk'ın rızâsından gayri bütün emelleri gönülden söküp atmak, müslümanın me'mûr bulunduğu büyük bir kahramanlıktır Dolayısıyla Allâh katında amellerin makbûliyyetinin asıl şartı, ihlâstır
İhlâs, Cenâbı Allâh'a yakınlaşabilme gâyesiyle her türlü dünyâ menfaatlerinden kalbi koruyabilmektir
İhlâsın meyvesi ise, ihsândır Bu da, kulun, sanki Allâh'ı görüyormuş gibi ibâdet ve davranışlarda bulunması ve kendisini her ân ilâhî müşâhede altında hissedebilmesidir
İhlâs, kulları en büyük hayır olan ilâhî rızâya nâil eyler
*
Allâh'ın mahlûkların amellerinden murâdı ancak kendi rızâsına müteveccih olan ihlâsdır Âyeti kerîmelerde buyurulur:
(Ey Rasûlüm!) Şüphesiz ki Kitâb'ı sana hak olarak indirdik O halde sen de dîni Allâh'a has kılarak ihlâs ile kulluk et!(ezZümer, 2)
De ki: Ben, dîni Allâh'a has kılarak ihlâslı bir şekilde O'na kulluk etmekle emrolundum(ezZümer, 11)
Huzûri ilâhîden kovulan iblîs:
Dedi ki: Ey Rabbim! Andolsun ki, beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günâhları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım
Ancak onlardan ihlâsa erdirilmiş kulların müstesnâ!(elHicr, 3940)
Âyette ifâdesini bulduğu gibi şeytan, ancak ve ancak ihlâsta zaaf gösterenlere musallat olabilmektedir İhlâslı kullara ise, hiçbir te'sîri mümkün değildir Nitekim Cenâbı Hakk, şeytanın sözlerine karşılık şöyle buyurmuştur:
İşte bana varan dosdoğru yol, bu (ihlâslı kullardan olmak yolu) dur
Şüphesiz ki benim kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyet (ve nüfûzun) yoktur! Ancak azgınlardan sana uyanlar hâriç!(elHicr, 4142)
Elbette benim (ihlâslı) kullarım üzerinde senin hiçbir te'sîrin olmayacaktır (Zîrâ onları) koruyucu olarak Rabbin yeter(elİsrâ, 65)
Hadîsi kudsîde buyurulur:
İhlâs, benim sırlarımdan (öyle) bir sırdır (ki), onu kullarımdan (ancak) sevdiğim kimsenin kalbine emanet ederim Onu (ecir defterine) yazmak için bir melek ve ifsâd etmek için de bir şeytan ona (ihlâsa) muttalî olamaz
İhlâs, bütün ameller için zarûrî olan öyle yüce bir nîmettir ki, ona sahip olmadan kurtuluşun mümkün olmadığını ifâde için hadîsi şerîfde şöyle buyurulur:
İnsanlar helâk olur, âlimler kurtulur Âlimler de helâk olur, amel sahibi âlimler kurtulur Amel sahibi âlimler de helâk olur, ancak ihlâs sahibi olanlar kurtulur Ancak bu ihlâs sahipleri de (her an bu dünyâda) büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır
Bu hakîkat, Kur'ânı Kerîm'de şöyle beyân edilir:
(Azâbdan) ancak Allâh'ın hâlis kulları istisnâ edilecek(esSâffât, 40)
Ey îmân edenler! Siz kendinize bakın (İhlâs sahibi olun ve cemâat hâlinde bu halinizi de muhâfaza edin! Böyle yaparsanız), size, doğru yoldan sapan kimse zarar veremez Hepinizin dönüşü Allâh'adır Artık O, size yaptıklarınızı bildirecektir(elMâide, 105)
İhlâs, niyetlerin temiz ve samîmî olmasıdır ki, ibâdetlerin sıhhat ve bereketi buna bağlıdır
Hazreti Mevlânâ, ihlâsdan mahrûm bir şekilde ibâdet eden kimselere şöyle seslenir:
Ey gâfil! Keşke secde ettiğin zaman yüzünü samîmiyetle Hakk'a çevirebilseydin de Yücelerden yüce olan Rabbim, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtirdemenin mânâsını bilebilseydin, yâni sırf şekil secdesi değil de gönül secdesi yapabilseydin!
İhlâssız ibâdetler, ortaklar ve kirlerle doludur O halde ibâdetleri saflaştırıp ulvîleştirecek olan sır, ihlâsla kaimdir Aksine hali âyeti kerîme ?öyle ifâde eder:
Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, namazlarını ciddiye almazlar ve gösteriş için yaparlar!(elMâûn, 46)
İhlâs, amellere Hakk rızâsından başka şeylerin ortak edilmesinden kalbi muhâfazadır Ancak bu maksadla gerçekleştirilmiş olan ibâdetlere sâlih ameldenir Cenâbı Hakk buyurur:
Size onların (hayvanların) karnındaki işkembe pisliği ile kan arasından hâlis bir süt içiriyoruz ki, içenlerin boğazından âfiyetle geçer(enNahl, 66)
Müfessirler, bu âyette beyân buyurulan misâle teşbîhen demişlerdir ki:
İhlâs da, ameli, tıpkı sütün kan ve muzahrafattan ayırd edilmesi gibi bulanıklıklardan ayırd eder Sütün hâlisiyyeti, kan ve pislikten arınması olduğu gibi, amellerin hâlisliği de Hakk rızâsından başka her şeyden berî kılınmasıdır
Nitekim Cüneydi Bağdâdî şöyle der:
İhlâs, ameli bulanıklıktan tasfiye etmektirBir Allâh dostu der ki:
İhlâsda iddiâlı olmak, bir nevî ihlâssızlıktır
Hazreti Îsâ, kendisine hâlis amelden soran havârîlerine şu cevabı verdi:
Allâh için amel edip de bundan ötürü Hakk rızâsından başka bir arzusu bulunmayan şahsın yaptığı amel, hâlis ameldir
Dolayısyla ihlâs, amellerin başta riyâ olmak üzere her türlü mânevî kirlerden temiz olmasıdır Zîrâ riyâ, ihlâsı bulandıran ve onu yok eden en büyük ve tehlikeli müessirdir Amellerine riyâ karıştıran kimse, gizli şirke düşmüş olur ve azâba dûçâr kılınır
Hadîsi Şerîfde buyurulur:
Kıyâmet gününde aleyhinde ilk hükmedilen insanlar şunlardır:
Birincisi şehîd edilen kimsedir O Allâh'ın huzûruna getirilir Allâh kendisine olan nîmetlerini anlatır O da, bunları itiraf eder Cenâbı Hakk:
Öyleyse bunlara karşı ne yaptın?diye sorar
Adam:
Yâ Rabbî! Senin ugrunda şehîd edildimder
Allâh buyurur ki:
Yalan söyledin! Sen, yalnızca cür'etli ve cesur denilsin diye harbettin Gerçekten öyle de denildi
(Sonra) onun hakkında emredilir ve ateşe atılıncaya kadar yüzüstü sürüklenir
İkincisi ilim öğrenen, başkalarına da öğreten, ayrıca Kur'ân da okuyan adamdır O huzûra getirilir Allâh kendisine olan nîmetlerini anlatır O da itiraf eder Cenâbı Hakk:
Bunlara karşı ne yaptın?diye sorar
Adam:
İlim tahsîl ettim Onu başkalarına da öğrettim Senin uğrunda Kur'ân'da okudumder
Allâh buyurur ki:
Yalan söyledin! Sen ilim öğrendin, ancak âlim denilsin diye; Kur'ân okudun, ancak o kârîdir, kırâat ehlidir denilsin diye Hakîkat öyle de denildi
Sonra hakkında emrolunur ve ateşe, yâni cehenneme atılıncaya kadar yüzüstü sürüklenir
Üçüncüsü Cenâbı Hakk'ın kendisini genişlettiği, malın her çeşidinden verdiği adamdır O getirilir Allâh ona olan nîmetlerini anlatır O da bunları itiraf eder Cenâbı Hakk:
Öyleyse bunlara karşı ne yaptın?diye sorar
Adam:
Hakkında infâk edilmesini emir buyurduğun hiçbir yol bırakmadım Malımı ancak senin yolunda harcadımder
Cenâbı Hakk buyurur:
Yalan söyledin! Onları ancak cömerttir denilesin diye yaptın Nitekim öyle de denildi
Sonra hakkında emredilir ve cehenneme atılıncaya kadar yüzüstü sürüklenir(Buhârî, Müslim)
Bu hadîsi şerîf, ihlâsın, amellerin Allâh katındaki kabul şartı olduğunu o derecede açık bir sûrette göstermektedir ki, gâye Cenâbı Hakk'ın rızâsı olmadıkça zâhiren Allâh yolunda ölmek, ilim tahsîl etmek ve infakta bulunmak gibi haddi zâtında en makbûl olan ameller bile sahibine hiçbir fayda sağlamamaktadır
O halde gerçek îmân, sırf lafızda kalan bir sözden; ameller de, birtakım kuru ve rûhsuz hareketlerden ibâret değildir Gönlün tâ derinliklerinden taşan samîmî duygularla yaratana inanmak ve ona bağlanmak, emir ve nehiylerini zevk ve şevkle kabûllenmek ve bu hal ile ameli sâlih icrâ ederken O'nun rızâsından gayrı bir maksada aslâ iltifat etmeyip değer vermemek îcâb eder Aksi halde kul, nifâk hâlindedir, münâfıktır Bu sıfattan kurtulamaz ve nefsinin zebûnu olarak gazabı ilâhîye dûçâr olur Allâh Teâlâ buyurur:
Ey Rasûlüm, hevâ ve hevesini ilâh edinen kimseyi gördün mü?(elCâsiye, 23)
Bu demektir ki, Cenâbı Hakk'ın arzu ettiği îmân ve amel, samîmî bir gönülle ve sırf kendi rızâsı için olandır
Arınmış ve ihlâsa kavuşmuş bir kalbin samîmî tevbesini şu kıssa ne güzel ifâde eder:
Bir sahâbî yaptığı bir hırsızlık cürmünden nedâmet duyarak tevbei nasûh hâline girmişti Nihâyet Rasûlullâh sallâllâhü aleyhi ve sellem'in huzûruna gelip yaptığı cürmü itiraf etti ve şer'î cezânın tatbîkini istedi Bunun üzerine eli kesildi Bu esnâda sahâbî, vücûdundan kopup yere düşen eline bakarak:
Ey elim! Seni benden koparana hamd ü senâlar olsun! Yoksa sen benim bütün vücûdumu yakacaktın!diyor, gönlünü kuşatan huzûr ve sürûru böylece ifâde ediyordu
Allâh Rasûlü sallâllâhü aleyhi ve sellem, buyururlar:
Amelini ihlâslı yap! (Böyle yaparsan), amelin azı (bile) sana kâfî gelir
Allâh, sizin sûretlerinize ve mallarınıza bakmaz! Fakat sizin (ihlâs ve takvâ bakımından) kalblerinize ve amellerinize bakar
*
Zîrâ Cenâbı Hakk, kimin daha çok kimin daha az ibâdet ettiğine değil, kimin daha hâlisâne ibâdet ettiğine, yâni kendi katında değerli olanın ihlâs olduğuna işareten âyeti kerîmede şöyle beyân buyurur:
O (Allâh) ki, ölümü ve hayatı hanginizin amel bakımından daha güzel (yâni ihlâslı) olduğunu imtihân için yarattı(elMülk, 2)
Cenâbı Hakk, ameldeki güzelliği, yâni ihlâsı tesbît ve tescîl için kullarını çeşitli şekillerde imtihân eder Nitekim îmân ettikleri için türlü türlü işkencelere mârûz kalan mü'minler hakkında onların ihlâs ve samîmiyetlerini muhâfaza edip dînî hayatlarında sebâtkâr olmalarını îkâz sadedinde Kur'ânı Kerîm'de şöyle buyurur:
Elif, Lâm, Mîm İnsanlar (yalnız) inandıkdemeleriyle bırakılıverileceklerini, kendilerinin imtihana çekilmeyeceklerini mi sandı(lar)?
Andolsun ki, biz onlardan evvelkileri de imtihân etmişizdir Allâh elbette sâdık olanları bilir ve elbette yalancı olanları da bilir(elAnkebût, 13)
Ancak ihlâsın mâhiyetini iyi kavramak gerekir Bir kısım insanların ihlâslı amel yapamama ve riyâ tehlikesi dolayısıyla yaptığı amelleri terketmesi, aslâ doğru değildir Bu bakımdan yapılan amelleri terketmek değil, onları mümkün olduğunca kalb âlemiyle birlikte hâlisleştirip kemâle erdirmeye gayret lâzım gelir Çünkü ihlâs yolu, çetinliklerle doludur Nefsânî temâyüllerle mücâdeleyi gerektirir Birdenbire ve basitçe ulaşılacak bir netice değildir Lâyıkıyla ihlâs, beşerî yükselişte bir zirvedir Zirveye tırmanmak ise, adım adımdır Bu yolda hem beşerî irâdeyi kullanmak ve hem de Cenâbı Hakk'ın lutuf ve keremini niyâz hâlinde bulunmak lâzımdır
Kalbi mâsivâdan koruyup ihlâsa erdirerek kalbi selîme ulaşabilmenin en güzel yolu, başlıca şu vasıflarla mücehhez olabilmeye bağlıdır:
1 Zikir vâsıtasıyla Allâh celle celâlühû ile beraber olabilmek için ihsân duygusuna nâiliyyet, yâni kendini dâimî bir sûrette ilâhî murâkabe ve gözetim altında hissedebilmek
2 Râbıta vâsıtasıyla başta Hazreti Peygamber sallâllâhü aleyhi ve sellem olmak üzere sâdık ve sâlihlerle muhabbeti dâimâ tâze tutabilmek, onların hallerini nümûnei imtisâl edinebilmek; böylece feyiz denilen mânevî enerjiyi te'mîn etmek
3 Sohbet vâsıtası ile îmân kardeşliğini yaşayıp, merhamet, fedâkârlık ve kendi imkânlarını devretme hasletlerini kazanarak kalbi tekâmül ettirmek
4 Hizmet vâsıtasıyla bütün mahlûkatı gönlün merhamet muhabbet dâiresi içine alabilmek
5 Bu ilâhî emâneti, yâni vücûdu helâl gıdâ ile beslemek Zîrâ helâl gıdâya dikkat edilirse kalbler Allâh'ın emrine itâat meyliyle dolar ve vücûdumuz hayır kaynağı olur
Aslolan, insanın, zikir, râbıta, sohbet, hizmet ve helâl gıdâ ile, rahmeti ilâhiyyenin en büyük eseri, bir îcâd bedîası olan gönülde zuhûr edecek güzelliklerle bir vuslat iklîminde yaşayabilmesidir
 
Üst Alt