Son Konu

Eyvallah’ın manasını gerçek anlamıyla düşündünüz mü?

iltasyazilim

Yeni Üye
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
2
Tepkime
1
Puanları
38
Yaş
35
Credits
-2
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Tasavvufî kültürün en latif tabirlerinden biri olan ‘eyvallah’, çoğu kimseler tarafından yerli yersiz, gelişigüzel kullanılmasına rağmen yine de işitildiğinde veya söylenildiğinde ruhlara serinlik ve rahatlama bahşeden tılsımlı bir söz Mânevî terbiyeyi insanî hayatta nakış nakış işleyen ve inceleyen tasavvuf, bu hassasiyeti konuşma üslûbunda da göstermiştir


Eyvallah, üç ayrı kelimeden oluşan Arapça bir cümle ‘Ey’ veya ‘iy’, ‘evet, tabii’ gibi anlamlara gelir Bilhassa vav’la beraber kullanıldığında dilimizdeki ifadesiyle ‘aynen öyle, tastamam’ gibi manaları içine almaktadır ‘Tamam, peki’ manasına pratik Arapça’da halihazırda ‘eyva’ şeklinde söylenişine halkımız aşinadır Bazen ayvaa olarak müstehzi bir edayla fevkalade kötü taklitlerini de duyduğumuz bu kelam esasında Allah lafzı düşünülerek bizdeki eyvallah’ın Araplardaki söyleme tarzıdır “Ve harfine gelince Sadece gramer açısından incelendiğinde en az on iki ayrı işlevi olan bu harfi, kültürel boyutuyla ciltlerle kitapla ifade etmek mümkün


Bu tabirde geçen “vav için çeşitli fikirler öne sürülmüş Bazıları cevabı kuvvetlendirmek için, bazıları da yemin manası için kullanıldığını öne sürmüşlerse de maiyyet yani beraberlik bildirmek için kullanıldığı fikri ağır basmıştır

İkinci kelime olan “Allah ki daha çok lafzatullah şeklinde ifade edilir Cenabı Hakk’ın yüzlerce ismi olmasına rağmen Allah ismi gibisi yoktur Çünkü ‘Zâtı Ehadiyyet’in kendisini tesmiye ettiği isimdir Öyle bir zat ismi ki, semavî kitapta beyan edilen bu isim etimolojik olarak bile incelense, eşi benzeri olamayan bir kelime olarak kalmayıp, ayrıca ikiliği ve çoğulluğu kabul etmeyen bir yapıya sahiptir Sadece içinde geçen lafzatullah bile eyvallah’ın alelade kullanılmamasına yeter bir sebeptir Belki de gündelik Arapçada eyvaa olarak ifade edilmesi bundan kaynaklanıyordur

“Eyvallahın yukarıda geçen manasıyla beraber tasavvuftaki ıstılâhî sahasını mülahaza edersek bu gerçek daha bariz bir hal alacaktır ‘Hakla kabul ettik, haktandır’ manasını ihtiva ettiğinden eyvallah, sufîyyede hemen hemen her halde zikredilir, bir virddir adeta “Her tecelli eden, mademki Cenabı Hakk’ın takdiri ve muradıyladır, o halde hakla kabul ettik, eyvallah Şu anda anlayabildiğime, yahut sonra idrak edeceğim irfana şimdiden eyvallah Güzelçirkin diye tavsif ettiğimiz velakin hepsinde gizli ve aşikar olan hikmete gördüğüm görmediğim esrarı ilahiyeye eyvallah

“Eyvallahın ruhuna nüfuz edebilirsek içinde samimi bir tasdik havası barındığını fark edebiliriz Samimi, içten kabulleniş ancak muhabbetle olur Zaten din de bu muhabbetin tesiri içindir Öteki türlü, inanç sistemini sadece bir dizi ameller olarak algılamak ki menzile yani o rızaya asla ulaştıramaz İkilik de burada başlar, bu muhabbet olmazsa her muhatap kalınan emrinde o bir sen olmuş olur ki, kişi bu durumda ibadet ederken ikilikten kurtulamaz Halbuki muhabbetle teslimiyet gerçek birliği sağlar Eyvallah böyle bir halin nişanesidir Bu mefhum ile alakalı Kitap’tan ve sünnetten pek çok örnek vardır

Mesela Bakara Sûresi’nde anlatılan Hz Mûsâ (as)’nın kıssasında; Hz Mûsâ (as) kavmine Hz ‘Allah’ın bir inek kes’ emri verdiğini söylediğinde onlar, “Sen bizimle alay mı ediyorsun diye karşılık verirler Mûsâ (as)’nın işin ciddi olduğunu belirtmesi de ikna olmalarına yetmez “Bu ineği bize anlat, rengi nedir, neye benziyor, şöyle mi böyle mi? gibi sorularla işi yapmamak için kırk dereden su getirirler Maide Sûresi’ndeki kıssaya göre ise önce Allah’tan doymak için rızk isterler, kendileri kudret helvası ve bıldırcın eti ile nimetlendirilmeleri ve bu mucize karşısında sayısız hamd ü sena edip Hak Teala’ya şükredecekleri yerde, ‘bu sofrada soğan, sarmısak yok’ diyerek onda bile kusur bulurlar Anlaşılan ne emirlere karşı ne de nimetlere karşı eyvallah diyerek bir teslimiyet göstermezler Zaten bu gibi hususlarda çok fazla itiraz etmelerinden dolayı Cenabı Hakk’ın Yahudi şeriatını çok ağır kıldığını söylemişlerdir Kur’ânı Kerîm’de ve hadisi şeriflerde geçen bu ve benzeri misaller tecellileri eyvallah ile kabullenemeyişin Mevlâ’sı ile kulu arasındaki muhabbet bağını nasıl kopma noktasına getirdiğini ibretle göstermektedir


Dinî kaynaklarda ve kültürümüzde ahlâkî güzellikte numune teşkil edebilecek âbidevî şahsiyetlerin hep eyvallah’ın o tasdiki ruhuna ermeleriyle bu derecelere nail olduklarına işaret vardır

İnsan birçok musibete ‘ben’ belasından, çekişmekten dolayı uğramaz mı? Başka bir ifadeyle inayeti Hak’la, halkla yaşamayı kendisine şiar edinerek eyvallah’ı vird edinen kolay kolay gaflete, hırsa, kavgaya düşer mi? Adım adım benlikten kurtulmaya basamak olan eyvallah, hak suretinde bâtılın ayrılmasına vesile olduğu gibi, haktan ve hak ilminden ayrı düşmeye de lâzım bir virddir “Kişi böylesi bir hakikat rehberine erişirse, eyvallah’a iyi tutunmalı der sofiler Hz Mûsâ (as)’nın Cenâbı Hızır ile olan arkadaşlığı bu mevzuya pek güzel misal teşkil eder Bir zata sormuşlar: “Her şeye eyvallah, peki gafilin gafletine de mi eyvallah? Cevaben, “Gaflete eyvallahımız yoktur; fakat gafil bir kimse gördüğünde, ‘Bu, benim halim de olabilirdi; ama Cenâbı Hak şu an beni muhafaza etti’ diye tefekkür edersin Ve ibretle eyvallah dersin demiş “Peki, yanlış olan şeyi nasıl düzelteceğiz? diye sormuşlar O zat devamla, “Kendi acizliğini hatırına getirerek karşısındakini ikna etmen daha kolay olur, sen kendi egonu aradan çıkarırsın, böylece sözünün tesiri olur diye cevaplamış Cenâbı Pir Mevlânâ Celaleddini Rumi (kds)’nin oğlu Sultan Veled, şahane bir beytinde bu güzellikleri özetlemiş:
“Bize ne irsı peder, ne servet ü ne cah kalmıştır,
Şuûrı hikmete karşı bir eyvallah kalmıştır


(Bizlere babamızdan maddi bir miras, büyük bir servet ve makam kalmadı Bizlere kalan (bunlardan çok daha kıymetli, bizleri evvelkilerin mevkiine erdiren) Hakk’ın hikmet tecellilerini eyvallahla karşılama hali kalmıştır

Ailem Dergisi

 
Üst Alt