Son Konu

HZ. OSMAN B. AFFÂN (r.a)ÜÇÜNCÜ HALİFE

iltasyazilim

Yeni Üye
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
2
Tepkime
1
Puanları
38
Yaş
35
Credits
-2
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
OSMAN B AFFÂN (ra)



Osman b Affân b EbilAs b Ümeyye b Abdi'şŞems b Abdi Menaf elKureşî elEmevî; Raşid Halifelerin üçüncüsü Ümeyyeoğulları ailesine mensup olup, nesebi beşinci ceddi olan Abdi Menaf'ta Resulullah (sas) ile birleşmektedir Fil olayından altı sene sonra Mekke'de doğmuştur Annesi, Erva binti Küreyz b Rebia b Habib b Abdi Şems'tir Büyükannesi ise Resulullah (sas)'ın halası Abdülmuttalib'in kızı Beyda'dır Künyesi, Ebû Abdullah'tır Ona, Ebu Amrve Ebu Leylada denilirdi (İbnulHacer elAskalânî, elİsabe fi Temyîzi'sSahabe, Bağdat ty, II, 462; İbnül Esîr, ÜsdülĞâbe, III, 584585; Celaleddin Suyûtî, TârihulHulefâ, Beyrut 1986, 165)

Resulullah (sas) risaletle görevlendirildiğinde Osman (ra) otuz dört yaşlarındaydı O, ilk iman edenler arasındadır Ebû Bekir (ra), güvendiği kimseleri İslâma davette yoğun gayret göstermekteydi Onun bu çalışmaları neticesinde, Abdurrahman b Avf, Sa'd b Ebi Vakkas, Zübeyr b Avvâm, Talha b Ubeydullah ve Osman b Affân iman etmişlerdi Hz Osman, cahiliyye döneminde de Hz Ebû Bekir'in samimi bir arkadaşı idi (Siretu İbn İshak, İstanbul 1981,121; Üsdü'lGâbe, aynı yer; Askalanî, aynı yer)

Hz Osman, iman ettiği zaman bunu duyan amcası Hakem b EbilÂs onu sıkıca bağlayarak hapsetmiş ve eski dinine dönmezse asla serbest bırakmayacağını söylemişti Hz Osman (ra) ebediyyen dininden dönmeyeceğini söyleyince, kararlılığını gören amcası onu serbest bırakmıştı (Suyûtî, 168) Peşinden o, Resulullah (sas)'ın kızı Rukayye ile evlenmişti Bazı tarihçiler bu evliliğin Peygamber'in risaletle görevlendirilmesinden önce olduğunu kaydederler (Suyûtî, age, 165)

Mekkeli müşriklerin iman edenlere yönelttikleri baskı ve işkenceler yoğunlaşıp çekilmez bir hal alınca, Resulullah (sas), ashabına Habeşistan'a hicret etmeleri tavsiyesinde bulunmuştu Hz Osman'ın Habeşistan'a ilk hicret edenler arasında olduğu hakkında kaynaklar ittifak halindedirler İbn Hacer birçok sahabiye dayandırarak Hz Osman'ın, eşi Rukayye ile birlikte Habeşistan'a hicret eden ilk kimse olduğunu kaydetmektedir (İbn Hacer, aynı yer) Mekkelilerin iman ettiklerine dair yanlış bir haberin Habeşistan'a ulaşmasıyla birlikte muhacirlerden bir bölümü Mekke'ye geri dönmüştü Hz Osman da geri dönenler arasındaydı Ancak onlar kendilerine ulaşan haberin asılsız olduğuna şahit olduklarında tekrar Habeşistana gitmek için yola çıktılar Hz Osman, hareket etmeden önce Resulullah (sas)'e şöyle demişti: Ya Resulullah! Bir defa hicret ettik Bu Necaşi'ye ikinci hicretimiz oluyor Ancak siz bizimle değilsiniz Resulullah (sas) ona; Siz Allah'a ve bana hicret edenlersiniz Bu iki hicretin tamamı sizindirkarşılığını vermişti Bunun üzerine o; Bu bize yeter ya Resulullahdedi (İbn Sa'd, TabakatülKübra, Beyrut ty, I, 207)

Hz Osman (ra), ikinci olarak hicret ettiği Habeşistan'da bir müddet kaldıktan sonra Mekke'ye geri döndü Resulullah (sas), Medine'ye hicret etmekle emrolunduğunda, Hz Osman diğer müslümanlarla birlikte Medine'ye hicret etti O, Medine'ye ulaştığı zaman Hassan b Sabit'in kardeşi Evs b Sabit'e konuk olmuştu Bundan dolayı Hassan, onu çok severdi (İbnülEsîr, ÜsdülGâbe, 585; İbn Sa'd, age, 5556)

Bir yahudinin mülkiyetinde olan Rume kuyusunu yirmi bin dirheme satın alarak bütün müslümanların istifadesine sunmuştu Bu kuyunun müslümanlar için ne kadar önemli olduğu Resulullah (sas)'in şu sözünden anlaşılmaktadır: Rume kuyusunu kim açarsa, ona Cennet vardır(Buharî, Fezailu'lAshab, 47)

Hz Osman, hanımı Rukayye ağır hasta olduğu için, Resulullah (sas)'in izniyle Bedir savaşından geri kalmıştı Rukayye ordu Bedir'de bulunduğu esnada vefat etmiş, müslümanların zaferinin müjdesi Medine'ye ulaştığı gün toprağa verilmişti Fiili olarak Bedir'de bulunmamış olmakla birlikte Resulullah (sas) onu Bedir'e katılanlardan saymış ve ganimetten ona da pay ayırmıştı (ÜsdülGâbe, III, 586; Suyutî, age, 165; HİHasan, Tarihu'lİslâm, I, 256)

Hz Osman Bedir savaşı hariç, müşriklerle ve İslâm düşmanlarıyla yapılan bütün savaşlara katılmıştır

Rukayye'nin vefat edişinden sonra Resulullah (sas), Hz Osman'ı diğer kızı Ümmü Gülsüm ile evlendirdi Hicretin dokuzuncu yılında Ümmü Gülsüm vefat ettiğinde Resulullah (sas) şöyle buyurmuştu: Eğer kırk tane kızım olsaydı birbiri peşinden hiç bir tane kalmayana kadar onları Osman'la evlendirirdimve yine Hz Osman'a Üçüncü bir kızım olsaydı muhakkak ki seninle evlendirirdimdemişti (ÜsdülGâbe, aynı yer) Resulullah (sas)'in iki kızıyla evlenmiş olduğu için iki nûr sahibi anlamında, Zi'nNureynlakabıyla anılır olmuştur Zatü'rRika ve Gatafan seferlerinde Resulullah (sas), onu Medine'de yerine vekil bırakmıştır (Suyuti, age, 165)

Hz Osman'ın Habeşistan'a hicreti esnasında Hz Rukayye'den doğan Abdullah adındaki oğlu, Medine'ye hicretin dördüncü yılında bir horozun yüzünü gözünü tırmalaması sonucunda hastalanarak vefat etti Abdullah, vefat ettiğinde altı yaşında idi (İbn Sa'd, age, III, 53, 54)

Hicretin altıncı yılında müslümanlar, Umre yapmak için Mekke'ye hareket ettiklerinde, Hz Osman da onların arasındaydı Ancak, putperest Mekke yönetimi, müslümanları Mekke'ye sokmama kararı almıştı Bunun üzerine Hudeybiye'de karargah kuran Resulullah (sas), müşriklerle diyalog kurarak, maksatlarının yalnızca umre yapmak olduğunu onlara bildirmek istiyordu Resulullah (sas), bu iş için Hz Ömer'i görevlendirmek istemiş, ancak Hz Ömer, bir takım geçerli sebepler ileri sürerek Hz Osman'ın daha uygun olduğunu söylemişti Bunun üzerine Resulullah (sas), elçilik görevini Hz Osman'a verdi Daha önce elçi gönderilen Hıraş b Umeyye elKa'bî'yi Mekkeliler öldürmek istemişlerdi (İbn Sa'd, age, II, 96) Müşriklerin hırçın davranışları böyle bir elçiliği tehlikeli bir hale sokuyordu Resulullah (sas), Hz Osman (ra)'a şöyle dedi: Git ve Kureyş'e haber ver ki, biz buraya hiç kimse ile savaşmaya gelmedik Sadece şu Beyt'i ziyaret ve onun haremliğine saygı göstermek için geldik ve getirdiğimiz kurbanlık develeri kesip döneceğiz Hz Osman (ra), Mekke'ye gidip, müşriklere bu hususları bildirdi Ancak onlar; Bu asla olmaz Mekke'ye giremezsinizkarşılığını verdiler Onların red cevabı İslâm kârargahına Osman (ra)'ın öldürüldüğü şeklinde ulaştı Onun dönüşünün gecikmesi bu haberi destekler nitelikteydi Bunun üzerine Resulullah (sas), yanındaki bütün müslümanları, ölmek pahasına müşriklerle çarpışmak üzere, bey'ata çağırdı Bey'atu'rRıdvan adıyla tarihe geçen bu bey'atlaşmada Resulullah (sas) sol elini sağ elinin üzerine koyarak, Osman Allah'ın ve Resulünün işi için gitmiştirdedi ve onun adına da bey'at etti Müşrikler bu durumdan korkuya kapıldıkları için anlaşma yolunu tercih etmişlerdi (İbn Sa'd, II, 96, 97)

Hz Osman, bu arada Mekke'deki güçsüz müslümanlarla görüşmüş ve onları İslâm'ın yakında gerçekleşecek olan fethiyle teselli etmişti (Asım Köksal, İslâm Tarihi, VI, 177)

Müşrikler, Osman (ra)'a isterse Kâ'be'yi tavaf edebileceğini bildirmişler, ancak o, Resulullah (sas) tavaf etmeden, kendisinin de tavaf etmeyeceği cevabını vermişti Hudeybiye'de bulunan sahabiler ise Resulullaha: Osman Beytullah'a kavuştu, onu tavaf etti; ne mutlu onadediklerinde Resulullah (sas); Beytullah'ı biz tavaf etmedikçe, Osman da tavaf etmez buyurmuştur(Vakidî'den naklen, A Köksal, age, 178179)

Hz Osman, Medine dönemi boyunca sürekli Resulullah (sas) ile birlikte olmaya gayret gösterdi Ashabın en zenginlerinden biri olması, onun İslâma ve müslümanlara herkesten çok maddi yardımda bulunmasını sağladı Bilhassa kâfirler üzerine sefere çıkan orduların techiz edilmesinde aşırı derecede cömert davrandığı görülmektedir Tarihçiler onun Ceyş'ulUsra diye adlandırılan Tebük seferine çıkacak ordunun techiz edilmesine yaptığı katkıyı övgüyle zikretmektedirler O, bu ordunun yaklaşık üçte birini tek başına techiz etmiştir Asker sayısının otuz bin kişi olduğu göz önüne alınırsa bu meblağın büyüklüğü rahatça anlaşılır Yaptığı yardımın dökümü şöyledir: Gerekli takımlarıyla birlikte dokuz yüz elli deve ve yüz at, bunların süvarilerinin teçhizatı, on bin dinar nakit para (A Köksal, IX,162) Onun bu davranışından çok memnun olan Resulullah (sas); Ey Allah'ım! Ben Osman'dan razıyım Sen de razı ol(İbn Hişam, Sîre, IV,161) diyerek duada bulunmuş ve; Bundan sonra Osman'a işledikleri için bir sorumluluk yoktur(Suyûtî, age,169) demiştir

Hz Osman, Veda Haccı esnasında da Resulullah (sas)'in yanındaydı Resulullah (sas) müslümanları ilgilendiren bir çok meselede Osman (ra)'ın yardımına müracaat etmiştir (HİHasan, age, I, 256)

Hz Ebû Bekir (ra) halife seçilince Osman (ra) ona bey'at etti Ebû Bekir (ra) halifeliği boyunca ümmetin işlerini idarede onunla istişarede bulundu Ebû Bekir (ra)'ın vefatından önce yazdırdığı Hz Ömer'in Halife atanmasına dair belgeyi Osman (ra) kaleme almıştır Hz Ebû Bekir, Osman (ra)'ın yazdıklarını ona tekrar okutturduktan sonra mühürletmişti Osman (ra), yanında Ömer (ra) ve yanında Useyd İbn Saîd elKurazî olduğu halde dışarı çıkmış ve oradakilere Bu kağıtta adı yazılan kimseye bey'at ediyor musunuzdiye sormuştu Onlar da evetdiyerek bunu kabul etmişlerdi (İbn Sad age, III, 200)

Halifeliği

Hz Ömer (ra), yaralanınca, hilâfete geçecek kimsenin tayin edilmesi için altı kişiden oluşan bir şura oluşturmuştu Bunlar Hz Ali, Osman, Sa'd İbn Ebi Vakkas, Abdurrahman b Avf, Zubeyr İbn Avvam ve Talha İbn Ubeydullah (ranhum) idiler Yapılan görüşmeler neticesinde, şura üyelerinden dördü feragat edince görüşmeler Hz Osman'la Hz Ali üzerinde devam etti Şura başkanı Abdurrahman İbn Avf, geniş bir kamu oyu yoklaması yaptıktan sonra müslümanların bu iki kişiden birisinin halife seçilmesi üzerinde mutabık olduklarını gördü Hz Ali (ra)'i çağırarak ona; Allah'ın Kitabı, Resulünün Sünneti ve Ebû Bekir ve Ömer'in uygulamalarına tabi olarak hareket edip etmeyeceğini sordu O, Allah'ın Kitabı ve Resulünün Sünnetine tam olarak uyacağı, ancak bunun dışında kendi içtihadına göre davranacağı cevabını verdi Aynı soruyu Osman (ra)'a yönelttiğinde o, bunu kabul etmişti Bunun üzerine Abdurrahman İbn Avf, Osman (ra)'ı halife atadığını ilan ederek ona bey'at etti (Suyuti, age,171, 172; İbn Hacer, age, 463; HİHasan, age, I, 258, 261) Hz Osman'a ikinci olarak bey'at eden kimse Hz Ali (ra) olmuştur Peşinden de bütün müslümanlar ona bey'at ettiler (İbn Sa'd, age, III, 62) Osman (ra)'ın hilâfete geçişi Hicri yirmi üç senesi Zilhicce ayının sonlarında olmuştur

Osman (ra), devlet idaresini devraldığı zaman İslâm fetihleri hızlı bir şekilde devam ediyordu Hz Ömer (ra) devrinde Suriye, Filistin, Mısır ve İran, İslâm topraklarına katılmıştı Hz Ömer (ra)'ın güçlü idaresi, fethedilen bölgelerde otorite ve düzenin sağlam bir şekilde yerleşmesini sağlamıştı

Hz Osman (ra), İslâm tebliğinin girmiş olduğu yayılma sürecini aynı hızla devam ettirmeye çalıştı O, Ermenistan, Kuzey Afrika ve Kıbrıs'ı fethetmiş, İran'daki ayaklanmaları bastırarak merkezî yönetimin nüfuzunu yeniden tesis etmiştir

Hz Osman (ra), hilâfeti devraldığı zaman idari kadrolarda yavaş yavaş bazı değişiklikler yapma yoluna gitti Ancak, Ömer (ra)'in vasiyetine uyarak bir sene müddetle onun valilerini yerlerinde bıraktı İlk önce Küfe valisi Muğire b Şu'be'yi azlederek yerine Sa'd b Ebi Vakkas'ı atadı Sa'd, Osman (ra)'ın yönetime geçtikten sonra atadığı ilk validir (İbnülEsir elKamil fî'tTarih, Beyrut 1979, III, 79)

Mısırlılarca sevilen bir kimse olan Amr b elAs'ın Mısır valiliğinden alınması ve yerine, Abdullah b Sa'd b Ebi Serh'in tayin edilmesi bazı karışıklıkların çıkmasına sebep olmuştu İskenderiye halkı Bizans İmparatoru Heraklious'a mektup yazarak kendilerini müslümanların elinden kurtarmasını istediler Ayrıca, müslümanların karşı koyacak kadar askerlerinin olmadığını da bildirdiler Bunun üzerine Bizans İmparatoru, Manuel komutasında kalabalık bir orduyu İskenderiye'ye gönderip burayı işgal etti Bizanslılardan çekinen Kıpti halk, Hz Osman'dan duruma müdahale etmesini istediğinde o, Amr b elAs'ı Mısır'a geri gönderdi Amr, yaptığı savaşta, Manuel'i öldürerek düşmanı büyük bir yenilgiye uğrattı ve İskenderiye şehrini çevreleyen sur'u yıktı (Hicrî 25) (İbnulEsir, age, III, 81; HİHasan, age; I, 264) Aynı yıl içerisinde anlaşmalarını bozan Rey üzerine, Sa'd b Ebi Vakkas bir sefer düzenlemiş; ayrıca, Deylem üzerine yürümüştür

Sa'd b Ebi Vakkas, BeytülMalden borç olarak aldığı parayı geri ödemekte sıkışınca Osman (ra), onu azlederek yerine anne bir kardeşi Velid b Ukbe'yi Küfe valiliğine getirdi (İbnulFsir age, III, 82) Velid, beş sene Küfe valiliğinde bulunmuştur Velid, bir sabah, namazı sarhoş olduğundan dolayı dört rekat kıldırmıştı Hatırlatılması üzerine sizin için arttırıyorumdemişti Bunu duyan Hz Osman, ona tazir cezası vererek bunun uygulanmasını Hz Ali'den istemişti Hz Ali de Abdullah b Cafer'e onu kırbaçlattırmıştı Bu olay üzerine Hz Osman onu azlederek yerine Saîd b elAs b Umeyye'yi atadı (İbnulEsir, age, III, 107) Suyûtî, Hz Osman'ın, ilk olarak Velid'i, Sa'd'ın yerine vali yapması yüzünden kınandığını söylemektedir (Suyutî, 172)

Velid, Küfe valisi olunca, Azerbaycan komutanı Utbe b Ferkat'ı görevinden aldı Bunun üzerine Azerbeycan halkı isyan ettiler Velid, Azerbeycan üzerine yürüyerek burayı itaat altına aldıktan sonra Ermenistan (Tiflis) tarafına yöneldi ve andlaşmalar yaparak ganimetlerle geri döndü (H 25)

Bu arada Bizansla yapılan mücadele devam etmekteydi Muaviye, Antalya ve Tarsus taraflarına akınlar düzenliyordu Öte taraftan, Amr b elAs'a Kuzey Afrika'yı ele geçirmek için emirler gönderen Osman (ra), Sicistan Valisi, Abdullah b Amr'a Kabil'e yürümesi talimatını veriyordu (İbnul Esir, age, III, 87) Hicri yirmi altıda, Mescidi Haram'ın genişletilmesi çalışmalarına tanık olunmaktadır Mescidi Haram'ın çevresindeki arsalar satın alınarak geniş bir alan elde edilmişti

Hz Osman (ra), Hicri yirmi yedinci yılda Mısır Valisi Amr b elAs'ı azlederek yerine Abdullah İbn Sa'd b Ebi Serh'i getirdi O, Kuzey Afrika'nın fethinin tamamlanması düşüncesindeydi Bunun için Osman (ra), Ashabın ileri gelenleriyle istişare ettikten sonra, ona izin verdi ve içinde çok sayıda sahabinin de bulunduğu bir orduyu takviye olarak ona gönderdi (Hİ Hasan, age, I, 265) Abdullah b Nafi b Abdulkays ve Abdullah b Nafi b Husayn komutasındaki kuvvetler, İbn Ebi Serh ile birleşerek Mısır'dan batıya doğru harekete geçtiler Trablus'tan Tanca'ya kadar olan bölgenin hakimi ve Bizans İmparatorunun valisi, İslam ordusunun topraklarına doğru ilerlediği haberini alınca, yirmi bini süvari olmak üzere, yüz bin kişilik bir ordu hazırlayarak tedbirler aldı Krallık merkezi olan Subaytala'ya yirmi dört saatlik bir mesafede iki ordu karşı karşıya geldi İbn Ebi Serh'in, müslüman olmak veya cizyeyi kabul etmek teklifi reddedilince çatışma başladı Bu arada, ordunun Medine ile olan haberleşmesi kesilmişti Hz Osman bağlantı kurabilmek için Abdullah İbn Zübeyr'i bir askeri birlikle Afrika'ya gönderdi Günlerce süren savaş, Abdullah İbn Zübeyr'in önerdiği taktikle kısa zamanda büyük bir zaferle sonuçlandı Müslümanların eline geçen ganimet oldukça büyüktü Süvarilere üçer bin dinar ve yayalara ise biner dinar hisse düşmüştü (İbnülEsir, age, III, 8890; HİHasen, age, I, 265266)

İslâm ordularının önündeki bu engel kaldırıldıktan sonra Hz Osman, Abdullah b Nafî b Husayn ve Abdullah b Nafi b Abdulkays'a hiç vakit kaybetmeden Cebelu'tTarık'ı geçerek Endelüs'e girmeleri emrini verdi Hz Osman'ın, ordunun Endelüs'e geçişini istemesi, İstanbul'un batı yönünden sıkıştırılarak fethinin kolaylaştırılması düşüncesinden kaynaklanıyordu O, komutanlarına şöyle diyordu: İstanbul ancak Endelüs tarafından fethedilebilir Eğer orayı fethederseniz, İstanbul'u fethedenlerin ecrine ortak olacaksınız(İbnülEsir, age, III, 93; Ayrıca bk Muhammed Hamidullah, FethulEndelüs (İspanya) fi Hilafeti Seyyidina Osman sene 27 li'lHicre, İÜ Ed Fak İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, İstanbul 1978, VII, 221225) Böylece Hz Osman zamanında, Kuzey Afrikadaki fetihler tamamlanmış, İslâm'ın karşısındaki en büyük güç olan Bizans'ın batıdan sıkıştırılması planları uygulamaya konulmuştur

Öte taraftan Muaviye b Ebi Süfyan, Osman (ra)'dan izin alarak, Suriye sahillerinde oluşturduğu donanma ile Akdenize açılmış ve müslümanlar denizlerde de Bizans'a karşı varlık göstermeye başlamışlardı Muaviye daha önce bu iş için Hz Ömer'e müracaat etmişti Ancak Ömer (ra), o an müslümanların maslahatı bunu gerekli kılmadığı için izin vermemişti Daha sonra şartlar bu iş için elverişli hale geldiğinden dolayı Hz Osman donanma inşasının lüzumuna kanaat getirmişti Muaviye, donanmasıyla denize açılarak, Kıbrıs Adasına çıktı Abdullah b Sa'd Mısır'dan onun yardımına gitti Kıbrıs, yıllık yedi bin dinar cizye ile İslâm hakimiyetini tanımak zorunda kaldı (Hicrî 28) Bu miktar onların Bizans İmparatoruna ödediği meblağdır (İbnülEsir, age, III, 96)

Hz Osman, Kufe Valisi Ebu Musa elEş'arî'yi görevinden alarak yerine Abdullah b Amir elKureyz'i atadı (H 29) Abdullah, Osman (ra)'ın dayısının oğludur Ebu Musa'yı azletmesinin sebebi Kûfe halkının ondan şikayetçi olmaları ve bunu Hz Osman (ra)'a bildirmeleridir (İbnülEsîr, age, III, 99100)

Hz Osman, Mescidi Nebi'nin genişletilmesine ihtiyaç duyarak, onu süslü taşlarla yeniden inşa etti Taş sütunlar dikerek tavanını sac (bir cins ağaç) ile kapattı Uzunluğunu yüz altmış, genişliğini de yüz elli zira'a çıkarttı (Suyûtî, 173)

Hicri otuz yılında Sa'id b elAs'ın Taberistan'a hücum ettiği görülür Bu bölgede gazalarda bulunan Sa'id, bir çok şehri fethetti Horasan, Tus, Serahs, Merv, Beyhak bunlardan bazılarıdır

Bu yıl içerisinde Hz Osman, değişik eyaletlerde, Kur'anı Kerim'in okunması üzerine ortaya çıkan ihtilafları ortadan kaldırmak için çalışmalar başlattı Kur'anı Kerim ilk olarak Hz Ebû Bekir zamanında tedvin edilmişti Zeyd b Sabit'in başkanlığında yapılan bu çalışmada, Kur'anı Kerim bir kitap haline getirilmişti Bu ilk mushaf, Ebû Bekir (ra)'dan sonra Ömer (ra)'a geçmiş, onun şehadetinden sonra da Hafsa (ranh)'nın elinde kalmıştı

Azerbeycan sefer esnasında ordu içerisinde kıraat konusunda bir ihtilafın çıkması, ordu komutanı Huzeyfe b Yeman'ı endişelendirmiş ve Halife'den, müslümanların emin bir şekilde okuyabilecekleri bir mushafın çoğaltılmasını istemişti Hafsa (ranh)'ın yanında bulunan mushaf getirilerek çoğaltıldı ve bütün eyaletlere dağıtıldı Bunun dışında kalan nüshaların tamamı toplatılarak imha edildi Bu durum karşısında Ashabın hayatta olanları oldukça rahatlamışlardı (İbnülEsîr age, III,111112; Hİ Nasen, age, I, 510513)

Hz Osman, Resulullah (sas)'a ait olan; Hz Ebû Bekir ve Hz Ömer'den sonra kendisine intikal eden mührü Medine'deki Arîs kuyusuna düşürdü Onu bulacak olana büyük miktarda para vadinde bulunmuş, ancak bütün aramalara rağmen bu mühür bulunamayınca Osman (ra) büyük bir üzüntüye kapılmıştı Ondan ümidini kesince hemen bir mühür yaptırdı Şehid edilene kadar parmağında kalan bu mührün kimin eline geçtiği tesbit edilememiştir (İbnülEsir, III, 133) Bu olay hilâfetinin altıncı yılında meydana gelmiştir

İslam fetihlerinin sürekliliği ve elde edilen ganimetlerle insanların zenginleşmeleri, refah seviyesini oldukça yükseltmişti Bu durum, tabii olarak, İslâma uygun olmayan birtakım davranış biçimlerinin de ortaya çıkmasına sebep olmuştu Resulullah (sas)'ın yanında yetişen ve bu gelişmeleri endişeyle takip eden sahabiler, bu endişelerini yer yer ortaya koymaktaydılar Bunlardan birisi de, zühd ve takvasıyla tanınan ve maddi varlıklardan muhtaç kimselerin yeterince istifade ettirilmediğine inanan Ebu Zerr elGifarî (ra)'dır O, Şam'da, Muaviye'nin uygulamalarına karşı çıktığı ve düşüncelerini söylemekte ısrarlı davrandığı için Medine'ye çağırıldı Ebu Zerr, Medine'ye geldiğinde görüşlerini Hz Osman'a tekrarlamıştı Bunun ardından, Halife'den izin isteyerek, Medine'ye yakın bir yer olan Rebeze'ye gidip yerleşmişti (age, III, 115; bk Ebu Zerr elGifârî Mad)

Bizans'a karşı kazanılan en parlak ve kesin zaferlerden birisi hiç şüphesiz ki Latu'sSevârî deniz savaşıdır Abdullah b Sa'd'ın komutasındaki İslâm donanması, İskenderiye açıklarında Bizans İmparatoru Konstantin komutasındaki büyük donanmayla karşı karşıya geldi Bizanslıların gemi sayısı hakkında verilen bilgiler, beş yüz ile sekiz yüz rakamı arasında değişmektedir İslâm donanmasının sahip olduğu gemi sayısı ise ikiyüz civarındaydı Yapılan savaşta Bizanslılar büyük bir bozguna uğratıldı Konstantin, Sicilya'ya sığınmak zorunda kalan (İbnülEsir, age, III,117118; Hİ Hasan, I, 266267) Bu zaferden sonra Bizans, müslümanlara karşı olan deniz üstünlüğünü kaybetmiş, İslam donanmasının İstanbul sularına kadar önüne çıkacak bir güç kalmamıştı

Fitnenin ortaya çıkışı ve Şehadeti:

Hz Osman on iki sene hilâfet makamında kalmıştır Bunun ilk altı senesi huzur ve güven içerisinde geçmiş ve hiç kimse yönetimin uygulamalarından şikayetçi olmamıştır Kureyş, onu Hz Ömerden daha çok sevmişti Çünkü Hz Ömer onlara karşı şeriatı uygulamada müsamahasız ve sertti Hz Osman ise yaratılışındaki yumuşaklık ve hoşgörü ile insanların serbestçe hareket edebilmelerine imkan sağlamıştı Onun bu yapısından istifade eden eyaletlerdeki bir takım valiler, sorumsuz davranışlar sergilemeye başlamışlardı Yükselen şikayetleri ani ve kesin kararlarla karşılayamayınca, yavaş yavaş bir fitne ve kargaşa ortamının oluşmasına zemin hazırlanmıştı

Endelüs'ten Hindistan hudutlarına kadar çok geniş bir sahayı kaplayan devletin içerisinde, çeşitli din ve ırklara mensup zimmi statüsünde topluluklar vardı Bunlar, mağlup düştükleri İslâm Devleti'ne karşı her fırsatı değerlendirerek baş kaldırıyorlardı Yahudi unsuru ise, İslâm Ümmeti'ni parçalayıp yok etmek için İslamın temel prensiplerini hedef almıştı Müslüman olduğunu iddia ederek ortaya çıkan bir takım Yahudi asıllı kimseler, zuhur eden huzursuzlukları körükleyip fitne alevini her tarafa yaymaya çalışıyorlardı Bunlardan birisi etkili nifak hareketlerinin ortaya çıkmasını sağlayan ve tam bir komitacı olan Abdullah İbn Sebe'dir İbn Sebe Yemenli bir yahudidir O, samimi kimselerin haklı şikayetlerini kullanarak insanları Hz Osman'a karşı kışkırtıyordu Bir taraftan ric'atı Muhammed(Muhammed (sas)'in tekrar dönüşü) düşüncesini yaymaya gayret gösterirken, öte taraftan Peygamber'in peşinden hilâfet hakkının Hz Ali (ra)'a ait olduğunu ve bunun da Allah tarafından belirlenmiş bir gerçekten başka bir şey olmadığını yayarak daha sonra ortaya çıkacak Şia akidesinin temellerini atıyordu Onun yaydığı düşüncelere göre Ebû Bekir (ra), Ömer (ra) ve Osman (ra), Hz Ali (ra)ın hakkını gasbetmişlerdi O, Küfe, Basra ve Şamda insanları kışkırtırken, Ebu Zerr (ra)in haklı çıkışlarını da kendisine malzeme yapmaya uğraşıyordu (İbnü'l Esir, Tarih, III,154; H İ Hasan, age, I, 368370)

Bir zaman sonra, Muhammed b Ebî Bekr ve Muhammed b Ebî Huzeyfe de, yapmış olduğu atamalardan dolayı Hz Osman'ı tenkid etmeye başladılar (İbnülEsîr age, III, 118)

Hz Osman'a yapılan en önemli suçlama, onun kendi akrabalarını valiliklere getirmesi, onlara bolca ihsanlarda bulunması ve yolsuzluklarını denetleyememesidir (Suyûtî, 174) Hz Ali (ra) bu konudaki şikayetlerini ona ilettiğinde o, Hz Ali'ye şöyle diyordu: Muğire b Şu'be'yi Ömer'in vali tayin ettiğini bilmez misin?Hz Ali: Biliyorumdeyince o; O halde neden akrabalığı ve yakınlığından dolayı onu vali tayin ettiğim şeklinde bir kınamada bulunuyorsun?diye sormuştu Hz Ali'nin buna verdiği cevap şuydu; Ömer vali atadığı kimseyi sıkı bir şekilde kontrol altında tutardı En ufak hatalarını görse onları sorgular ve en şiddetli şekilde cezalandırırdı Sen ise bunu yapmıyorsun(İbnülEsir, age, III, 152)

Bunun üzerine Hz Osman, vilayetlerdeki yönetimler hakkında yapılan dedikoduları ve bunların sebeplerini yerinde incelemek üzere müfettişler tayin etti Muhammed b Mesleme'yi Kufe'ye; Usame b Zeyd'i Basra'ya; Abdullah b Ömer'i Şam'a ve Ammar b Yasir'i de Mısır'a gönderdi Ammar b Yasir hariç, diğerleri görevlerini tamamlayarak geri dönmüşlerdi Osman (ra) haksızlıkları gidermek, filizlenmeye başlayan ve ümmet için büyük sakıncalara sebep olacak olan fitnenin yatıştırılması için yoğun bir gayretin içine girmişti

O, gelen şikayetleri dikkatle inceliyor, başta Hz Ali (ra) olmak üzere Ashab'ın ileri gelenleri ile istişarelerde bulunuyordu Ancak, Mısır'dan Medine'ye gelip, Abdullah b Sa'd b Ebi Serh'in gayrı meşru uygulamalarını şikayet eden bir heyetin, dönüşlerinde İbn Ebi Serh'in takibatına uğramaları ve bazılarının öldürülmesi, olayların tırmanmasına sebep olmuştu Bunun üzerine Mısır'dan altı yüz kişilik bir topluluk Medine'ye gelerek Mescidi Nebi'de, namaz vakitlerinde Ebi Serh'in işlediklerini sahabilere şikayet ediyorlardı Talha İbn Ubeydullah, Hz Aişe (ranha) ve Hz Ali (ra), Hz Osman'a giderek, bu insanların haklı isteklerini yerine getirmesini ve Abdullah b Sa'd b Ebi Serh'i azlederek yargılamasını istediler Bunun üzerine Hz Osman, Mısırlılar'a kendileri için vali olarak kimi istediklerini sordu Onlar, Muhammed b Ebi Bekr'i istediklerini bildirdiler Osman (ra), Muhammed b Ebi Bekr'i vali tayin etti O, Mısır'dan gelenler ve bir grup sahabi ile birlikte Medine'den yola çıktı Medine'den üç günlük bir uzaklıkta yol alırlarken devesini, sanki takip ediliyormuş gibi hızlı sürmeye çalışan bir adam gördüler Adamı yakalayıp sorguladıklarında İbn Ebi Serh'e bir mesajı yetiştirmeye çalıştığını anladılar Ona kim olduğu sorulduğunda, bazen Osman (ra)'ın, bazan da Mervan b Hakem'in kölesi olduğunu söylüyordu Üzerindeki mektubu açtıklarında, içinde, Muhammed b Ebi Bekr ile falanca falanca Sana ulaştıklarında onları öldüryazıldığı ve bunun Hz Osman'ın mührüyle mühürlenmiş olduğunu gördüler Derhal Medine'ye geri dönüp Hz Osman'ın evini kuşattılar Hz Ali, yanına Muhammed İbn Mesleme'yi alıp Osman (ra)'ın evine gitti Hz Ali (ra) ona, üzerine kendi mührü bulunan bu mektubu kimin kaleme aldığını sordu Osman (ra) böyle bir mektup yazmadığını ve yazıldığından da haberi olmadığını söyledi Muhammed de Osman (ra)'ı doğrulamış ve bu işi düzenleyen kimsenin Mervan olduğunu söylemişti Yazıyı inceledikleri zaman bunun Mervan b Hakem'e ait olduğunu anladılar O esnada Osman (ra)'ın evinde bulunmakta olan Mervan'ın kendilerine teslim edilmesini istediler Hz Osman (ra) bunu kabul etmedi Çünkü onu öldüreceklerinden korkuyordu

Onun evini kuşatan asiler diyalog çağrılarına cevap vermedikleri gibi, suyunu da kesmişlerdi, Hz Osman'ın fitneyi yatıştırmak ve haksızlıkları gidermek hususunda asilere yaptığı nasihatlerin onlar üzerinde hiç bir tesiri olmamıştı Onlar, Hz Osman (ra)'a şöyle diyorlardı:

Biz seni hilafetten azledene veya öldürene yahut da bu yolda ölene kadar bu işten vazgeçecek değiliz Eğer sana sahip çıkanlar bize engel olmaya kalkarlarsa onlarla savaşırız Hz Osman onlara, Allah'ın üzerine yüklediği hilafet görevini asla bırakmayacağını ve ölümün kendisine bundan daha sevimli olduğunu bildirmiş, ayrıca kendini savunmak için kimseye emir vermediğini eklemişti (İbnülEsîr, age, III, 169170) O, ashaptan, asileri şehirden kovup çıkarmak için gelen teklifleri reddediyor, onlardan silah kullanmayacaklarına dair kesin söz vermelerini istiyordu

Bir gün kendisini kuşatan asilerin karşısına çıkıp: Ali buralarda mı? Sa'd buralarda mı?diye sormuş, bulunmadıkları cevabını alınca biraz susmuş ve şöyle demişti: Bana su sağlamasını, Ali'ye bildirecek kimse yok mu?Bu Hz Ali'ye ulaşınca derhal üç kırba suyu ona göndermişti Ali (ra), asilerin Osman (ra)'ı öldürmek istediklerini öğrenince, böyle bir şeye meydan vermemek için, iki oğlu Hasan ve Hüseyin'e, kılıçlarını alarak gidip Osman'ın kapısında beklemelerini ve içeri kimseyi sokmamalarını söylemişti Abdullah İbn Zübeyr de onlara katılmış, diğer bir takım sahabiler de çocuklarını oraya göndermişlerdi Durum çok nazik bir hal almıştı Hz Osman, ne asilerin haksız taleplerini kabul ediyor, ne de Medine ve diğer bölgelerden gelen, asileri savaşarak Medine'den çıkarma tekliflerine olumlu cevap veriyordu O, Peygamber şehri'nde kan dökmek ve fitneyi ilk başlatan kimse olmaktan çekindiği için böyle davranıyordu Hz Âişe (ranha)'dan Resulullah (sas)'ın şöyle söylediği rivayet edilmektedir:

Ya Osman! Belki Allah sana bir gömlek giydirir, münafıklar senden onu çıkarmanı istediklerinde onu, bana kavuşuncaya kadar sakın çıkarma Hz Osman, Resulullah (sas)'in bu günler için kendisine bildirdiği şeylere uymaya çalışıyordu O, şöyle diyordu: Resulullah (sas) benimle ahitleşmiş olduğu şey üzerinde sabretmekteyim(ÜsdülĞâbe, II, 589; Suyûtî, 170; İbnü'lEsîr, III, 175)

Asilerin kendisini öldürmeye kararlı olduğunu anladığında, onların böyle bir iş işleyip katillerden olmalarını önlemek için kendilerine bir müslümanın kanının ancak; zina, kasten adam öldürme ve dinden dönmek şartları dahilinde helal olduğunu hatırlatıyor ve kendisinin bunlardan hiç birisiyle itham edilemeyeceğini anlatıp duruyordu


 
Üst Alt