Son Konu

İbn-i Sina Kimdir İbn-i Sina 'nın Hayatı

nicebayan

Yeni Üye
Katılım
24 Ara 2016
Mesajlar
378,708
Tepkime
2
Puanları
38
Yaş
35
Web
nicebayan.com
Credits
-1
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
İbni Sina hakkında data
İbni Sina biyografisi
İbni Sina eserleri

Eserleri Batı dillerine Latince yoluyla çevrilerek Avicenna diye şöhrete ulaşan İbni Sinâ

Büyük Türk bilginidir Ailesi Belh'ten gelerek Buhara'ya yerleşmişti İbni Sinâ, babası Abdullah, maliyeye ait bir görevle Afşan'dayken orada doğdu Doğaüstü bir akıl sahibi olduğu için daha 10 yaşındayken Kur‘anı Kerim'i ezberledi 18 yaşında çağının bütün ilimlerini öğrendi 57 yaşındayken Hemedan'da öldüğü süre 150'den pozitif eser bıraktı Eserleri Latince ’ye ve Almanca ’ya çevrilmiş, tıp, kimya ve felsefe alanında Avrupa ’ya ışık vermiştir Onu Latinler “Avicenna adıyla anarlar ve eski Yunan veri ve felsefesinin aktarıcısı olarak görürler

İbni Sinâ, daha çocukluğunda, çevresini hayrete düşüren bir zekâ ve hafıza örneği göstermiştir Minik yaşta çağının bütün, ilimlerini öğrenmişti Gündüz ve gece okumakla vakit geçirir, mum ışığında saatlerce, birçok vakit sabahlara dek çalışırdı Öyle eksik uyurdu Kafası öylesine doluydu oysa, kurnaz iken çözemediği bir takım meseleleri uykusunda çözer ve uyandığı süre cevaplandırılmış bulurdu Bir keresinde, Aristo metafiziğini inceliyordu Defalarca okuduğu halde bir türlü esasını kavrayamamıştı Buhara çarşısında gezerken sergide bir kitap fark etti Mezat tellâlı, bunu satın almasını, bu sayede çoğu meseleyi kolayca halledebileceğini söyledi Bir mezat tellâlının bildiği kitabı bilememek, İbni Sînâ'ya çok şiddet geldi Onun okuma huyunu herkes öğrendiği için, bilhassa kitap satıcıları kendisini tanıyorlardı İbni Sînâ, kendisine öğüt edilen Fârabî'nin Aristo'ya ait şerhini satın aldı bir kere okumakla, o çözemediği noktaların büyük bir açıklığa kavuştuğunu fark etti: “Şükür sana Yârabbi! diye secdeye kapandı ve Fârabî'nin yolunda fukaralara sadaka dağıttı Ancak, İbni Sinâ doğduğu vakit Fârabî otuz yaşındaydı ve bu olay geçtiği sırada da hayattaydı

Buhara Emiri Nuh İbni Mansur ’u ağır bir hastalıktan kurtardı ve bu yüzden de Samanoğulları sarayının kütüphenisinde egzersiz iznini aldı Bu sayede pek çok eseri elinin aşağı bulduğu için vaktini kitap okumak ve yazmakla geçirdi Hükümdar öldüğü süre o, az önce yirmi yaşındaydı ve Buhârâ'dan ayrılarak Harzem'e gitti: EIBîrûni gibi büyük bir şöhret ve değerin, onun çalışkanlığına, bilgisine layık vermesi, kendisini yanına kabul etmesi, beraber çalışması, hakkında kıskançlığa yol açtı Bu yüzden takibata bile uğradı Harzem'de barınamayarak her tarafta yollara düştü Şehirden şehre dolaşarak nihayet Hemedan'a değin geldi ve orada kalmaya karar verdi


İbni Sînâ, birçok fizik, gökbilim ve felsefeyle ilgili olarak 150 civarında eser yazmıştı Farsça olan birkaçı dışarıya bunların hepsi Arapça'dır Çünkü o devirde ilim eserlerini Arap diliyle yazmak âdetti Arapça'ya bu bakımdan değerinde verilirdi Bilhassa tıp ilmine dair araştırmaları son derece orijinal ve doğrudur Bu yüzden doğu ve batı hekimliğine kelimenin bütün anlamıyla, 600 sene, hükmetmiştir Kendisinden daha sonra yetişen Gazâli, Fârabî'yi' ondan öğrenmiştir Fikir ve anlayış bakımından İbni Sina, Farabî ile İmam Gazâlî arasında bir köprü vazifesi görür Yunan felsefesini İslâm ilmi olan Kelâm ile, yâni Tanrı bilgisiyle bağdaştırmaya uğraşmıştır Eğer o gelmeseydi, Farabî'nin kurduğu esas Gazâli'nin yorumuyla gelişemeyecek, arada büyük bir boşluk hasıl olacaktı
Eserleri Batı dillerine Latince aracılığıyla çevrilerek Avicenna diye şöhrete ulaşan İbni Sinâ, hatalı olarak bir vakit Avrupa'da İranlı doktor ve filozof olarak tanınmıştır Bunun da sebebi, eserlerini Türkçe yazmamış olmasındandır aynı zamanda, batılılar da kendisini Hâkimi Tıb, yani hekimlerin piri ve hükümdarı olarak kabul etmişlerdir 16 yaşındayken pratik hekimliğe başlayan İbni Sinâ, resmî saray doktorluğu da yapmıştır Ama şöhreti her ne değin alıcı ilmiyle ilgiliyse de belli başlı kişiliği, Ortaçağda uzun zaman ağız dalaşı konusu olan Tanrı varlığının mutlak bir zorunluluk olduğu konusundaki Kelâm meselelerine getirdiği emin çözüm yolundan ileri gelmektedir

Matematik, astronomi, geometri alanlarında geniş araştırmaları vardır İnsan bilgisinin Tanrıyı ve kâinatı mutlak şekilde anlamaya kullanışlı olmadığını söylerken, aklın varlığını kabul eder İnsandan bağımsız bir ruhun varoluşu, İbni Sînâ'ya göre Tanrıdan yansıyan bir delildir İbni Sînâ, tıp araştırmaları yaparken bir takım hastalıkların bulaşmasında göze soyut birtakım yaratıkların etkisi olduğunu, yani mikropların varlığını sezmiş ve bu bilinmez mahluklardan eserlerinde çoğu kez bahsetmiştir Mikroskobun hemen şimdi bilinmediği bir devirde böyle bir yargıya varmak fazla ilginçtir
Şifa adlı eseri bir felsefe ansiklopedisidir Öteki eserlerine gelince bunlar aralarında en meşhur olanlarından: elKanun fi ’tTıb isimli kitabı iyice bir tıp ansiklopedisidir Necât ve İşârât adlı kitapları ve Aristo ’nun felsefesini anlatan yirmi ciltlik Kitâbü ’lİnsâf ’ı başta gelen eserlerindendir İbni Sina kimya alanında da çalıştı ve manâlı keşiflerde bulundu Bu hususta Berthelet, kimya ilminin bugünkü ülkü gelmesinde İbni Sina ’nın büyük yardımı olduğunu söyler Bu çalışmaları ve etkileriyle İbni Sina Doğu ve Batı kültürünü geliştiren büyük bilginlerden biri oldu Tüm bunlardan başka İbni Sina fazla hoş şiirler yazdı Hatta Türkçe olarak yazmış olduğu şiirler de vardır

İbni Sina, 1037 tarihinde Hemedan ’da mide hastalığından öldü
İbni Sina ’nın ana büyüklüğü doktorluğundadır Şifâ adındaki 18 ciltlik ansiklopedisi, ismine rağmen tıptan fazla matematik, fizik, metafizik, teoloji, ekonomi, siyaset ve musiki konularını içine alır Onun tıp şaheseri, özetle Kanûn diye bilinen elKanûn Fi ’tTıb adlı büyük kitabıdır Eser, fizyoloji, hıfzıssıhha, tedavi ve farmakoloji bahislerine ayrılmıştır Konular özenle incelendiğinde İbni Sina ’nın bugünkü tıp için bile geçerli olan o kadar fazla ileri görüşleri bulunduğunu; örneğin mikroskop olmadığı halde, hastalıkların ‘mikrop ’ mefhumuna aynı yaratıklarca meydana getirildiğini sezebildiğini görürüz

İbni Sina ’nın Kanûn adlı eseri XII yüzyılda Latince ’ye çevrildi ve Batı tıp aleminde bir patlama tesiri yaptı Roma ’nın Galen ’i de, Er Razi ’de ilimde eriştikleri tahtlarından indirildiler ve çağın Fransa ’sının en meşhur tıp fakülteleri olan Montpellier ve Lauvain Üniversiteleri ’nin esas kitabı Kanûn oldu Durum XVII yüzyılın ortalarına değin böyle devam etti ve İbni Sina, 700 yıl Avrupa ’nın tıp hocası oldu Altı asır önce Paris Tıp Fakültesi ’nin kütüphanesinde yer alan 9 başlıca kitabın en başında İbni Sina ’nın Kanûn ’u yer almıştır

Bugün hala Paris Üniversitesi ’nin tıp fakültesi öğrencileri St Germain Bulvarı yan büyük konferans salonunda toplandıklarında iki Müslüman doktorun duvara asılı büyük yükseklik portresiyle karşılaşırlar Bu iki portre, İbni Sina ve erRazi ’ye aittir
İbniSina ve Felsefe

İslam filozofu Aristotelesçi felsefe anlayışını İslam düşüncesine tarafından yorumlayarak, yaymaya çalışmış, görgücüusçu bir yöntemin gelişmesine katkıda bulunmuştur

Buhara yakınlarında Hormisen'de doğdu, 21 Haziran 1037'de Hemedan'da öldü Gerçek adı Ebu'lAli elHüseyin b Abdullah İbn Sina'dır Babası, Belh'ten göçerek Buhara'ya kurulmuş, Samanoğulları hükümdarlarından II Nuh döneminde sarayla ilişki kurmuş, yüksek görevler almış olan Abdullah adlı birisidir İbn Sina, önce babasından, sonradan çağın önde gelen bilginlerinden Natilî ve İsmail Zahid'den mantık, matematik, astronomi öğrenimi fark etti Bir vakit tıpla ilgilendi, bilhassa, hastalıkların ortaya çıkış ve yayılış nedenlerini araştırdı, sağıltımla uğraştı Bu alandaki başarısı sebebiyle, II Nuh'un özel hekimi olarak görevlendirildi, onu sağlığa kavuşturunca, dönemin önde gelen tıp bilginlerinden biri olarak siklet kazandı

İbn Sina'nın felsefeye karşısında ilgisi deney bilimleriyle başlamış, Aristoteles ve YeniPlatoncu görüşleri incelemekle gelişmiştir İslam ve Yunan filozoflarının görüşlerini yorumlayan ve eleştiren İbn Sina'nın ele aldığı sorunlar genellikle, Aristoteles ve Farabi'nin düşünceleriyle bağımlıdır Bunlar da, data, mantık, evren (fizik), ruhbilim, metafizik, etik, tanrıbilim ve bilimlerin sınıflandırılmasıdır Belli bir düşünce dizgesine tarafından yapılan bu düzenlemede her sorun egemen olarak ele alınıp çözümüne çalışılır

Bilgi idrak ile kazanılan muhakkak ilkelere kadar sonuçlama aracılığıyla sağlanır bu nedenle, bilginin reel kaynağı sezgidir Bilginin oluşmasında deneyin de etkisi vardır, fakat bu etki usun genel geçerlik içeren kurallarına uygundur Ona tarafından tüm bilgi türleri usa yerinde biçimlerden oluşur Bilginin kesinliği ve doğruluğu usun genel kurallarıyla olan uygunluğuna bağlıdır Hafıza kuralları, insanın anlığında allah vergisi bulunan, değişmeyen ve genel geçerlik içeren ilkelerdir Sonradan, duyularla kazanılan veri için de bu kurallara adaptasyon geçerlidir Deney verileri hafıza ilkelerine kadar, yeni bir işlemden geçirilerek biçimlenir, onların bundan öte bir siklet ve anlamı yoktur Çelişmezlik, özdeşlik ve öbür varlık ilkeleri, sanatçı bulunur, deneyden gelmez

İbn Sina'ya göre varlık, tasarlamakla bağlantılıdır Tüm düşünülenler vardır ve var olanlar tasarlanabilen düşünülür biçimlerdir (makuller) bu nedenle, düşünmekle var elde etmek özdeştir Atomcu görüşün ileri sürdüğü nitelikte bir aylaklık yoktur Uzay ise, bir nesnenin kapladığı yerin iç yüzüdür Varlık kavramı aşağıda toplanan tüm nesnelerin değişmeyen, hudut ve niteliklerini koruyan belirli bir yeri vardır Devinme, bir nesnenin uzayda eyleme geçişidir

Mantık insanı gerçeklere ulaştırmaz, yalnız birtakım yanılmalardan korur Düşünme yetisi gerçeği anlamak için mantıktan geçici bir araç olarak yararlanır Düşünme eyleminin sağlıklı olması için mantık, ilkeler ve kurallar koyabilir, anlıkta yer alan ve bilinen bilgilerden yola çıkarak, bilinmeyenleri tespit olanağı sağlar Bu özelliği sebebiyle, mantık, düşünmenin genel kurallarını bulan, düzenleyen, bu kurallar arasındaki zorunlu bağlantıyı ve birliği kuran bir bilimdir Mantık kuralları, genel geçerlik taşıyan ve değişmez emin kurallardır Mantığın kavramlar ve yargılar almak üzere iki alanı vardır Her bilimsel bilgi ya kavram veya yargılara dayanır Kavram, ilk bilgidir ve terim ya da terim yerine geçen bir nesneyle kazanılır Hak ise, tasımla kazanılır

Mantığın konusu incelenirken, tarif temel alınmalıdır Tanımlar birbirlerine bağlandıklarında, delil ve çıkarıma varılır Kavram, önce tekil bir algıdır (sezgi) Adalet ise, iki tekil terim arasındaki ilişkidir Kavramlar, açık ve kapalı belirleme olarak ikiye ayrılır Varlığın, töz, nicelik, nitelik, ilişki, yer, süre, şart, sahiplik, tesir, edilgi gibi on kategorisi vardır

İbn Sina mantığında en önemli yeri tanım miktar Bir kavramı betimlemek için, bu kavramın bireylerinden biri göz önüne alınmalıdır Tikelin belirlenmesi tümelden kolaydır Eksiksiz bir tanımlama yakın cins ile yapılmalıdır En yetkin tanımsa, kavramın yakın cinsi ile türsel ayrımdan oluşur Tarif ikiye ayrılır; Hakiki tasvir ve kelime tanımları

Önermeler, yüklemli ve koşullu olabilirler Yüklemli teklif, bir zihin ötekine yüklendiği zaman ya onaylanır veya yadsınır Koşullu önermeler, bir ötekinin koşulu ya da sonucu olarak bağlanan terimlerde görülür Önermeler varsayımlı, nitelik ve nicelikleri bakımından, tekil, belirsiz ve belirtilmiş olur Tasım, bitişik ve ayrık elde etmek üzere ikiye ayrılır Bitişik tasımların öncüleri amaç bakımından, sonuç önermesini içerir Ayrık tasımlarda ise netice önermesi öncüllerde bulunabilir

Tümeller, tüm varlık türlerinin oluşumundan önce, Tanrı düşüncesinde, birer kutsal kavram olarak vardır Varlıkların oluş nedeni ve onlara biçim kazandıran tümellerdir Tümeller Tanrı'da ussal olarak bulunan, nesnelerde ve bireylerde içkin olan, öbür de nesnelerin dışarıya ve anlıkla birlikte olan mantıklı tümel diye üçe ayrılır Birinci türe giren tümel, metafiziği ilgilendirir İbn Sina fiziği, metafiziğe antre olarak düşünür

Fiziğin konusu madde ve biçimden oluşan nesnelerdir Biçim, maddeden önce yaratılmıştır Maddeye bir töz özelliği kazandıran biçimdir Maddeden sonradan ilinek gelir Biçimler maddeye, ilinekler ise, töze katılır Doğal nesneler kendi öz ve nitelikleriyle bilinir Tüm nitelikler de birinci nitelikler ve ikinci nitelikler almak üzere ikiye ayrılır Birinci nitelikler nesnelere bağlıdır, ikinciler ise, nesnelerden ayrı ayrı varlığını sürdürür İbn Sina'ya göre, nesnel evrende yer alan güç ve devinimin temelini ikinci nitelikler oluşturur Nesneler, kendilerinde yer alan rahat güçle devinime geçerler Bu şiddet ise, doğal güç, öznel kuvvet, tinsel baskı olmak üzere üç türlüdür Doğal şiddet, nesnede doğal biçim ve yerlerle ilgili nitelikleri taşır Çekim ve ağırlık bu türdendir Öznel güç, nesneyi dinamik veya durağan duruma getirir Bunda da, bilinçli ya da bilinçsiz olma özelliği bulunur Tinsel güç, herhangi bir organın, aracın yardımı olmaksızın direkt bir istençle eylemde bulunmaktadır Buna, gökkatlarının özleri adı da verilir İbn Sina'nın geliştirdiği bu güç kuramının kaynağı Aristoteles ve YeniPlatonculuk'tur Fakat, o bu güçlerin ebedi olduğu kanısında değildir Ona tarafından, vakit ve devinme kavramları da birbirine bağlıdır, çünkü, devinimin bulunmadığı, algılanmadığı bir yerde zaman da yoktur

İbn Sina'nın felsefesinde, Aristotelesi'in geliştirdiği düşünce dizgesine uygun olarak, ruh kavramının kayda değer bir yer tuttuğu görülür Ona göre, biri bitkisel, öbür insanla ilgili edinmek üzere, iki türlü ruh vardır İnsan ruhu, gövdeye gereksinme duymadan, doğrudan doğruya kendini bilir, böylece, tinsel bir tözdür Gövdeyi devindiren, ona dirilik kazandıran bu tözün başka bir özelliği de, yetkin düşünme yeteneği anlık olmasıdır Düşünme eylemi yaratan ruhtur, o gövdeyi gerektirmez, ama gövde var edebilmek için tini gereksinir İnsan ruhu vücut şeklinde değildir, usa uygun biçimleri kavramaya kullanışlı bir töz olduğundan, gövdesel yapıda yer alamaz Cisim, bölünebilen öğelerden oluşmuş bir bütündür, fakat tin, bir birliktir, bölünmeye kullanışlı değildir, sürekli olarak özünü ve birliğini korur Tin, bütün izlenimleri gövde yoluyla alır, hemen olan yoluyla kavramları, kavramlara dayanarak usa vurmayı oluşturur Bu yüzden, gövdeyle dolaylı bir bağlantısı vardır Fakat, bu bağlantı tin için bir oluş koşulu değildir

Canlı sorununa, gözleme dayalı bir ruhbilim anlayışıyla çözüm arayan İbn Sina'ya kadar dirilik bir bileşimdir Doğal organların, göksel güçler yardımıyla bileşmesinden canlılar ortaya çıkar Bu olay da, kesin aşamalara uygun olarak gerçekleşir Ilk ortaya meydana çıkan canlı bitkidir Bitkide tohumla üreme, gıda ve artış güçleri vardır İkinci aşamada ortaya çıkan hayvanda ise, kendi kendine devinim ve sezgi güçleri bulunur Devinim gücünden isteme ve öfke doğar Seziş gücü de, iç ve dış idrak edinmek üzere ikiye ayrılır İnsan özü doğal evrim sürecinde en üst düzeyde gerçekleşmiş bir oluşumdur, böylece, öteki varlıklardan ayrılır İnsanda dış kavrama duyumlarla, iç kavrama da , beynin ön boşluğunda bulunan karşılıklı duyu ile sağlanır Duyularla alınan izlenimler bu müşterek duyu ile beyne gider Beynin, ön boşluğunda sonunda, tasarlama yetisi bulunur Bu yeti duyu izlenimlerini sağlamaya yarar İnsan için en önemli olan düşünen öz yapıcı ve bilici güçlerle donatılmıştır Yapıcı zor (düşünce) gerekli ve özel eylemler için gövdeyi uyarır Bilici şiddet ise, yapıcı gücü yönlendirir Özdekten ayrılan tümel biçimlerin izlerini alır Bu biçimler soyutsa onları kavrar, değilse soyutlayarak kavrar İnsanda iyiyi kötüden, yararlıyı yararsızdan ayıran yapıcı güçtür, böylece bir istenç niteliğindedir

Akıl konusunda İbn Sina farklı bir düşünce ortaya atmıştır Ona tarafından zihin beş türlüdür Özdeksel hafıza, tüm insanlarda karşılıklı olup, kavramayı, bilmeyi sağlayan bir yetenektir Bir yeti olarak işlek akıl, yalın, açık ve seçik olanı bilir, eyleme yöneliktir, durağan bir kuvvet özelliğinde değildir Eylemsel fikir, kazanılmış verileri kavrar ve ikinci aşamada yer alan ustan daha üstündür Kazanılmış zihin, kendisine verilen ve düşünebilen nesneleri bilir Faz bakımından usun olgunluk basamağında bulunur Bu aşamada usun kavrayabileceği konular kendi özünde de vardır Kutsal hafıza, usun en yüksek aşamasıdır Bütün varlık türlerinin özünü, kaynağını, onları yaratıcı gücü, başka bir aracıya gereksinme duymadan, bir tamlık içinde kavrar

İnsan, ayrıntıları duyularla algılar, tümelleri usla kavrar Tümelleri kavrayan yetkin zihin, nesneleri kavrayış yeteneği olan etkin usa ihtimal sağlar İnsan usunun algıladığı teferruatlar, kendi varlıkları dolayısıyla yok, nedenleri yüzünden vardır Hafıza, bu anlaşılabilir nesneleri kazanabilmek için ilkin duyu verilerinden yararlanır Sonra duyu verilerini usun genel kurallarına kadar işlemden geçirir, yargıları ortaya koymada onları aşar

Yaratılış konusunda İbn Sina, varlığın sıralı düzeninde, bir'den bir çıkarilkesine dayanır Birincil bir, gerekli varlık, Tanrı'dır O'nun varlığı yalnız kendisini gerektirir Var olma, Tanrı'nın özünden gelen gerekimdir Ilk neden birincil gerçekliktir Tanrı'dan birincil fikir ortaya çıkar Çokluk bu usla başlar Bundan da kader ve nefsin usları türer Her ustan da, o usun özü ve cismi oluşur Akıl cismi ilk elden devindiremeyeceği için, uslar sırasının sonunda etkili us, zihin bulunur Ondan da dünya ile ilgili nesnelerin maddesi, cisimlerin biçimleri ve insan özleri doğar Etkin hafıza, tümünün yöneticisidir Yaratılış önsüzdür ve yeri de maddedir Madde, görünmeyen ve bütün varlığın öncesiz olanı, nefsin eylem alanı, sınırı ve tüm parçaların kaynağıdır Ilk akıl, kendisini ve zorunlu varlığı bilir Buradan ikilik doğar Ilk us kendinde makul, ilk varlık için ise zorunludur Her tikel feleğin birincil kımıldatıcısı vardır Ilk kımıldatıcıları eyleme sokan tinsel varlıklardır Her feleğin de iyiliğini düşünen kımıldatıcı bir nefsi vardır Nefsin eylemi, etkin usa ulaşır

Evrenin varlığı, gerekli olan, Tanrı'yı gerektirir Başka bir varlığın etkisiyle var olan kâinat sonsuz olamaz Devinme, nesnenin özünde saklı güçten doğar Her nesnenin özünde devindirici bir kuvvet vardır Nesne kendini kendinin etkili öznesi değildir Bu kuvvet, nesneye biçim de kazandırır

İbn Sina metafiziği çoğunlukla Aristoteles metafiziği ile YeniPlatonculuk ve Kelam'ın bireşimidir Konusu, ilkler ilki, tüm oluşların, yaratışların, varlık bütününün kaynağı olan Tanrı'dır Tanrı, bütünlüğü sebebiyle nesnelerde, olay ve eylemlerde dış görünüş alanına çıkar Varlık vardır, yok olamaz
Varlık üç bölüme ayrılır:

1 Mümkün varlık, nesnelerle ilgili değişimin, oluş ve bozulmanın egemen olduğu varlıktır Bu varlık ortamında görülen ne varsa muhakkak bir süre içinde başlar ve biter
2 Kendiliğinden olanaklı varlık Olası olmasına rağmen, birincil nedenle ilişkilerinden nedeniyle yükümlülük kazanır Tümellerin, yasaların bulunduğu âlem Gökkürelerin usları böyledir
3 Kendiliğinden zorunlu varlık, ilk neden veya Tanrı'dır Değişmez ve çoğalmaz Çokluklar ondadır Tanrısal zorunluluk illkesi bütün yaratılanların da temel ilkesidir
İbn Sina'nın benimsediği tanrıbilim dört asıl konuyu içerir; Âlem, ötedünya, öbür dünya, peygamberlik, Tanrı

Âlem yaratılmıştır Becerikli ve varedici Tanrı'dır O Kelamcılar'ın dediği gibi özgün yapıcı değildir, zorunludur Ilk niçin önsüz ve sonsuzdur Evrenin yaratılması, Tanrı'nın daha evvelden varoluşunu gerektirir Evrenin bütününde bulunan gök katları kutsal evrenin varlıklarıdır, bunların özleri meleklerdir Madde dünyasında oluş ve deformasyon vardır Onların kutsal niteliği yoktur Bu yaratma olayı da bir fışkırmadır

Ölüm, tinin gövdeden ayrılmasıdır Gövdelerden ayrılan tinlerin geldikleri kaynakta toplanmaları insanda ötedünya kavramını oluşturur Ruh, tinsel bir tözdür, ölümsüzdür Gövdeye egemendir Ruh gövdeye girmeden önce etkili usta vardı İnsana bireyselliğini kazandıran odur Gövdenin yok olması, ruhun varlığını etkilemez Dirilme tinseldir

İnsanları yaratan Tanrı, onlara verdiği özgür istençle iyi ile kötüyü seçme olanağı sağladı İstenç özgürlüğü, usla utku arasındaki çatışmadan ve ilkinin üstünlüğünden doğar İnsan elinden meydana çıkan bütün bağımsız eylemler tanrısal kayra ile gerçekleşir Bağımsızlık istenç tüm insanlarda vardır Peygamberler de bu bakımdan birer insandır Ama, onlarda insanların en yüceleri olan bilginlerde, bilgilerde olduğu gibi bir sezgi vardır Bu üstün algılama gücü, kavrama yeteneği peygamberlerin etkin zihin ile buluşmalarını, gerçekleri kavramalarını sağlar Bu üstün zor ve kavrayış vahy adını alır Üstün kavrama gücü içeren melekler, vahyi peygamberlere ulaştırırlar

Tanrı, özü gereği bilicidir Kendi özünü bilmesi yaratmayı zorunlu kılar İbn Sina İslam dinine ve Kuran'a dayanarak bilmeyi yaratma olarak niteler Yaratma eylemi Tanrı'nın kendi özüne karşısında duyduğu sevgiden dolayıdır Tanrı tümelleri bilir Tikellerle ilgili bilgisi de, tümel nedensellikleri bilmesindendir
Madde ve biçimin ilişkileri üstünde bilimleri iç bölümde ele alırlar:


1 Maddeden ayrılmamış biçimlerin bilimi: Doğa bilimleri ya da aşağı bilimler
2 Maddesinden tamamen farklı biçimlerin bilimi: Metafizik, mantık gibi yüksek bilimler
3 Maddesinden ama zihinde ayrılabilen, kimi yerde bambaşka kimi yerde bir olan biçimlerin bilimi:
Matematik, geometri, orta bilimler Düşünce bu biçimleri doğru olarak maddesinden soyutlar
Felsefe ise, kuramsal ve pratik diye ikiye ayrılır Kuramsal olan, iyi anlamak yeteneğiyle elde edilen bilgileri kapsar Doğa felsefesi, matematik felsefesi ve metafizik gibi pratik felsefe, anlayışlı olmak ve eylemde bulunmak üzere elde edilen bilgilere dayanır

İbn Sina, gerek Doğu gerekse Batı filozoflarını etkiledi Gazali, özellikle, ruh anlayışında ondan etkilendi İbn Sina'nın deneyci yanı, Gazali'yi kuşkuculuk'a götürdü Yapıtları 12 yy'da Latince'ye çevrildi, ünü yayıldı Tanrıbilimci filozof Albertus Magnus, tin ve fikir ile güçleri konusunda İbn Sina'dan yararlandı *
 
Üst Alt