Son Konu

İstanbulun fethi askeri ve siyasi gelişmeler

nicebayan

Yeni Üye
Katılım
24 Ara 2016
Mesajlar
378,708
Tepkime
2
Puanları
38
Yaş
35
Web
nicebayan.com
Credits
-1
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
İstanbulun fethi askeri ve siyasi gelişmeler

ticari etkileri
İstanbul'un Fethi ve Avrupa Ticari Faaliyetlerine Etkisi Osmanlı Devleti ’nin uzun dönemde gerileyişinin sebepleri üzerinde durulurken yaygın bir kanaat olarak okul kitaplarına dek inen Osmanlıların ticârete gereğince tartı vermeyişleri zikredilir Osmanlı Türklerinin fetih ve cengâverlikle devlet idaresiyle ilgilendikleri bu iki sahanın dışındaki işleri kendilerine layık görmedikleri sanat ve ticâreti zahmetli ve hakir gördükleri bu cins faaliyetleri gayrimüslimlere bıraktıkları tanıdık olmayan devletlerle imzalanan ticâret anlaşmalarının defalarca tek taraflı işlediğiTürklerin imparatorluk sınırları dışına çıkmadıkları enerjilerini ticâretin geliştirilmesine sarf etmedikleri ticâretin onların us dünyalarında herhangi bir yer işgal etmediği ticâretle ilgili kararlarında yanıldıkları ve ticâret yollarındaki değişmenin haberdar olamadıkları gibi fikirler ile Osmanlının ticâretten uzaklığı vurgulanır

Bu düşünceler Batı müelliflerinin ortaya attığı ama bizde de benimsenen bir tezdir Ne var fakat gerçeği yansıtmaktan uzaktır Zira altı yüz yıllık hükümranlık serüveninde milletlerarası dengelerde söz sahibi olmuş bir devletin bu başarısını yalnızca siyasi ve askeri alanda gösterdikleri performans ile anlatmak muhtemel değildir Bu başarı büyük bir iktisadi ve ticari kuvvet ile aralıksız beslenmiştir

Osmanlı iyi bir asker ve idareci olduğu değin her işin altından kalkan bir tüccardır aynı zamanda Tüccar toplumda bir kısım askeri zümre mensuplarından daha yüksek bir konuma ve prestije sahip idi Bu koşul bile kendi başına Osmanlının ticârete verdiği önemin bir ifadesidir Zaten yöneticiler tüccarların Osmanlı iktisadi düzeni içinde kayda değer fonksiyonları yerine getirdiklerinin de haberdar idiler Bu sebeple tüccarlara geniş hareket özgürlüğü sağlanıyordu Osmanlı'da ticâret küçümsenen ve hor görülen bir faaliyet değil tersine övülen bir faaliyet idi Osmanlı aidat sisteminde ticari sektörden daha eksik ücret alınıyordu Tüccar himayeye mazhardı Osmanlı devlet teşkilâtına dair eser yazan Ricaut da Türkler'in tüccarların arılar gibi çalışarak kovana bal getirdikleri için himayeye değer olduklarını söylediklerini kaydeder

Tüccarın himayeye mazhâriyetinin ve ticârete gösterilen olumlu bakışın arkasında Osmanlı iktisadi dünya görüşünün iki kayda değer prensibi bulunuyordu Bunlardan birincisi “ibadullahın terfihi ahvalleri yani halkın refahının artırılması idi Çünkü Osmanlı sultanları ibadullaha Allah 'ın bir emaneti olarak bakıyorlardı Dolayısıyla ticâret batılı merkantilist politika uygulayan ülkelerde görüldüğü gibi kendi başına bir niyet yok bir araç olarak telakki ediliyordu Bu sebeple halkın refahının artırılması gayesiyle ülke içinde piyasalarda muhtemel olduğunca bol kaliteli ve ucuz mal bulundurulmasına çalışılıyordu

Öteki bir ilke devlet gelirlerinin en yüksek düzeye çıkarılması idi Devlet ticâreti keza gelirini ve dolayısıyla fiziksel gücünü ayrıca de genel refaha olan katkıları ile de manevi gücünü artırmanın bir vasıtası gördüğü için kesintisiz himaye ediyordu

Osmanlı'da ticârete bahşedilen önemin göstergelerinden biri de Osmanlı maliyesinin gücünün ticari ve idareli gelirlerden beslenmiş olması idi 1512 yılında yalnız Bursa 'da ipek ticâretinden alınan ve merkezi hazineye giden gümrük geliri 43000 1562 yılında Şam 'a getirilen baharattan alınan gümrük devlete ait ise 110000 düka altın idi 1527 yılında 277 milyon akçe olan merkezi devlet bütçesi içinde yalnız Bursa ve Şam'ın bu iki gümrük vergisi kaleminden aldığı aidat gelirinin 75 milyon akçenin üstünde olması (1 Venedik dükası 50 akçe hesabıyla) yani bütçe gelirlerinin % 27'sini teşkil etmesi ticâretin Osmanlı maliyesindeki ağırlığını göstermektedir

Meslek bölümünün gelişmişliği piyasalar ın genişliğini açıklayan bir kıstastır Gelişmiş bir meslek bölümü mutlaka yoğun bir ticari faaliyeti gerekli kılar Biri diğeriyle paralel bir şekilde gelişir ya da daralır Yapılan bir devlete ait geçitte İstanbul 'da 735 çeşitlilik esnaf birliğinin katılması Osmanlı'da iş bölümünün Batıyla kıyaslanmayacak derecede ne denli geliştiğini gösterir 17 yüzyılda İstanbul'da yaklaşık 1100 esnaf birliğine alt 25000 dükkan bulunuyor ve bu işyerlerinde sanatkâr kalfa ve çırak olarak toplam 80000 birey ortalama ise 34 birey çalışıyordu diğer taraftan Batı dünyasının en büyük şehri olan Paris 'te 1313 yılında sadece 157 çeşit zanaat loncası bulunuyordu

Osmanlının ticârete gösterdiği teveccühün bir başka göstergesi ticari daha alçak inşa yatırımlarıdır Devlet yalnızca tüccarı ve ticâreti himaye etmekle kalmamış zorunlu daha aşağı yapı yatırımlarına da gereken önemi göstermiştir Öncelikle sultanlar elde etmek üzere Osmanlı yöneticileri bu yatırımlara yakın ilgi duymuşlardır Orhan Gâzî Bursa 'yı aldığı vakit birincil yaptığı faaliyetlerden biri Bedesteni inşaa etmesiydi Fâtih İstanbul 'u fethettikten daha sonra 118 büyük dükkandan ve civarda 984 ticârethanesi bulunan bugünkü Kapalıçarşı'yı inşaa etmiştir Balkanlarda Filibe Saraybosna Üsküp ve Selanik gibi Osmanlı şehirlerinin hemen hepsinin büyük bedestenleri var idi Evliya Çelebi Sivas 'ı anlatırken 1000 dükkanlı büyük bir bedesteni olduğundan söz eder Seyyahımız Konya 'da 1900 dükkanın 26 bekar hanının Kayseri 'de iki bedestenin bulunduğunu anlatır Ülkeyi her tarafında saran han mahzen kervansaray kapan ve kapalı çarşılar gibi ticari müesseselerin yanında belirtilmiş aralıklarla kurulan panayırlar sayesinde yoğun bir ticari mübadele hüküm sürüyordu Bir kısmı günümüze intikal eden bir kısmının da kalıntılarına rastladığımız ticâret yolları üstüne kurulu han ve kervansaraylar uzun mesafe ticâretinin gelişmesi maksadıyla inşaa ediliyor ve bu yolların güvenliği de derbentçi adı verilen sanki askeri bir teşkilât tarafından sağlanıyordu

Osmanlı sultanlarının ülkede ticari faaliyetlerin azamileştirilmesi yönünde müracaat ettikleri politikalardan biri de tüccar ve zenaatkarlar zümresini ilk önce İstanbul almak üzere büyük Osmanlı şehir merkezlerine toplamasıdır Fetihden sonradan Bursa 'dan İstanbul'a varlıklı tüccarların gelip yerleşmesi sağlanmış 1477 yılında Kefe 'den 267 varlıklı tüccar ailesi İstanbul'a getirilmiştir Yavuz Kahire ve Tebriz 'den çok sayıda ilim adamı tüccar ve zanaatkarı İstanbul'a getirmiş idi İspanya 'da Katolik taassubundan ve engizisyon zulmünden kaçan Yahudilere kucak açılması da sebepsiz değildir 1535 yılında bu göç sayesinde Selanik ’te Yahudi ailesinin sayısı 8070'i buluyordu Bu sayede Selanik devletin en varlıklı ve hareketli merkezlerinden biri haline gelmiş idi

Devletin coğrafi konumu da bölgesel ve uluslararası ticâretin gelişmesinde manâlı rol oynamıştır Doğu ülkeleri ile Batı ülkeleri arasında bir köprü görevi görüyordu Özellikle Doğudan Batıya giden büyük milletlerarası ticâret yollarının Osmanlı ülkesinden geçmesi ticari mübadele hacmini geniş tutuyordu Osmanlılar bu elverişli coğrafi konumdan en fazla ölçüde faydalanmaya çalışıyorlardı

Selçukluların uyguladıkları serbest ticâret politikalarını Osmanlılar da aynen uygulamışlardır İstanbul milletlerarası bir ticâret merkezi hüviyetine bürünmüş idi Dünyanın her göre buraya mülk geliyor ve aynı yoğunlukta mülk çıkışı yapılıyordu İstanbul bir mide büyük kasaba olduğu dek bir antrepoydu bununla birlikte İstanbul'un yanına İzmir Antalya Alaiye Trabzon Kefe Akkerman ve Selanik gibi kıyı kentlerin yanına Edirne Bursa Halep Şam Erzurum gibi kentler dış ticârete karşın merkezler idiler Evliya Çelebi Trabzon'u anlatırken deniz ve kara aracılığıyla Ozakof Kazakistan Mingrelia Çerkezistan Abaza ve Kırım ile ticâret yapan tüccarlarından söz eder ve bunların şehir sakinleri içerisinde bir zümre teşkil ettiğini belirtir Çalışmalar bir fazla Osmanlı ticâret gemilerinin Mısır Kuzey Afrika Kuzey Karadeniz'de ticari seyahatlere çıktıklarını XVIXVII yüzyıllarda Osmanlı Devleti ’nde Hindistan ve Çin ile ticâret yapan zengin bir tacir sınıfın bulunduğunu göstermektedir

Milletlerarası ticâretin gelişmesinin bir aracı olarak yabancı tüccarlara imtiyazlar tanınıyordu Kapitülasyon adı verilen ayrıcalıkların ardındaki başta ülkeye tanıdık olmayan tüccarı çekme kaygısı yatıyordu Uygulanan kapitülasyon politikası ile üç esas maksat gerçekleşmiş oluyordu Bunlar; ülke üretiminin gereklilik fazlasına istek oluşturmak iç piyasada istek edilen tanıdık olmayan malların girişini sağlamak ve gümrük vergisi edinmek idi Hem Avrupa 'da müttefik ülke sayısının artması ve bu ülkeler aralarında rekabetin oluşturulması gibi bir takım siyasi kazanımlar da elde ediliyordu Kapitülasyonların verilmesinin bir başka yönü de uluslararası yeni ticâret yollarının keşfi ile 16 yüzyılda okyanuslara kayma eğilimine giren Avrupa transit ticâretini Akdeniz'de alıkoyma gibi bir amacı taşımasıdır

Tanıdık Olmayan tüccarlara bilinen ayrıcalıklar yalnızca Osmanlının başvuru ettiği bir yöntem değildi Doğu ve Batı aleminin ara sıra uyguladıkları bir yöntem idi Örneğin Memluklular Fransa tüccarlarına imtiyaz tanımış idi Osmanlılar bunu devam ettirdiler bundan başka Batıda İngiltere ’nin Hansa birliğine yan şehir halkı devletlere tanıdığı imtiyazlar 16 yüzyıl ardına kadar sürmüş idi

Kapitülasyonların ülkenin dış ticâretinde ödemeler bilançosu açıklarına niçin olduğu iç imalatı ve üretimi baltaladığı dış ticâret sahasından Türk tebaanın çekilerek yabancıların ve içerde azınlıkların hakimiyet kazanmalarının özendirme edildiği yönündeki 18 ve 19 yüzyıllara ait gözlemler ve kanaatler erken dönemler için varit değildir Zira Bursa 'da Türk tüccarlar tarafından Mısır İran Venedik ve Fransa ile ticâret yapan büyük firmalar kurulması ve bu alana büyük paraların yatırılmış olması Osmanlıların uluslararası ticârette rol almadıkları iddialarını geçersiz kılmaktadır Yine Kefe 'ye ait ticari istatistikler Türklerin uluslararası ve bölgeler arası ticârette etkili rol aldıklarını göstermektedir Venedik'de bir Türk ticâret merkezinin bulunması ve bu merkezin başlarda sadece Müslüman Türkler ’e tayin edilmesi bir takım İtalyan şehirlerinde iş yapan Türk tüccar ve esnafına rastlanması Ankara ’dan sof ve muhayyeri alıp Dubrovnik ve diğer batı ülkelerine pazarlayan tüccarların bulunması Ankona ’dan (İtalya ’nın Kuzeyi) ithalat yapan Müslüman Osmanlı tüccarlarının görülmesi Hindistanlı tüccarlar ile ortaklık kuran Galata tacirlerinin varlığı Türklerin dış ticârette yalnız yabancılara ve azınlıklara dayanmadığını göstermektedir

Benzer şekilde kapitülasyonların erken dönemlerde iç imal üzerinde negatif etkileri görülmemekte idi İnalcık hoca kapitülasyonlara karşın iç imalat ve üretimin yabancı mallara karşı uzun süre başarıyla rekabet ettiğini ithal malların yünlü bez madenler ve kağıt gibi bir kaç kaleme inhisar ettiğini yıkıcı rekabetin ama Batıda sanayi inkılabı ortaya çıktıktan sonra 19 yüzyılın ortalarına doğru görüldüğünü belirtir

Fiilen iktisadi hayatı etkileyen işsizliği artıran imalatı yavaşlatan ve üretimi düşüren en manâlı unsur kapitülasyonlar değil tanıdık olmayan tüccarların piyasadan çekilmiş olmalarıdır Yabancı tüccarların piyasadan çekilmesinde uluslararası ticâretin yön değiştirmesinin rolü bulunuyordu Ümit Burnu 'nun keşfi ile Doğu ticâreti Hint okyanusu ve Atlantik'e kayıyor Amerika 'nın keşfi ile de bu kıta ile çoğalan oranda ticâret gelişiyordu Dolayısıyla Akdeniz bütün direnmelerine karşın eski önemini zamanla kaybedecektir Bu gelişmeler yalnızca Osmanlıyı etkilemeyecek Ortaçağ boyunca Avrupa 'nın sınai ve ticari merkezi olan İtalya 'yı ve Kuzey Almanya'nın Hansa şehirlerini etkisi altına alacaktı

Osmanlıların Mısır Bağdad Basra ve Aden 'in fethi ve Hint denizine düzenlediği seferler ile dünya ticâret yollarındaki değişmenin YakınDoğu üzerindeki yok edici etkilerini ortadan uyandırmak için uzun süre mücadele ettiğini biliyoruz Transit ticâreti bitmiş Yakındoğuya yöneltmekte başarı sağlanmış ve 16 yüzyılın başında kesintiye uğrayan transit ticâret yüz yılın ortalarından itibaren bitmiş canlandırılmış idi

XV yüzyılda Avrupa 'da ticari faaliyetlerin gerilemesinde Osmanlı fütuhatının İstanbul 'un zabtının Hıristiyan tacirlere gösterilen husumetin menfi etkisi olduğu karayoluyla Hind ve Çin ticâreti yapmanın imkanı kalmadığı bu sebeple bir deniz yolu aranmasına gidilerek Hind deniz yolunun ve Amerika 'nın bulunmasına neden olduğu yönündeki görüşler de gerçeği yansıtmaktan uzaktır Batıda atılan bu fikirlere tekrar batılı bilim adamları karşı çıkmaktadır Avrupa İktisat Tarihi adlı eserin sahibi Herbert Heaton keşiflerden önce Şark mallarının Avrupa'da eksilmediğini ve biber fiyatının da düştüğünü belirtir Konu hakkında Fuad Köprülü uzun mütala ’alar yürüterek iddianın yanlışlığını ortaya koymuştur

Ortaçağ Avrupa ’sına bakıldığında 1348 yılında ortaya çıkan Kara Veba felaketi nüfusun dörtte birini değil etmiş nüfusta azalmanın da etkisiyle üretim ve ticâret hacmi eskisi gibi büyüyememiştir 1453 yılında İstanbul Türklerin eline geçmekle birlikte 1450 ’lerden itibaren Avrupa'da hesaplı toparlanma görülecektir İstanbul'un fethi bir kesintiye sebep olsaydı hesaplı toparlanma yerine düşüş olurdu 15 yüzyılın manâlı bölümünde duraklayan ihracat 1500 lerde 14 yüzyılda ulaştığı en yüksek noktaya erişecektir 1433 yılında Otuz Sene Savaşlarının sona ermesi Fransa 'yı içerde toparlanmaya ve Doğu Akdeniz'de olmak üzere dış ticârete yönelmesine olanak sağlamış 1485 yılında İki Gül Savaşı'nın sona ermesi İngiltere 'ye barıştırma getirmiştir Avrupa'nın hızlanan ticâretinde Portekiz gemilerinin Hindistan'a ulaşmasından önce geniş bir pazar haline gelen Anvers'in yanında Lyon Cenevre Amsterdam Lizbon Londra ve Bristol da bulunuyordu Dolayısıyla deniz keşifleri tek başına bu toparlanmayı izahda yetersizdir ve deniz keşiflerinin etkileri büyük ölçekli olmayacak kadar yavaş olmuştur Zira Afrika Doğu ve yeni Dünya ile yapılan ticâret Avrupa içi ticârete göre sınırlı kalmıştır 18 yüzyılda bile bölgeler arası ticâret Avrupa ürünlerine fazla ağırlıklı bir şekilde dayanmaktadır Esas nahoş zorlama Avrupa'nın içindeki icatlar ve iyileştirmelerden gelmektedir

Osmanlı ticâret politikalarından ithalatın bağımsızlık ihracatın gerektiğinde kısıtlanması durumu akla şu soruyu getiriyor; Osmanlı ödemeler dengesi öyleyse devamlı açık veriyordu Bu sorunun Doğu için kısmen doğruluğu vardır Fransız tarihçi Braudel'in de muhabere ettiği gibi Akdeniz bölgesinin Doğu ile yaptığı ticârette ödeme açığı verdiği ve bu açığı Sudan ve Fas aracılığıyla Afrika'dan sağlanan altın ihracıyla finanse ettiği bilinmektedir Osmanlılar Doğu ile olan ticâretlerinde açık vermemek için dağıtılmış tedbirlere baş vuruyordu Bu tedbirlerden biri Osmanlı ülkesine mal ile gelen tüccarın ülkesine yine mülk ile dönmesi ilkesi idi Bu ilkenin korunmasına uyarı edilmiştir Mühimme defterlerinde Doğu'dan gelen tüccarın bu ilkeye uymayarak para ile dönmek istediği ama buna müsaade edilmediğine dair bol örnekler bulunmaktadır Ama Osmanlının Batı ile olan ticâretlerinde uzun süre açık vermediğini biliyoruz The Levant Company'nin kayıtlarına bakılırsa kumpanyanın ilk yıllarında Osmanlı ile ticârette denge sağlanmış lakin bazan açık verilmiş ve bu açıklar nakdi olarak ödemek zorunda kalınmış idi 17yüzyılın ortalarında durum değiştirilmiş Osmanlı dış ticâret rakamları kumpanya lehine açık vermiştir Ama genel itibariyle 18 yüzyılın ortalarına dek Osmanlı dış ticâreti fazla vermeye devam etmiştir

Hatta Osmanlı sanayisine bakılırsa 18 yüzyılın sonuna gelinceye değin iç pazar ihtiyacının ötesinde yabancı ülkelere ihracat yapabilecek derecede idi Mesela bu tarihte ülkenin ihtiyaç duyduğu esas pamuklu ve ipek mamulat kendi üretimiyle tedarik edildiği gibi bu maddelerden bir hayli ihracat da yapılıyordu Bu konuda Fransa ile Osmanlı dış ticâret rakamları bizi aydınlatmaktadır Masson'a tarafından 1788 yılında Fransa Osmanlı'dan 23 milyon livre kıymetinde pamuklu bez pek ağır gümrük vergilerine rağmen 1789'da 187000 livreye ulaşan ipekli mensucat ithal etmiştir Aynı yıllarda Osmanlı'ya ihraç edilen pamuklu bezin kıymeti senede 42000 livreyi aşmamıştır

Osmanlının değiştirmeye çalıştığı bir uzun dönemli trendden (eğilim) söz etmek gerekir Osmanlının kuruluş yılları bu trendin Müslüman Yakın Doğu ile Batı aralarında oluşmaya başladığı döneme tekabül eder 13 ve 14 yüzyıllarda mübadelenin yapısında mal bileşimi ve vasıtalarında ortaya çıkan değişme belirgin bir şekilde görülür Hatta bu değiştirme 12 Yüzyı la kadar indirilebilir

Avrupa bu döneme dek İslâm dünyasının talep edebileceği fazla az şeye sahipti Avrupa'nın Doğu'ya ihracatı esir ve kıymetli madenlerden ibaretti Doğu Akdeniz ise Avrupa'nın yüksek sınıflarının talep ettiği mamul malları ihraç ediyordu Batı dünyasının Müslüman Yakındoğu'dan ve diğer Doğu dünyasından iktibas ettiği teknoloji ve organizasyon şekilleri doğru bu inşa değişime uğrar Daha önce tutsak kereste demir vb çiğ maddeler karşılığında Yakındoğu'dan satın aldığı madeni eşya tekstil cam sabun kağıt gibi sınai malları artık kendisi imal etmeye ve Yakındoğu'ya satmaya karşılığında hammadde almaya başlar Avrupa artık satış için yeni mallara sahipti Batı'nın ihracatı zamanla bitmiş veya mamul mallardan ibaret olmaya başlarken İslâm dünyası Avrupa'ya ipek ve baharat yanında Anadolu 'dan çiğ şap ile Kuzey Afrika 'dan çiğ yün ve hububat sağlıyordu

Sektörel ve bölgesel farklılıklar görülse de uzun süreden beri devam eden bu değiştirme trendi Osmanlı Devleti ’nin doğduğu yıllarda epeyce netleşmiş idi Osmanlı kendisini böyle bir trendin içinde buldu Osmanlılar bu trendi dingin bir şekilde kabul etme yerine başkalaşmak için mücadele ettiler ve tedrici bir surette değiştirmeye başladılar Rumeli ve Anadolu 'da açık pazar politikalarına son vererek daha etkin ve korumacı bir politika izlediler Bizans 'dan alınan bölgelerde İtalyanLatin nüfuzunu kırdılar imtiyazlarını ortadan kaldırdılar Galata ve Kefe 'de Ceneviz hâkimiyetine son verdiler Karadeniz'i açık pazar olmaktan çıkararak Osmanlı iç pazarı haline getirdiler İthal edilen mallarda aidat yükü artırılan mallar açık havada serbestiyi bozmadılar iç pazar ihtiyacı karşılanmadan ihracata izin vermediler Bu şart yerli sanayiin gelişimine hammadde bolluğu meydana getirerek katkıda bulunmuştur Dış ticârette vergilendirmede Müslüman tebaa lehine düzenlemelere gidilerek yabancılara % 57 yerli gayri müslimlere %34 Müslümanlara ise %23 gibi düşük gümrük tarifeleri uygulanmıştır

Osmanlılar Batı ile Doğu arasında oluşan bu trendi başkalaşmak için çaba göstermelerine rağmen buna muvaffak olamadılar 18 yüzyılın ortalarına kadar meydana gelen değişmeler karşısında boyun eğmez Osmanlı sonradan Batıdaki süratli gelişmelere karşısında direnci zayıflamış oysa Batı'nın sömürgeleştirme ve sömürge tipi ticâret politikalarına alet olmamıştır1 *
 
Üst Alt