Son Konu

müslüman olan ortodoks kızın hikayesi

bilgiliadam

Yeni Üye
Katılım
16 Ağu 2017
Mesajlar
1,516,397
Tepkime
29
Puanları
48
Credits
-6
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
müslüman olan ortodoks kızın hikayesi Dünyadaki en büyük felaket hangisidir? En acıklı biten hayatı kim yaşadı yeryüzünde? Kim ne derse desin kendimce en büyük trajediyi Tolstoy yaşadı Ne dokunaklı sondur onunkisi, ne değin yürek parçalayıcı Üçbeş satırla tanıtıldığı cümlelerde genelde şunlar sıralıdır “Tolstoy’un kendisini tanıma ve Allah’a varmak çabası tüm bir ömrüne tekabül eder Ömrü baştan başa anlaşılamamıştır Onu anlamayanlar güruhuna karısı ve en yakınları da dahildir Ömrü her tarafında bir arayışın pençesinde kıvranmış bu adam sonunda 82 yaşında iken yağışlı bir gecede evden kaçtı ve yolda hastalandı 7 Kasım 1910’da mütevazı bir tren istasyonunda yolculuğunun ilk durağı olan İstanbul’a yol almak üzereyken hayata gözlerini yumdu Nereye gidiyordu Sultanahmet’e mi, Eyüpsultan’a mı? İçindeki boşluktan mı kaçıyordu? Yoksa en pak tevhid inancının parlattığı alınların indiği bir secde menzilinde aradığı Rab ile buluşmaya mı gidiyordu? Ah ne yürek parçalayıcı bir sondur onunkisi “Tatmayan bilmez demişler, o talihsiz dâhîyi ancak ben bilirim El Altından vaftiz edildim İnancı güçlü olmayan bir baba ile sade bir Ortodoks annenin çocuğu olarak Ukrayna’da dünyaya geldim Babam beni köy kilisesinde gizli gizli vaftiz etmiş Komünizmin bütün yasaklarına rağmen annemden gelen “tek tanrı inanışı ile büyüdüm Paskalyayı seviyordum Elimden geldikçe paskalyadan evvelindeki kırk gün süren perhizi (oruç) tutmaya çalışıyordum Paskalyadan önceki “Temiz Perşembeyi ailecek heyecan içinde beklerdik “Ben kimim, neciyim, nereden geldim? bunların bir anlamı yoktu benim için o zamanlar Yalnızca iyi bir üniversite okumak suretiyle iyi bir geleceğe hazırlanmak vardı, o kadar Epeyce aydınlık bir öğrencilikten sonra ülkenin en iyi üniversitesinde öğrenim dili İngilizce olan işletme fakültesini okudum Yirmi yaşına gelinceye dek yaşam epeyce güzel geçmişti Bundan Böyle cevapsız soruların cenderesine düşmüştüm Bir çekirge sürüsü gibi binlerce soru üşüştü beynime Tanrı, İsa, insan, dünya, hayat, ölüm, cennet cehennem ölümsüzlük Rastlantı, tabiat, hayat, vefat Daha Sonra sefalet, ölümsüz sefalet Tüm bu düşünceler bir sülük olup beyin zarımı emiyor; fakat ben onlara bir yanıt bulamıyordum Kendimi karanlık bir odada yapayalnız hissediyordum Kurtulmak için ne süre bir atak yapsam her seferinde dipsiz bir boşluğa yuvarlanıyordum Ve bu boşluktan helezonlar çize çize düşüyordum Ne bir ışık vardı ne de tutunacağım bir dal Hepsinden beteri ruhumun çığlıklarını hiçbir kulağa işittiremiyordum (Ama o çığlıkları duysalardı aslanların, ödleri kopardı) Etrafımdaki hiç kimse beni anlamıyordu Dolayısıyla destek edemiyorlardı Bu bir yanlamasına “gençsin başarılısın ye, iç, gezdolaş, bırak kendini bu dek yıpratmayı deyip kızıyorlardı Yarı bunları istemiyormuşum gibi Hayatı bana zehir eden düşüncelerden kurtulmak için us oyunlarından, deli saçmalıklarına varıncaya dek her yolu denememişim yarı Olmuyordu lakin, olmuyordu işte Yaptığım her şey bir pansumandan öteye geçmiyordu O zamanlar benim için en mesut anlar, düşünmemeyi becerebildiğim anlardı Bu anlar geçtiğinde ise geriye doğru yine aylaklık yeniden karanlık ve yine sop soğuk bir yalnızlık kalıyordu Halsiz gündüzleri ve uykusuz geceleriyle bütün beş sene bu azabın kucağında çırpındım durdum Hastahane hastahane dolaşmalar psikologdan psikologa koşmalar Ama bir sonuç yoktu Tüm bu girdapta tek tesellim anneciğimden aldığım inancımdı Acılar da sevinçler de Tanrı’dandı Uykusuz gecelerim her tarafında beni bu durumdan kurtarması için defalarca O’na yalvardım durdum Sonunda çareyi başka bir ülkeye gitmekte bulacağıma inanarak evimden ayrıldım Daha açık konuşmak gerekirse içine düştüğüm karanlıktan kaçtım Tolstoy gibi Karanlık benim içimdeymiş Yüksek lisans yerine getirmek üzere girdiğim imtihanı kazandım ve Avusturya’nın yolunu tuttum Yeni bir ülke, yeni bir çevre ve yeni ırk Karanlık odanın Ukrayna’da kalacağını zannediyordum Lakin olmadı Bu bir yandan, karanlık odam bütün Avusturya’yı içine alacak kadar büyüdü Derhal anlıyorum oysa karanlık benim içimdeymiş Bu şekilde değil Avusturya’ya, güneşe bile gitseydim bir tek ışık devşiremezdim Güneşte bile karanlığa gömülü kalmak ne korkunç, ne tuhaf Bu hal içerisinde kalabalıklar arasında yalnız, ampuller altında ışıksız ömrümü geçiriyordum Yeryüzünde ‘Bütün anlamıyla yalnızlığı yalnızca biri yaşamıştır’ dense; çekinmeden ‘o benim’ derim Sahiden böylece çok arkadaşım vardı Fakat bakımlı gününde yanında olmadıktan sonra sebebi ne olursa olsun bunaldığın anlarda başını yaslayacağın bir omuz olmadıktan sonradan insan binlerin milyonların içinde kimsesiz kalıyor Bu anlamda bütün anlamıyla yalnızdım Yapayalnız Günler geçiyordu, hiç kimse olmuyordu yanımda Ne bir arkadaş ne bir telefon ne de bir mektup Bir ben vardım bundan başka boşluk Bir ben bir de yalnızlık Dua et çocuğum Dıştan bakıldığında okuluna giden, derslerinde başarılı geleceği aydınlık biri olarak görülüyordum Ama içimdeki fırtınalardan kimsenin haberi yoktu Kendimi oyalamazsam delirebilirim düşüncesiyle kitaplara sarıldım Coelho, Tolstoy, Turgenyev’i okuyor, Ahmatova’nın şiirlerini ezberliyordum Sonra, kendim bir şeyler yazıyor, dil öğreniyordum… Fazla ciddi bir şekilde İncil okuyor, Tanrı’ya, O’na olan sevgimi kuvvetlendirmesi ve beni doğru yola iletmesi için yalvarıyordum Yalnızlığımı paylaşmak üzere internetteki Ortodoks sitelerine üye oldum, yazıcım durmadan İncil’den hikayeler yazıyordu Bir papazla yazışıyordum bir de dinî eserler basan bir basımevi sahibiyle Bilgilerimi güçlendirmek, beynimi kemiren sorularıma cevap bulmak ve içimi saran yalnızlıktan kurtulmak için bu sitelerin sohbet odalarına giriyor, insanlarla sohbet ediyordum Fakat bu dinî sohbet odalarında da diğer internet ortamlarındaki tiksindirici konuşmalar bu teşebbüsümden beni derhal vazgeçirdi Beynimi kemiren sorularımın cevaplarını bulmak niyetiyle kiliseye gidiyor, papazlarla konuşuyordum Ama umumiyetle bütün sorularımı, bilhassa Tanrı ile alakalı olanlarını kibarca geri çeviriyor ve sadece, “Dua et, çocuğum! diyorlardı Ben de dua ediyordum Ama İsa’ya değil, Tanrıya Ve anlamadığım, neden insanların İsa’ya dua ettikleriydi Dünyayı da İsa’yı da yaratan Tanrı’ydı Hal böyleyken niçin sadece Tanrı’ya dua edilmiyordu? Ben de istasyondaydım Ne kitaplarda ne Ortodoks sitelerinin sohbet odalarında ne de kilisede tam olarak aradığımı bulamamıştım Ve bir gün bir istasyondaydım, Tolstoy gibi O karanlık odadan nasıl kurtulacağımı bilememenin acziyle, çaresiz böylece kendi halimde bekliyordum Gözlerim yararsız bakışlarla istasyonu tararken benim yaşlarımda bir kıza ilişti Başında beyaz bir eşarp, üstünde de yine beyaz bazı vardı omuzunda bir notebook “Ne kadar şık ve ne dek da kibar! diye geçirdim içimden O lahza ne olduysa birdenbire bana döndü, göz göze geldik Simasında nasıl bir parlaklık vardı öyle Gözlerinde nasıl bir aydınlık Gencecik yaşına rağmen tüm muammaları çözmüş bir bilgenin dinginliği vardı yüzünde Telaşsız, kendinden emin, duruşu mütevazı, bakışları sevgi doluydu Ya dudağındaki tatlı tebessüm Tasvir edemem Hayran hayran öylece seyrettim Utanmasam yanına gidecek tanışacaktım Ve yalvaracaktım ona “Tanrı aşkına bu huzurlu tavrından bana da azıcık ver Gözlerindeki aydınlıktan da, dudağındaki tebessümden de ne olur! ne olur! diyecektim Ama biraz sonradan bir tren geldi ve onu alıp götürdü Onun gibi olmak istedim o an Beyazlar içindeki o zarafet, o dinginlik beni çarpmıştı Yeni dostlarım Benim dostlarım Ruhumda kıvılcımlar saçıp kaybolan o örtülü kızdan sonra onun gibi örtünen kızlardan üniversitede oldukça dost edindim Beni Ramazan ayında bir iftara çağırdılar Gittim Onlardaki Tanrı’ya olan adaleli iman ve O’na (cc) olan arkadaş canlısı ibadetleri çok hoşuma gitmişti Çünkü ben Tanrı’yı fazla seviyordum Onların yanında kendimi yabancı hissetmiyordum Bu bir yandan, onların yanındayken fazla sevdiğim Tanrı’ya birazcık daha yakınlaştığımı hissediyordum Bana hiç mesafe koymadılar Kendilerinden biriymişim gibi davrandılar Hıristiyanlığımdan dolayı ayıplayıcı tek bir bakışa bile maruz kalmadım Çevremdeki Müslüman kızlarda da erkeklerde de koşul böyleydi Onlarla oturup konuşuyorduk Bu konuşmalarda bana ille “Müslüman ol! telkiniyle karşılaşmadım “Bizde böyle, sizde nasıl? ifadesi sohbetlerimizin kilit cümlesiydi çoğu vakit Yalnızca bana bir şeyler anlatmakla kalmıyorlardı Benden, tuttuğum perhizin (orucun) önemini, dualarımızın ve ikonalarımızın anlamını da soruyorlardı Ben de bildiğim kadarıyla anlatıyordum Onların yanında pek huzurluydum fakat anlatamam Gerçi karanlık odama henüz ışık süzmüyordu; lakin olsun, en azından bundan böyle yalnız değildim Bundan Böyle dostlarım vardı yeni dostlarım Gerçek dostlarım Allah birdir müteaddit olamaz Yeni dostlarımla yaptığım sohbetler yepyeni ufuklar açıyordu önümde “Dünyadaki bütün güller aynıdır Bütün elmalar, arılar, ahali aynıdır Yani aynı fabrikanın malıdırlar, benzer tezgahta dokunmuşlar Yani yaratanları bir ve tek O da Allah’tır ve Allah birdir, müteaddit olamaz İslam dininin Tanrı, iman ve peygamberler hakkında söylediklerinin hepsini kabul ediyordum Kur’an’ın İsa (birli) hakkındaki ayetleri beni yaklaşık olarak çarpmıştı Meryem (ranha) adına bir surenin var olması da beni çok etkilemişti Zira İncil’de bile Meryem namına bir sure yoktu Bunun yanına Kur’lahza’ın Türkiye’de de Endonezya’da da aynı olduğunu, bu insanların aynı anda ibadet edebildiklerini öğrendiğimde de çok şaşırmıştım “Tanrım bana bir ışık ver! Paskalyaya kırk gün kaldığında yani biz Ortodokslar için oruç günleri başladığında bu sefer bütün ciddiyetimle onu tutmaya çalıştım Maksadım kendisini ne dek çok sevdiğimi Tanrı’ya göstermek ve kanıt etmekti giderken beni dürüst yola iletmesi için geceler boyu O’na dua ediyordum Yeni dostlarımın bana anlattıklarını uzun uzun düşünüyor, söylediklerinin reel olup olamayacağına ulaşmaya çalışıyordum Beynim düşüncelerin arenasına dönmüştü Fikirler kafamda çarpışırken bir neticeye varamamanın ıstırabıyla kıvranıp duruyordum Bu minval üzere oruç tutuyor, ağlıyor ağlıyor ve bana bir ışık göstermesi için dua ediyordum Sonunda fazla önemli bir şeyi anladım: Bir tek Yaradan yarattı bu kainatı Bizi de o yarattı Bu dünyayı bizim için O donattı O bizim sahibimizdir O’na ulaşacak bir yol bulmak da bizim vazifemizdir Evet bunu anlamıştım; ama Tanrı’ya dışarı giden yol hangisidir? Bugüne dek devam ede geldiğim inancım mı yahut İslam mı? Ah yeniden ağrı, tekrar gözyaşı, tekrar ıstırap ıstırap Gerisinde dua dua Tanrım bana bir ışık ver Tanrım beni sevdiğin yola ilet İslam’ın az daha her şeyini kabul ediyordum fakat ben bir Hıristiyan’dım Hatta bazen “Tanrım niçin beni bir Müslüman olarak yaratmadın? diye söylenirdim Bir gün internetten “chatleştiğim bir kadına bunu sordum O da bana bir mesaj yolladı Ve İbrahim gibi Ve İsa ve Üzeyir gibi Ve Musa ve Harun gibi Mesajı okudum Okuduklarıma inanamadım Yeniden okudum, sonra bir daha, ardından bir daha Yerimde duramaz olmuştum Her zerrem heyecandan titriyordu Avazımın çıktığı dek haykırmak istiyordum Odanın içinde birkaç tur attıktan sonra tekrar masaya oturdum ve mesajı yeniden okudum Mesaj Hz Muhammet’in bir sözüyle başlıyordu: “Her doğan çocuk İslam fıtratı üzerine doğar Daha Sonra ebeveynleri tarafında Yahudi ve Hıristiyan yapılır Çağırmak ki Tanrı’ya serzenişim boşunaymış Çağrıda Bulunmak Tanrı beni Müslüman olarak yaratmış Bana bu maili atan hanımefendi “Kitabı Mukaddes’e tarafından Hz İsa’nın son on iki saatini anlatan Tutku filmini seyrettiğini söyleyerek şunu yazmıştı: “Film, Hz İsa’nın orijinal dili olan Aramca ile seslendirilmişti Ve filmde ‘İsâ Tanrı’ya Allah diye hitap ediyordu Yani Müslümanların hitabı gibi Müslümanlıkla Hıristiyanlık arasındaki tek benzerlik bu da yok En önemlilerini senin için yolluyorum Namaz: “Müslümanların nasıl namaz kıldığını görmüşsündür Ayakta durur Kur’an okuruz, daha sonra rükua gider kalkarız, sonradan yüzüstü kapanıp secde yaparız Kitabı Mukaddes’i dinle: Mezmurlar 95muslumanolanortodokskizinhikayesi5c5451fd60057gifalt :6: 6 :6: Gelin secde kılalım ve rüku’a varalım; bizi yaratan Rabbin önünde diz çökelim! Sayılar 16:2022: …Ve Musa ve Harun yüzleri üstüne yere kapandılar… Tekvin 17:3: Ve İbrahim (as) yüzüstü yere kapandı… Çıkış 34:8: Ve Musa (as) paldır küldür rükua gitti ve ibadet etti Nehemya 8muslumanolanortodokskizinhikayesi5c5451fd60057gifalt :6: 6 :6: Ve Üzeyr (birli) büyük Rabbi takdis etti Ve tüm kavim ellerini kaldırarak amin amin diye cevap verdiler Ve rükua gittiler, secdeye kapanarak Rabblerine ibadet ettiler Matta 26:39: İsâ (as) yere kapanıp… dua etti… Matta 17muslumanolanortodokskizinhikayesi5c5451fd60057gifalt :6: 6 :6: Ve havariler yüzleri üzerine yere kapandılar… Netice: İslâm Hz Muhammed (birli) ile başlamış bir din değildir İslâm Hz Adem (as) ile başlayıp Nuh (birli), İbrahim (as), Musa (as) ve İsâ (birli) gibi büyük resullerle devamlı ve Hz Muhammed (birli) ile kendisine son nokta konulan bir dindir İslâm yeni bir din değil, bilakis bu peygamberlerin geleneğini canlı tutan Allah’ın birincil ve tek ve son dinidir Kitabı Mukaddes’te öteki peygamberler ve kavimler için anlatıldığı gibi bugün ibadet etmeden önce su ile temizlenen kimlerdir? Müslümanlar! Bugün hâlâ daha başını öne eğip yüzünü yere sürterek namaz kılan ve ellerini kaldırarak dua eden kimlerdir? Müslümanlar! Bugün kendisini örterek ibadet eden ve kapanarak haram nazarlardan kendisini koruyan kimdir? Müslüman kadınlar! Öyle ise bugün diğer peygamberlerin izinden dışarı giden ve hâliyle Kitabı Mukaddes’in de tahrif olmamış aksamını başvuru formu eden kimdir? Müslümanlar! Çağrıda Bulunmak bir Hıristiyan Müslüman olsa dinini terk etmiş olmuyor, bilâkis kendi kitabında anlatıldığı üzere kulluk dairesine girmiş oluyor Size naklettiğim onlarca Kitabı Mukaddes ayetinden sonradan Kur’lahza’dan bir ayetle yazıma son veriyorum “İlahımız ve İlahınız birdir ve biz O’na Müslümanlar olarak teslim olmuşuzdur’’ Bu mesajı kaç kere okudum hatırlamıyorum Kalbim göğüs kafesini kıracak gibi atıyordu Gözyaşlarıma mani olamıyordum Sonunda yazının son cümlesini içimden gele gele söyledim “İlahımız ve ilahınız birdir Evet, evet “İlahımız ve ilahınız birdir Ve ben de bundan böyle bu dakikadan itibaren Müslüman olarak O’na teslim oluyorum “Teşekkür Ederim Tanrım Teşekkürler tan Allah’ım! Allah’ım! Allah’ım! Bismillah Müslüman olduktan sonradan serin meltemler esmeye başladı yıllarca kavrulmuş yüreğimde Artık tek bir anı bile boşa harcamak istemiyordum O gün öğlen vakti ilk namazımı kıldım Sadece bismillah demesini biliyordum Hakiki dostlarımın yaptığı gibi ellerimi omuz hizasında kaldırdım ve “bismillah dedim Tarifsiz bir hal sardı aniden beni ellerimi kalbimin üzerinde birleştirir birleştirmez gözlerimden yaşlar süzüldü Anlatamayacağım duygular içerisinde bildiğim tek şeyi tekrarlayıp durdum Bismillah bismillah bismillah ne mükemmel bir şeydi Allah’ım Bismillah dedikçe önceki düşüşlerime inat helezonlar çize çize yükseliyordum güya bir hayli durduktan sonradan bismillah deyip rukuya vardım Bismillah bismillah bismillah Doğruldum bismillah Sonunda yıllardan beri dolaştığım çöllerde kavrulmuş dudaklarım suya erdi Damarlarımı kurutan beyabanın içinde bir vaha gibi az daha kendimi secdeye attım bismillah Ve bismillahbismillahAllah, Allah Bismillah Yıllarca aradığım senmişsin Uyumayan gecelerde andığım senmişsin Daha neler söyledim, neler hissettim anlatmam mümkün yok Dillerin dönmediği, kelimelerin iflas ettiği yerler eksik yok ki Tüm hissettiklerimden öte bir şey vardı ama nasıl söylesem, nasıl söylesem bilmem fakat kalbimin derinliklerinde Allah’ın hoşnut olduğunu hissediyordum Gerçekten bu değin cümleyi boşu boşuna yazdım Söylenecek en güzel şey boyunca yalnızca bismillah ile kılınan o ilk namaz, anlatılmaz Ve ışıklar aktı karanlık odama Tarifler üstü bir hal ile kılınan o namazdan sonradan kitaplara sarıldım Geceler boyu okudum, okudum İslamiyet’i öğrendikçe bütün sorularıma yanıt buluyor, Hz Muhammed’i tanıdıkça da Allah’a yaklaştığımı hissediyordum Hayat, dünya, ahiret ve insanla alakalı ne varsa kafamda yerli yerine oturmuştu Hayatıma bir mana gelirken içimin dağlarına güneş doğmuştu Duvarları yıkılmıştı karanlık odamın Bundan Böyle ne beni hapseden duvarları vardı ne de bunaltan karanlığı Güneş Işık İslamiyet’le gelen ışık beni böylece etkiledi oysa kendime ikinci bir ad verdim: “solnyeçnıy luç, yani güneş ışığı Şu Anda keşke güneş ışığı olsaydım diye düşünüyorum İslam güneşinin ışıkları olarak karanlığın kuytularında önceden benim gibi kıvranıp duran insanların âlemine aksaydım Aileme henüz kararımı açıklamadım Bunun için yerinde zamanı bekliyorum Ve onlar için aralıksız dua ediyorum Halen milletlerarası işletmecilik ve idare üzerine master yapmaya devam ediyorum Bir yana da bir Amerikan şirketinde proje müdürü olarak çalışıyorum Ama hayalimi tüm ailemle aynı anda secdeye gelmek süslüyor Ben, annem, kardeşim ve babam Başımızı secdeye mıhlamış yalnızca bismillah, bismillah deyişlerimizi hayal ediyorum Ve birincil namazımda kalbimin derinliklerinde hissettiğim duyguları bir defa daha yaşamayı umuyorum Rabbimin bana tebessüm ettiğini bir daha hissetmek istiyorum  
 
Üst Alt