iltasyazilim
Yeni Üye
Atatürk'ün okumaya verdiği yük ile ilgili sözler
Atatürk bilimin insan yaşamındaki manâlı yerini Özgür Savaşımızın sona ermesi sıralarından başlayarak derhal her vesile ile tekrarlamış, vurgulamıştır 22 Ekim 1922 ’de Bursa ’da yaptığı bir konuşmada, Atatürk, Türkçe'si biraz sadeleştirilmiş şekliyle şöyle demiştir : Yurdumuzun en bayındır, en gözalıcı, en hoş yerlerini üç buçuk yıl benekli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı mağlup eden zaferin sırrı nedir? Orduların sevk ve idaresinde bilim ve fen ilkelerinin kılavuz edinilmesindedir Milletimizin siyasi ve içtimai hayatı ile ulusumuzun düşünümsel eğitiminde de yol göstericimiz bilim ve fen olacaktır Türk milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiiri ile edebiyatı okul sayesinde ve okulun vereceği bilim ve fen bir uçtan bir uca bütün doğaüstü incelikleri ve güzellikleriyle oluşup gelişecektir
Aynı yılın 27 Ekim günü de, yeniden Bursa ’da, Atatürk şunları söylüyor : Hiçbir mantıki kanıta dayanmaksızın birtakım geleneklere ve inançlara emrindeki kalmakta ısrar eden milletlerin gelişmesi çok güç olur ve belki de hiç gerçekleşmez Gelişim yolunda bağları koparamayan ve engelleri aşamayan uluslar mantıklı düşen ve gereksemelere but uydurabilen bir zihniyetle hayata bakamazlar Bunlar engin hayat felsefelerine sahip başka milletlerin egemenliği altına girip onların tutsağı olmaktan kurtulamazlar
30 Ağustos 1924 günü Atatürk Dumlupınar ’da yaptığı konuşmada da şöyle diyor :
Yaşamanın şartı medenilik yolunda yürümek ve başarıya ulaşmaktır Bu yol üzerinde ilerlemeyi değil de geriye doğru bağlılığı benimseyenler, böyle bir cehalet ve gaflette bulunanlar, evrensel uygarlığın coşup gelen seli aşağıda bir gün boğulmaya mahkumdurlar
Yine benzer konuşmasında Atatürk şunları söylüyor : Uygarlığın yeni buluşlarının ve fennin harikalarının cihanı değişmeden değişmeye sürükleyip durduğu bir devirde yüzyılların eskittiği köhne zihniyetlerle, geçmişe kölecesine özveriyle varlığımızı sürdürmemiz muhtemel değildir
Atatürk ’ün “hayatta en hakiki mürşit ilimdir kısaltılmış şekliyle yaygınca tanıdık sözünün tam metni ise aynen şöyledir :
Dünyada her şey için, maddiyat için, manevi olarak için, muvaffakiyet için, en hakiki mürşit ilimdir, fendir; ilim ve fennin haricinde mürşit seslenmek gaflettir, cehalettir, dalalettir Yalnız, ilim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının tekamülünü idrak etmek ve terakkiyatını vaktinde takip eylemek şarttır
Bilindiği üzere “ilim sözcüğünün anlamı, mana kapsamı, gayet geniştir Hatta aslı Arapça olan bu sözcüğün, Osmanlıca ’daki kullanışıyla, günümüzde artık yaygınlaşmış olan bilim sözcüğünden daha geniş anlamlı olduğunu söyleyebiliriz Fen, ise temel bilimler, yani matematik, gökbilim, fizik, kimya, ve tabiî bilimler anlamına kazanç Liselerimize ilişkin olarak “fen kolu ve üniversitelerimize ilişkin olarak “fen fakültesi terimlerimiz bunu açık açık gösteriyor Çağırmak fakat kılavuzluğunda yürünmesini Atatürk ’ün öğütlediği bilim şümullü ve geniş detaylı bir bilimdir Topluma ve insana ilişkin her türlü dizgeli data ve bilimsel çalışmayı kapsamak durumundadır Fakat, ayrıca, bilimler arasında temel bilimlere, matematiğe ve doğaya ilişkin bilimlere, burada özellikle muhabere edilmektedir
Bilimin insan yaşamındaki en reel yol gösterici olduğuna dikkatimizi çektiğine tarafından, aramak ama Atatürk bilimden başka reel yol göstericilerimizin de bulunduğunu kabul etmiş olmaktadır Ancak, bu cümlesinin anında peşinde, bilim ile fennin açık havada mürşit aramanın, bunları dışta bırakan kılavuzlar arkasında yürümenin, dünyadan habersizlik, bilgisizlik, ve sapıklık aramak olacağını vurgulayarak ifade etmektedir
Aramak oluyor fakat, Atatürk, burada bilim açık havada kılavuzlarımız olsa da, bunların bilimle bağdaşabilen, bilim anlayışına zıt düşmeyen, yol göstericiler olmaları gerektiğine muhakkak bir dille göze çarpan etmek ihtiyacını duymuştur Diğer bir ifade ile, Atatürk, en ilk olarak kesinlikle bilim ulaşmak şartıyla, öteki birtakım reel kılavuzlarımızın da bulunduğunu, ama bunların bilim usul ve kurallarından pay alabilen ve bilim dek olmasa da, gerçi aşağı yukarı dizgilileşmiş, özgünleşmiş durumda bulunan bilgi ve gözlemlerimiz olduğuna, yahut da bunların, mesela aklımız ve tecrübelerimiz gibi, bilimi yaratıcı temel öğeler arasında yer almaları gerektiğine isabetle parmak basmış oluyor
İcraât, eylem, defalarca bir karara ulaşmayı gerektirir Toplumun değişik sorunlarına ilişkin olarak, idareci ve işadamının, ister istemez, muhakkak evrelerde ve zaman zaman, tatmin edici bilgiye sahip olmaksızın da kendine bir tavır yolu, eylem doğrultusu belirlemesi, yeğlemesi gerekir böylece, bilimin fakat güçsüz ışıklarından pay alabilen çeşitli alanlarda ve konularda aklımızdan, sağduyumuzdan ve ulus anlayışının bize göstereceği yollardan davranmak zorunluluğu vardır Ancak, bunlar, bilimsel sınamalarla değerlendirilebilecek mahiyette veya nitelikte olmadıkları vakit bile, detaylar bilgisinden ve bilimsel düşence ve zihniyet örneklerinden esinlendikleri ya da bunların yardımına dayandıklarıoranda, bize daha yararlı olabilirler Demek ama fiilen, başka reel kılavuzlarımızda bulunmasına rağmen, gerçi bilim tek reel kılavuzumuz, en reel yol göstericimiz olmuş oluyor
Büyük Atatürk Türk ulusu için gerek maddi ve gerekse dinsel, yani manevi alanlarda hür, seçkinlik ve fayda karşılamak ve Türk milletini yüceltmek yolunda dağıtılmış doğrultularda çaplı bir takım süreçleri harekete getirmiş, hepimizin iyi bildiğimiz kalburüstü devrimlerini yapmak için azimli girişimlerde bulunmuştur Atatürk bu ihtilal ve reformlarında defalarca aklın kılavuzluğu aşağıda ve geçmişte ama uzun tecrübelere, tarihsel yaşantılarımıza dayanan sağlam veri ışığında yürünmesi esas ilkesini daima için etkin ölçüde başatlı tutmaya özen göstermiştir
Bir yanlamasına da, yüce önderimiz, temelsiz ve bâtıl düşünce ve inançlarla, muska, efsun ve üfürükçülük gibi ilkel ve çağdışı tavır ve uygulamalarla dizgeli ve yoğun bir mücadeleye girişmiş, hem, üniversite inkılâbı veya reformu ile yüksek öğretim kurumlarımızda bilimsel araştırmayı canlı bir süreç durumuna yükseltme tutumunun benimsenip edimselleşmesine doğru yakın tarihimizdeki en etkin adımın atılmasında önayak olmuş, bu nedenle de yurdumuzda bilimin ve bilim zihniyetinin zafer yollarını açmıştır
Yukarıda aktarılan sözlerinin, kendisinden yapılan alıntıların, hepsinde Atatürk ’ün bilim ile uygarlık aralarında yakın ilişki kurduğuna ve her ikisini de devingen yönleriyle vurgulamaya özen gösterdiğine şahitlik ediliyor Batılılaşma teşebbüsümüzde en büyük güçlüğü doğuran bir sorun, misal alınmış olan Batının büyük devingenliği, kendi kendini geride bırakma vasfı idi Atatürk uygarlığın temeline bilimi koymakta ve Batı uygarlığının dinamizmini, esas itibariyle bilimden ve bilimin sınırsız gelişme yeteneğinden aldığına inanmaktadır *
Atatürk bilimin insan yaşamındaki manâlı yerini Özgür Savaşımızın sona ermesi sıralarından başlayarak derhal her vesile ile tekrarlamış, vurgulamıştır 22 Ekim 1922 ’de Bursa ’da yaptığı bir konuşmada, Atatürk, Türkçe'si biraz sadeleştirilmiş şekliyle şöyle demiştir : Yurdumuzun en bayındır, en gözalıcı, en hoş yerlerini üç buçuk yıl benekli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı mağlup eden zaferin sırrı nedir? Orduların sevk ve idaresinde bilim ve fen ilkelerinin kılavuz edinilmesindedir Milletimizin siyasi ve içtimai hayatı ile ulusumuzun düşünümsel eğitiminde de yol göstericimiz bilim ve fen olacaktır Türk milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiiri ile edebiyatı okul sayesinde ve okulun vereceği bilim ve fen bir uçtan bir uca bütün doğaüstü incelikleri ve güzellikleriyle oluşup gelişecektir
Aynı yılın 27 Ekim günü de, yeniden Bursa ’da, Atatürk şunları söylüyor : Hiçbir mantıki kanıta dayanmaksızın birtakım geleneklere ve inançlara emrindeki kalmakta ısrar eden milletlerin gelişmesi çok güç olur ve belki de hiç gerçekleşmez Gelişim yolunda bağları koparamayan ve engelleri aşamayan uluslar mantıklı düşen ve gereksemelere but uydurabilen bir zihniyetle hayata bakamazlar Bunlar engin hayat felsefelerine sahip başka milletlerin egemenliği altına girip onların tutsağı olmaktan kurtulamazlar
30 Ağustos 1924 günü Atatürk Dumlupınar ’da yaptığı konuşmada da şöyle diyor :
Yaşamanın şartı medenilik yolunda yürümek ve başarıya ulaşmaktır Bu yol üzerinde ilerlemeyi değil de geriye doğru bağlılığı benimseyenler, böyle bir cehalet ve gaflette bulunanlar, evrensel uygarlığın coşup gelen seli aşağıda bir gün boğulmaya mahkumdurlar
Yine benzer konuşmasında Atatürk şunları söylüyor : Uygarlığın yeni buluşlarının ve fennin harikalarının cihanı değişmeden değişmeye sürükleyip durduğu bir devirde yüzyılların eskittiği köhne zihniyetlerle, geçmişe kölecesine özveriyle varlığımızı sürdürmemiz muhtemel değildir
Atatürk ’ün “hayatta en hakiki mürşit ilimdir kısaltılmış şekliyle yaygınca tanıdık sözünün tam metni ise aynen şöyledir :
Dünyada her şey için, maddiyat için, manevi olarak için, muvaffakiyet için, en hakiki mürşit ilimdir, fendir; ilim ve fennin haricinde mürşit seslenmek gaflettir, cehalettir, dalalettir Yalnız, ilim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının tekamülünü idrak etmek ve terakkiyatını vaktinde takip eylemek şarttır
Bilindiği üzere “ilim sözcüğünün anlamı, mana kapsamı, gayet geniştir Hatta aslı Arapça olan bu sözcüğün, Osmanlıca ’daki kullanışıyla, günümüzde artık yaygınlaşmış olan bilim sözcüğünden daha geniş anlamlı olduğunu söyleyebiliriz Fen, ise temel bilimler, yani matematik, gökbilim, fizik, kimya, ve tabiî bilimler anlamına kazanç Liselerimize ilişkin olarak “fen kolu ve üniversitelerimize ilişkin olarak “fen fakültesi terimlerimiz bunu açık açık gösteriyor Çağırmak fakat kılavuzluğunda yürünmesini Atatürk ’ün öğütlediği bilim şümullü ve geniş detaylı bir bilimdir Topluma ve insana ilişkin her türlü dizgeli data ve bilimsel çalışmayı kapsamak durumundadır Fakat, ayrıca, bilimler arasında temel bilimlere, matematiğe ve doğaya ilişkin bilimlere, burada özellikle muhabere edilmektedir
Bilimin insan yaşamındaki en reel yol gösterici olduğuna dikkatimizi çektiğine tarafından, aramak ama Atatürk bilimden başka reel yol göstericilerimizin de bulunduğunu kabul etmiş olmaktadır Ancak, bu cümlesinin anında peşinde, bilim ile fennin açık havada mürşit aramanın, bunları dışta bırakan kılavuzlar arkasında yürümenin, dünyadan habersizlik, bilgisizlik, ve sapıklık aramak olacağını vurgulayarak ifade etmektedir
Aramak oluyor fakat, Atatürk, burada bilim açık havada kılavuzlarımız olsa da, bunların bilimle bağdaşabilen, bilim anlayışına zıt düşmeyen, yol göstericiler olmaları gerektiğine muhakkak bir dille göze çarpan etmek ihtiyacını duymuştur Diğer bir ifade ile, Atatürk, en ilk olarak kesinlikle bilim ulaşmak şartıyla, öteki birtakım reel kılavuzlarımızın da bulunduğunu, ama bunların bilim usul ve kurallarından pay alabilen ve bilim dek olmasa da, gerçi aşağı yukarı dizgilileşmiş, özgünleşmiş durumda bulunan bilgi ve gözlemlerimiz olduğuna, yahut da bunların, mesela aklımız ve tecrübelerimiz gibi, bilimi yaratıcı temel öğeler arasında yer almaları gerektiğine isabetle parmak basmış oluyor
İcraât, eylem, defalarca bir karara ulaşmayı gerektirir Toplumun değişik sorunlarına ilişkin olarak, idareci ve işadamının, ister istemez, muhakkak evrelerde ve zaman zaman, tatmin edici bilgiye sahip olmaksızın da kendine bir tavır yolu, eylem doğrultusu belirlemesi, yeğlemesi gerekir böylece, bilimin fakat güçsüz ışıklarından pay alabilen çeşitli alanlarda ve konularda aklımızdan, sağduyumuzdan ve ulus anlayışının bize göstereceği yollardan davranmak zorunluluğu vardır Ancak, bunlar, bilimsel sınamalarla değerlendirilebilecek mahiyette veya nitelikte olmadıkları vakit bile, detaylar bilgisinden ve bilimsel düşence ve zihniyet örneklerinden esinlendikleri ya da bunların yardımına dayandıklarıoranda, bize daha yararlı olabilirler Demek ama fiilen, başka reel kılavuzlarımızda bulunmasına rağmen, gerçi bilim tek reel kılavuzumuz, en reel yol göstericimiz olmuş oluyor
Büyük Atatürk Türk ulusu için gerek maddi ve gerekse dinsel, yani manevi alanlarda hür, seçkinlik ve fayda karşılamak ve Türk milletini yüceltmek yolunda dağıtılmış doğrultularda çaplı bir takım süreçleri harekete getirmiş, hepimizin iyi bildiğimiz kalburüstü devrimlerini yapmak için azimli girişimlerde bulunmuştur Atatürk bu ihtilal ve reformlarında defalarca aklın kılavuzluğu aşağıda ve geçmişte ama uzun tecrübelere, tarihsel yaşantılarımıza dayanan sağlam veri ışığında yürünmesi esas ilkesini daima için etkin ölçüde başatlı tutmaya özen göstermiştir
Bir yanlamasına da, yüce önderimiz, temelsiz ve bâtıl düşünce ve inançlarla, muska, efsun ve üfürükçülük gibi ilkel ve çağdışı tavır ve uygulamalarla dizgeli ve yoğun bir mücadeleye girişmiş, hem, üniversite inkılâbı veya reformu ile yüksek öğretim kurumlarımızda bilimsel araştırmayı canlı bir süreç durumuna yükseltme tutumunun benimsenip edimselleşmesine doğru yakın tarihimizdeki en etkin adımın atılmasında önayak olmuş, bu nedenle de yurdumuzda bilimin ve bilim zihniyetinin zafer yollarını açmıştır
Yukarıda aktarılan sözlerinin, kendisinden yapılan alıntıların, hepsinde Atatürk ’ün bilim ile uygarlık aralarında yakın ilişki kurduğuna ve her ikisini de devingen yönleriyle vurgulamaya özen gösterdiğine şahitlik ediliyor Batılılaşma teşebbüsümüzde en büyük güçlüğü doğuran bir sorun, misal alınmış olan Batının büyük devingenliği, kendi kendini geride bırakma vasfı idi Atatürk uygarlığın temeline bilimi koymakta ve Batı uygarlığının dinamizmini, esas itibariyle bilimden ve bilimin sınırsız gelişme yeteneğinden aldığına inanmaktadır *