bilgiliadam
Yeni Üye
Uzun Necip Fazıl Kısakurek Şiirleri
Necip Fazıl Kısakurek'in uzun şiirleri
Yolculuk
Yolculuk, her zaman duşundum onu;
İcimde bu azgın davet ne demek?
Oraya, nerdeyse guneşin sonu,
Ucmak, kayıp gitmek, kacıp donmemek
Altımdan kaydırdı bir el minderi;
Herkes yatağında, ben ayaktayım
Bir gece, ruyada gorduğum yeri,
Gozlerim yumulu, aramaktayım
Beni cağırmakta yabancı dostlar;
Bu dostlar ne guzel, dilsiz ve adsız
Eski evde, şimdi bir başka ev var:
Avlusu karanlık, suları tadsız
Her akşam, aynı yer, aynı saatte,
Guneşten eşyama duşen bir cubuk;
Yangın varmış gibi yukarı katta,
Arkamdan gel diyor, sessiz ve cabuk!
Başım, artık onu taşımak ne zor!
Başım, gunden gune kayıtsız bana
Dalında bir yaprak gibi donuyor,
Acı ruzgarların cektiği yana
Kaldırımlar
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yuruyorum, arkama bakmadan yuruyorum
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal goruyorum
Kara gokler kul rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar
İcimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler
Ustume camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gozune mil cekilmiş bir ama gibi evler
Kaldırımlar, cilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, icimde yaşamış bir insandır
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, icimde kıvrılan bir lisandır
Bana duşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği cocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler
Tak, tak, ayak sesimi ac kopekler işitsin;
Yolumun zafer takı, golgeden taş kemerler
Ne sabahı goreyim, ne sabah goruneyim;
Gunduzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı buruneyim;
Ortun, ustume ortun, serin karanlıkları
Uzanıverse govdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya,
Olse, kaldırımların kara sevdalı eşi
Sakarya Turkusu
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, obur yanda Sakarya
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak
Herşey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar cift; birinden nur akar, birinden kir
Akışta demetlenmiş, buyukkucuk kainat;
Şu cıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu cıkıyor ne,
Kurşundan bir yuk binmiş, kopukten govdesine;
Catlıyor, yırtınıyor yokuşu sokmek icin
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz percin?
Rabbim isterse, sular buklum buklum burulur,
Sırtına Sakarya'nın, Turk tarihi vurulur
Eyvah eyvah, Sakarya'm, sana mı duştu bu yuk?
Bu dava hor, bu dava oksuz, bu dava buyuk!
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yuke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rutbe var, ne de mal
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan;
Şimdi dovun Sakarya, dovunmek vakti bu an;
Kehkeşanlara kacmış eski guneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına cil cil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, comert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gun doner yurduna?
Mermerlerin nabzında hala carpar mı tekbir?
Bulur mu deli ruzgar o sedayı: Allah bir!
Butun bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran doktu geceler
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Oz yurdunda garipsin, oz vatanında parya!
İnsan uc beş damla kan, ırmak uc beş damla su;
Bir hayata cattık ki, hayata kurmuş pusu
Geldi olumlu yalan, gitti olumsuz gercek;
Siz, hayat suren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki ceker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını cekmez akıl!
Sakarya, saf cocuğu, masum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gozyaşıyla ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve camurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, boyle gelmiş, bu dunya boyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yuzustu cok surundun, ayağa kalk, Sakarya
Aynalar
Aynalar, bakmayın yuzume dik dik;
İste yakalandık, kelepcelendik!
Cıktınız umulmaz anda karsıma,
Başımın tokmağı indi başıma
Suratımda her suc bir ayrı imza,
Benmişim kendime en buyuk ceza!
Ey dipsiz berraklık, ulvi mahkeme!
Acı, hapsettiğin sefil golgeme!
Nur topu gunlerin kanına girdim
Kutsi emaneti yedim, bitirdim
Doğmaz guneşlere bağlandı vade;
Dişlerinde, kopek nefsin, irade
Gunah, gunah, hasad yerinde demet;
Merhamet, sucumdan aşkın merhamet!
Olur mu, dunyaya indirsem kepenk:
Gozyaşı doksem, Nuh tufanına denk?
Cıkamam, aynalar, aynalar zindan
Bakamam, aynada, aynada vicdan;
Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, aynalar yolumu kesti
Necip Fazıl Kısakurek'in uzun şiirleri
Yolculuk
Yolculuk, her zaman duşundum onu;
İcimde bu azgın davet ne demek?
Oraya, nerdeyse guneşin sonu,
Ucmak, kayıp gitmek, kacıp donmemek
Altımdan kaydırdı bir el minderi;
Herkes yatağında, ben ayaktayım
Bir gece, ruyada gorduğum yeri,
Gozlerim yumulu, aramaktayım
Beni cağırmakta yabancı dostlar;
Bu dostlar ne guzel, dilsiz ve adsız
Eski evde, şimdi bir başka ev var:
Avlusu karanlık, suları tadsız
Her akşam, aynı yer, aynı saatte,
Guneşten eşyama duşen bir cubuk;
Yangın varmış gibi yukarı katta,
Arkamdan gel diyor, sessiz ve cabuk!
Başım, artık onu taşımak ne zor!
Başım, gunden gune kayıtsız bana
Dalında bir yaprak gibi donuyor,
Acı ruzgarların cektiği yana
Kaldırımlar
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yuruyorum, arkama bakmadan yuruyorum
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal goruyorum
Kara gokler kul rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar
İcimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler
Ustume camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gozune mil cekilmiş bir ama gibi evler
Kaldırımlar, cilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, icimde yaşamış bir insandır
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, icimde kıvrılan bir lisandır
Bana duşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği cocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler
Tak, tak, ayak sesimi ac kopekler işitsin;
Yolumun zafer takı, golgeden taş kemerler
Ne sabahı goreyim, ne sabah goruneyim;
Gunduzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı buruneyim;
Ortun, ustume ortun, serin karanlıkları
Uzanıverse govdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya,
Olse, kaldırımların kara sevdalı eşi
Sakarya Turkusu
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, obur yanda Sakarya
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak
Herşey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar cift; birinden nur akar, birinden kir
Akışta demetlenmiş, buyukkucuk kainat;
Şu cıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu cıkıyor ne,
Kurşundan bir yuk binmiş, kopukten govdesine;
Catlıyor, yırtınıyor yokuşu sokmek icin
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz percin?
Rabbim isterse, sular buklum buklum burulur,
Sırtına Sakarya'nın, Turk tarihi vurulur
Eyvah eyvah, Sakarya'm, sana mı duştu bu yuk?
Bu dava hor, bu dava oksuz, bu dava buyuk!
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yuke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rutbe var, ne de mal
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan;
Şimdi dovun Sakarya, dovunmek vakti bu an;
Kehkeşanlara kacmış eski guneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına cil cil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, comert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gun doner yurduna?
Mermerlerin nabzında hala carpar mı tekbir?
Bulur mu deli ruzgar o sedayı: Allah bir!
Butun bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran doktu geceler
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Oz yurdunda garipsin, oz vatanında parya!
İnsan uc beş damla kan, ırmak uc beş damla su;
Bir hayata cattık ki, hayata kurmuş pusu
Geldi olumlu yalan, gitti olumsuz gercek;
Siz, hayat suren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki ceker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını cekmez akıl!
Sakarya, saf cocuğu, masum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gozyaşıyla ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve camurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, boyle gelmiş, bu dunya boyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yuzustu cok surundun, ayağa kalk, Sakarya
Aynalar
Aynalar, bakmayın yuzume dik dik;
İste yakalandık, kelepcelendik!
Cıktınız umulmaz anda karsıma,
Başımın tokmağı indi başıma
Suratımda her suc bir ayrı imza,
Benmişim kendime en buyuk ceza!
Ey dipsiz berraklık, ulvi mahkeme!
Acı, hapsettiğin sefil golgeme!
Nur topu gunlerin kanına girdim
Kutsi emaneti yedim, bitirdim
Doğmaz guneşlere bağlandı vade;
Dişlerinde, kopek nefsin, irade
Gunah, gunah, hasad yerinde demet;
Merhamet, sucumdan aşkın merhamet!
Olur mu, dunyaya indirsem kepenk:
Gozyaşı doksem, Nuh tufanına denk?
Cıkamam, aynalar, aynalar zindan
Bakamam, aynada, aynada vicdan;
Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, aynalar yolumu kesti