Yolculuk, her zaman duşundum onu;
İcimde bu azgın davet ne demek?
Oraya, nerdeyse guneşin sonu,
Ucmak, kayıp gitmek, kacıp donmemek
Altımdan kaydırdı bir el minderi;
Herkes yatağında, ben ayaktayım
Bir gece, ruyada gorduğum yeri,
Gozlerim yumulu, aramaktayım
Beni cağırmakta yabancı dostlar;
Bu dostlar ne guzel, dilsiz ve adsız
Eski evde, şimdi bir başka ev var:
Avlusu karanlık, suları tadsız
Her akşam, aynı yer, aynı saatte,
Guneşten eşyama duşen bir cubuk;
Yangın varmış gibi yukarı katta,
Arkamdan gel diyor, sessiz ve cabuk!
Başım, artık onu taşımak ne zor!
Başım, gunden gune kayıtsız bana
Dalında bir yaprak gibi donuyor,
Acı ruzgarların cektiği yana
Kaldırımlar
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yuruyorum, arkama bakmadan yuruyorum
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal goruyorum
Kara gokler kul rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar
İcimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler
Ustume camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gozune mil cekilmiş bir ama gibi evler
Kaldırımlar, cilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, icimde yaşamış bir insandır
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, icimde kıvrılan bir lisandır
Bana duşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği cocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler
Tak, tak, ayak sesimi ac kopekler işitsin;
Yolumun zafer takı, golgeden taş kemerler
Ne sabahı goreyim, ne sabah goruneyim;
Gunduzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı buruneyim;
Ortun, ustume ortun, serin karanlıkları
Uzanıverse govdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya,
Olse, kaldırımların kara sevdalı eşi
Sakarya Turkusu
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, obur yanda Sakarya
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak
Herşey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar cift; birinden nur akar, birinden kir
Akışta demetlenmiş, buyukkucuk kainat;
Şu cıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu cıkıyor ne,
Kurşundan bir yuk binmiş, kopukten govdesine;
Catlıyor, yırtınıyor yokuşu sokmek icin
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz percin?
Rabbim isterse, sular buklum buklum burulur,
Sırtına Sakarya'nın, Turk tarihi vurulur
Eyvah eyvah, Sakarya'm, sana mı duştu bu yuk?
Bu dava hor, bu dava oksuz, bu dava buyuk!
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yuke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rutbe var, ne de mal
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan;
Şimdi dovun Sakarya, dovunmek vakti bu an;
Kehkeşanlara kacmış eski guneşleri an!