iltasyazilim
Yeni Üye
Oscar Wilde Masal Kitapları
Oscar Wilde Mutlu Prens ve Diğer Masallar
Oscar Wilde'nin Mutlu Prens ve Diğer Masallar isimli tek kitabı vardır
19 yüzyılın yarattığı en büyük yazarlardan biri olan Oscar Wilde, ünlü romanı Dorian Gray'in Portesi'nin yanında, geride bıraktığı doğaüstü masallarıyla da tanınır Daha çok yetişkinler için kaleme alınmış bu masallardaki yaratıcılık, şiirsellik ve temalar zihni şaşkınlık içinde edecek değin şaşırtıcıdır Tümce cümle okunarak tadına varılacak değin nefis olan bu masallar bununla birlikte her zaman okunacak değin da yoğundur
Bir yanıyla her zaman son derece eşsiz olan masallardan bazıları bir yanıyla da yarı Bin Bir Gece Masalları'ndan gücenmiş gibidir en az onlar dek etkileyici, minimum onlar değin renklidirler Şiirselliği, son derece doğal gibi görünen; hiçbir engelle karşılaşmadan, tökezlemeden akıp giden bir anlatıma dönüştüren ve ara sıra ince bir mizahla süsleyen Oscar Wilde'ın Mutlu Prens ve Öteki Masallar'ı kelimenin bütün anlamıyla büyüleyici bir güce sahiptir
OSCAR WILDE BÜLBÜL VE GÜL MASALI
Genç Öğrenci, Al bir gül görürsem, benimle dans edeceğini söyledi Fakat bütün bahçemde bir tek bile al gül yok,diye ağlıyordu
Bülbül, Karameşe'nin içindeki yuvasından bunu duydu, yaprakların arasından bakıp merak etti
Genç, ağlayarak, Bütün bahçemde bir tanecik al gül değil!diyordu; gözleri yaşla doluydu; Ah şu sevinç ne hiçten şeylere tabi! Tüm akıllı insanların yazdıklarını okudum, felsefenin tüm gizlerine erdim de yine al bir gülün yokluğu yaşamımı altüst ediyor
Bülbül, İşte sonunda gerçek âşığı buldum,dedi, Hiç tanımadığım halde gecelerce onun için şakıdım, gecelerce onun destanını yıldızlara okudum, hemen kendisini görüyorum Saçları sümbül gibi koyu; dudakları yüreğinin titrediği gül gibi al Lakin heves, yüzünü fildişi gibi soldurmuş, endişe alnına damgasını vurmuş
Genç Öğrenci, Prens yarın gece balo veriyor,diye söylendi, Sevgilim de gidecek Al bir gül götürebilirsem, gün ağarıncaya dek benimle dans edecek Al bir gül götürebilsem onu kollarımın arasına alacağım, o başını omzuma dayayacak, elleri de avucumun içinde kalacak Fakat bahçemde hiç al gül değil; aramak yapayalnız bir köşede oturacağım, o da yanımdan geçecek, bana hiç bakmayacak, gönlüm kırılacak
Bülbül, İşte reel âşık bu,dedi, Benim şakıdıklarımın acısını o çekiyor; bana tutku, ona inleme Aşk şaşırtıcı bir şey, şüphesiz! Zümrütlerden, yakutlardan daha değerli İncilerle, lâllerle değişilemez, pazara da çıkarılamaz Ne satıcılardan parayla alınabilir, ne de altın teraziyle tartılır
Genç Öğrenci, Saz takımı sayvana geçip telli sazlarını çalacak, sevgilim de arpla kemanın sesine uyup dans edecek O Kadar hafif dans edecek ancak ayakları bile yere değmeyecek, saraylılar da çevresine üşüşecek, fakat benimle dans etmeyecek, çünkü ona verecek al gülüm yok,diye kendisini otların üzerine attı ve elleriyle yüzünü kapayıp ağladı
Kuyruğu havada minik bir yeşil Kertenkele, yanından hızla geçerken sordu: Niye ağlıyor?
Güneş ısınının demeti içinde titreyip duran Kelebek, Sahi, niye?dedi
Bir Papatya, yanındakine fısıldadı: Evet niye?Bülbül yanıtladı: Bir al gül için ağlıyor
Tümü bir ağızdan, Al gül için mi?diye bağırdılar, Ne gülünç şey!Minik Kertenkele de pek alaycı bir şeydi, kahkahayla güldü
Ama Bülbül, Öğrenci'nin üzüntüsündeki gizi anladı; ana kapı ağacında gürültüsüz sessiz oturup aşkın gizemini düşündü
Birden boz kanatlarını açıp kendini havaya bıraktı Ağaçlı yamaçların içinden bir gölge gibi bahçeyi dolaştı
Çimen tarhın ortasında güzel bir gül fidanı vardı Bülbül bunu görür görmez sürgünlerinden birinin üstüne kondu:
Bana al bir gül ver de, sana en güzel şarkımı okuyayım,dedi
Fakat fidan başını iki yana salladı:
Benim güllerim beyazdırdiye cevap verdi, Denizin köpüğü gibi, dağların üstündeki karlardan daha beyaz Fakat eski güneş saatinin çevresinde yetişen kardeşime git Olur Ya istediğini o verebilir
Bülbül de eski güneş saatinin çevresinde yetişen gül fidanına gitti
Bana al bir gül ver de, sana en güzel şarkımı okuyayım,diye seslendi
Lakin fidan başını iki yana salladı:
Benim güllerim sarıdırdiye cevap verdi, Kehribar bir taht üzerinde oturan deniz kızının saçları gibi sarı Tırpancılar tırpanlarıyla gelinceye dek çayırlıkta açılan altın top çiçeğinden daha sarı Ama Öğrenci'nin penceresinin altında yetişen kardeşime git, şayet istediğini o verebilir
Bülbül de Öğrenci'nin penceresinin altında yetişen gül fidanına gitti:
Lakin fidan başını iki yana salladı:
Benim güllerim aldırdiye yanıt verdi, Kumrunun ayakları gibi al; okyanusun kovuklarında sere serpe dalgalanan mercan kanatlarından daha al Ama, kış damarlarımı kavurdu, don tomurcuklarımı kopardı, bora dallarımı kırdı Bu sene artık hiç gül veremeyeceğim
Bülbül, Tüm istediğim al bir gül!diye haykırdı; Bir tanecik al gül! Onu elde etmemin hiçbir yolu değil mu?
Fidan, Bir yol var dedi Lakin, öyle korkunç ama söylemeyi göze alamıyorum
Bülbül, Söyle, ben korkmam,dedi
Fidan, Al bir gül istiyorsan, onu kendin ay ışığında müzikten yaratıp, kendi yüreğinin kanıyla boyayacaksın Yüreğini bir dikene dayayıp bana şarkı okumalısın; diken yüreğini delmeli, senin can kanın da benim damarlarımdan içeri boşalıp benim olmalı
Bülbül, Bir al gül için vefat çok yüksek bir paha,diye haykırdı, Bütün evrende hayat paha biçilmez Yeşil koruda oturup, altın arabasında güneşi, inci arabasında da ayı seyretmek ne güzel! Karaçalının baygın kokusu tatlı, koyaklara gizlenen mavi boru çiçekleri hoş, kırlarda biten fundalar sevimli Ama gene de aşk, yaşamdan üstün Sonra insan yüreğinin yanında bir kuşun yüreği nedir ki?
Ve boz kanatlarını açıp kendisini havaya bıraktı Bahçenin üzerinden bir gölge gibi silindi, bir gölge gibi ağaçlı yamaçtan indi
Hâlâ genç Öğrenci, bıraktığı yerde, çimende yatıyordu; hoş gözlerindeki yaşlar da hâlâ kurumamıştı
Bülbül, Mutlu ol!diye haykırdı, Mutlu ol; al güle kavuşacaksın! Ben onu ay ışığında müzikten yaratıp kendi yüreğimin kanıyla boyayacağım Buna karşılık, senden tüm istediğim reel bir âşık olman; çünkü, felsefe akıllıdır lakin aşk felsefeden de akıllıdır; kuvvet korkunçtur ama aşk güçten daha korkunçtur Kanatları ateş rengindedir, alevle boyalı vücudu vardır; dudakları bal dek tatlı, soluğu karanfil buhuru gibidir
Öğrenci, çimenden başını kaldırıp baktı ve dinledi, lakin bülbülün kendisine ne söylediğini anlayamadı, çünkü o ancak kitaplarda yazılı şeyleri bilirdi
Ama Meşe Odunu ağacı anladı, üzüldü; çünkü kendi dalları arasında yuva kuran Bülbül'e öyle düşkündü
Bana,dedi, Son bir şarkı oku, çünkü sen gidersen o kadar kimsesiz kalacağım
Ve Bülbül, Meşe ağacına şarkı okudu, sesi gümüş bir testiden dökülen suyun sesini andırıyordu
O şarkısını bitirince Öğrenci kalktı, cebinden bir defterle bir kurşun kalem çekip çıkardı
Ağaçlıktan çıkarken kendi kendine, Bülbülün hoş bir görünümü var, bu yadsınamaz; fakat duygusu var mı? Hiç sanmam Tıpatıp birçok ressam gibi, her tarafında söyleyiş; içtenliği hiç! Başkası için özveride bulunmaz, bütün düşüncesi müzik; herkes de bilir ki sanat bencildir Gene de benimsemek lüzum ancak sesinde bazı hoş ezgiler var Yazık, bunların hiçbir anlamı yok; hiçbir işe de yaramıyor,diyerek odasına gidip minik ot yatağına uzandı ve sevgilisini düşünmeye başladı, eksik sonradan da uykuya daldı
Gökyüzünde ay görününce, Bülbül, gül fidanına gidip göğsünü dikene dayadı Bütün gece göğsü dikende öttü, buz gibi billur ay da sarkıp onu dinledi Tüm gece öttü, diken göğsünden içeri girdi ve can kanı vücudundan çekildi
İlkin oğlanla kızın içinde doğan aşkı şakıdı ve Bülbül'ün şarkıları birbiri arkasına sıralandıkça gül fidanının en üst sürgününde yaprak yaprak nefis bir gül açıldı Önce uçuk bir rengi vardı, ırmakların üzerine serilen sis gibi uçuk, sabahın ayakları gibi soluk, birincil alacakaranlığın kanatları gibi gümüştendi Bir gülün gümüş bir aynaya vuran yansıması, gümüş bir suya vuran gölgesi nasılsa, gül fidanının en üst dalında açılan gül öyleydi
Fakat, Gül fidanı Bülbül'e, Dikene daha sıkı yaslan,diye seslendi, Daha sıkı yaslan küçük Bülbül, daha sıkı yaslan, yoksa gül bitmeden gün doğacak
Bülbül dikene daha sıkı yaslandı ve ötüşü kat kat yükseldi, çünkü erkekle kızın ruhundaki tutkunun doğuşunu şakıyordu
Ve gülün yapraklarını hafif bir pembelik bürüdü; tıpkı gelinin dudaklarını birincil öpüşünde güveyin yüzünü kaplayan pembelik gibi Lakin, daha diken gülün yüreğine değmemiş, gülün yüreği de beyaz kalmıştı; çünkü gülün yüreğini ama bir bülbülün yüreğindeki kan kızartabilirdi
Fidan, Bülbül'e, Daha sıkı yaslan,diye seslendi, Daha sıkı yaslan küçük Bülbül, daha sıkı yaslan, yahut gül bitmeden gün doğacak
Bülbül dikene daha sıkı yaslandı, diken de Bülbül'ün yüreğine değdi ve tüm vücudunda bir acı ürperdi Yanlamasına yanlamasına acıdı, acı acı öttü; çünkü ölümle tamamlanan aşkı, mezarda ölmeyen aşkı şakıyordu
Nefis gül kızardı, tıpkı doğu havasının gülü gibi, yapraklarının çevresi kıpkırmızıydı, kıpkırmızı yürek, yakut gibiydi
Lakin Bülbül'ün sesi hafifledi, kanatları titremeye başladı, gözüne bir perde geldi, şarkısı kademeli olarak soldu, soldu, boğazına bir şey düğümlenir gibi oldu
Son coşkun bir ezgi saldı, beyaz ay işitti, tanı unuttu, gökyüzünde kalakaldı Al gül duydu, tüm vücudu coşkuyla ürperdi ve yapracıklarını soğuk sabahleyin havasına serdi Akustik onu kırlardaki eflatun mağarasına taşıdı, uyuyan çobanları düşlerinden ayırdı; ırmağın sazları üzerinden esti, onlar da haberi denize götürdü
Fidan, Bak, bak!dedi, Bundan Böyle gül tamamlandıFakat Bülbül cevap vermedi; çünkü uzun çayırların içinde, yüreğinde diken, cansız yatıyordu
Öğrenci, öğleyin penceresini açıp dışarıda, Aman ne eşsiz bir talih!diye haykırdı, İşte al bir gül! Bütün ömrümde hiç böyle bir gül görmedim O Kadar hoş oysa kesinlikle uzun, Latince bir adı vardırVe uzanıp gülü kopardı
Daha Sonra şapkasını giyip elinde gülle koşa koşa profesörün evine gitti
Profesörün kızı kapının önünde yerleşik, bir makaraya mavi ipekli sarıyor, köpeği de ayağının dibinde yatıyordu
Öğrenci, Al bir gül getirirsem benimle dans edeceğinizi söylemiştiniz,dedi, İşte bütün dünyanın en al gülü Bu gece bütün yüreğinizin üstüne takacaksınız, biz dans ederken sizi nasıl sevdiğimi o anlatacak
Lakin kızın kaşları çatıldı
Galiba giysime yaraşmayacak,yanıtını verdi, Daha Sonra Saray Başyazmanı'nın yeğeni bana çok güzel bir mücevher göndermiş, cümbür cemaat de bilir, mücevherler çiçeklerden fazla pahalıdır
Öğrenci öfkeyle, Vallahi öyle iyilikbilmezmişsiniz,diye güllü sokağa fırlattı; gül oradan su yoluna düştü ve üzerinden bir arabanın tekerleği geçti
Kız, İyilikbilmez ha?diye bağırdı, Ben size bir şey söyleyim mi? Siz pek kabasınız; peki, siz kim oluyorsunuz? Bir Öğrenci parçası Eminim, ayakkabınızda Başyazman'ın yeğenindeki gibi gümüş toka bile yoktur,dedi ve sandalyesinden kalkıp eve girdi
Öğrenci dışarı çıkarken, Aşk ne de abuk subuk bir şeymişdedi, Mantığın yarısı kadar bile yararı değil; çünkü hiçbir şeyi kanıtlamıyor, daha sonra hep olmayacak şeylerden birini söylüyor, insanı da doğru olmayan şeylere inandırıyor Doğrusu hiçbir pratik yararı yok Hem bu yüzyılda pratik elde etmek her şeyin başı Ben gene felsefeye dönüp metafizikle uğraşayım,diye odasına gitti ve koskaca, tozlu bir kitap çıkarıp okumaya başladı *
Oscar Wilde Mutlu Prens ve Diğer Masallar
Oscar Wilde'nin Mutlu Prens ve Diğer Masallar isimli tek kitabı vardır
19 yüzyılın yarattığı en büyük yazarlardan biri olan Oscar Wilde, ünlü romanı Dorian Gray'in Portesi'nin yanında, geride bıraktığı doğaüstü masallarıyla da tanınır Daha çok yetişkinler için kaleme alınmış bu masallardaki yaratıcılık, şiirsellik ve temalar zihni şaşkınlık içinde edecek değin şaşırtıcıdır Tümce cümle okunarak tadına varılacak değin nefis olan bu masallar bununla birlikte her zaman okunacak değin da yoğundur
Bir yanıyla her zaman son derece eşsiz olan masallardan bazıları bir yanıyla da yarı Bin Bir Gece Masalları'ndan gücenmiş gibidir en az onlar dek etkileyici, minimum onlar değin renklidirler Şiirselliği, son derece doğal gibi görünen; hiçbir engelle karşılaşmadan, tökezlemeden akıp giden bir anlatıma dönüştüren ve ara sıra ince bir mizahla süsleyen Oscar Wilde'ın Mutlu Prens ve Öteki Masallar'ı kelimenin bütün anlamıyla büyüleyici bir güce sahiptir
OSCAR WILDE BÜLBÜL VE GÜL MASALI
Genç Öğrenci, Al bir gül görürsem, benimle dans edeceğini söyledi Fakat bütün bahçemde bir tek bile al gül yok,diye ağlıyordu
Bülbül, Karameşe'nin içindeki yuvasından bunu duydu, yaprakların arasından bakıp merak etti
Genç, ağlayarak, Bütün bahçemde bir tanecik al gül değil!diyordu; gözleri yaşla doluydu; Ah şu sevinç ne hiçten şeylere tabi! Tüm akıllı insanların yazdıklarını okudum, felsefenin tüm gizlerine erdim de yine al bir gülün yokluğu yaşamımı altüst ediyor
Bülbül, İşte sonunda gerçek âşığı buldum,dedi, Hiç tanımadığım halde gecelerce onun için şakıdım, gecelerce onun destanını yıldızlara okudum, hemen kendisini görüyorum Saçları sümbül gibi koyu; dudakları yüreğinin titrediği gül gibi al Lakin heves, yüzünü fildişi gibi soldurmuş, endişe alnına damgasını vurmuş
Genç Öğrenci, Prens yarın gece balo veriyor,diye söylendi, Sevgilim de gidecek Al bir gül götürebilirsem, gün ağarıncaya dek benimle dans edecek Al bir gül götürebilsem onu kollarımın arasına alacağım, o başını omzuma dayayacak, elleri de avucumun içinde kalacak Fakat bahçemde hiç al gül değil; aramak yapayalnız bir köşede oturacağım, o da yanımdan geçecek, bana hiç bakmayacak, gönlüm kırılacak
Bülbül, İşte reel âşık bu,dedi, Benim şakıdıklarımın acısını o çekiyor; bana tutku, ona inleme Aşk şaşırtıcı bir şey, şüphesiz! Zümrütlerden, yakutlardan daha değerli İncilerle, lâllerle değişilemez, pazara da çıkarılamaz Ne satıcılardan parayla alınabilir, ne de altın teraziyle tartılır
Genç Öğrenci, Saz takımı sayvana geçip telli sazlarını çalacak, sevgilim de arpla kemanın sesine uyup dans edecek O Kadar hafif dans edecek ancak ayakları bile yere değmeyecek, saraylılar da çevresine üşüşecek, fakat benimle dans etmeyecek, çünkü ona verecek al gülüm yok,diye kendisini otların üzerine attı ve elleriyle yüzünü kapayıp ağladı
Kuyruğu havada minik bir yeşil Kertenkele, yanından hızla geçerken sordu: Niye ağlıyor?
Güneş ısınının demeti içinde titreyip duran Kelebek, Sahi, niye?dedi
Bir Papatya, yanındakine fısıldadı: Evet niye?Bülbül yanıtladı: Bir al gül için ağlıyor
Tümü bir ağızdan, Al gül için mi?diye bağırdılar, Ne gülünç şey!Minik Kertenkele de pek alaycı bir şeydi, kahkahayla güldü
Ama Bülbül, Öğrenci'nin üzüntüsündeki gizi anladı; ana kapı ağacında gürültüsüz sessiz oturup aşkın gizemini düşündü
Birden boz kanatlarını açıp kendini havaya bıraktı Ağaçlı yamaçların içinden bir gölge gibi bahçeyi dolaştı
Çimen tarhın ortasında güzel bir gül fidanı vardı Bülbül bunu görür görmez sürgünlerinden birinin üstüne kondu:
Bana al bir gül ver de, sana en güzel şarkımı okuyayım,dedi
Fakat fidan başını iki yana salladı:
Benim güllerim beyazdırdiye cevap verdi, Denizin köpüğü gibi, dağların üstündeki karlardan daha beyaz Fakat eski güneş saatinin çevresinde yetişen kardeşime git Olur Ya istediğini o verebilir
Bülbül de eski güneş saatinin çevresinde yetişen gül fidanına gitti
Bana al bir gül ver de, sana en güzel şarkımı okuyayım,diye seslendi
Lakin fidan başını iki yana salladı:
Benim güllerim sarıdırdiye cevap verdi, Kehribar bir taht üzerinde oturan deniz kızının saçları gibi sarı Tırpancılar tırpanlarıyla gelinceye dek çayırlıkta açılan altın top çiçeğinden daha sarı Ama Öğrenci'nin penceresinin altında yetişen kardeşime git, şayet istediğini o verebilir
Bülbül de Öğrenci'nin penceresinin altında yetişen gül fidanına gitti:
Lakin fidan başını iki yana salladı:
Benim güllerim aldırdiye yanıt verdi, Kumrunun ayakları gibi al; okyanusun kovuklarında sere serpe dalgalanan mercan kanatlarından daha al Ama, kış damarlarımı kavurdu, don tomurcuklarımı kopardı, bora dallarımı kırdı Bu sene artık hiç gül veremeyeceğim
Bülbül, Tüm istediğim al bir gül!diye haykırdı; Bir tanecik al gül! Onu elde etmemin hiçbir yolu değil mu?
Fidan, Bir yol var dedi Lakin, öyle korkunç ama söylemeyi göze alamıyorum
Bülbül, Söyle, ben korkmam,dedi
Fidan, Al bir gül istiyorsan, onu kendin ay ışığında müzikten yaratıp, kendi yüreğinin kanıyla boyayacaksın Yüreğini bir dikene dayayıp bana şarkı okumalısın; diken yüreğini delmeli, senin can kanın da benim damarlarımdan içeri boşalıp benim olmalı
Bülbül, Bir al gül için vefat çok yüksek bir paha,diye haykırdı, Bütün evrende hayat paha biçilmez Yeşil koruda oturup, altın arabasında güneşi, inci arabasında da ayı seyretmek ne güzel! Karaçalının baygın kokusu tatlı, koyaklara gizlenen mavi boru çiçekleri hoş, kırlarda biten fundalar sevimli Ama gene de aşk, yaşamdan üstün Sonra insan yüreğinin yanında bir kuşun yüreği nedir ki?
Ve boz kanatlarını açıp kendisini havaya bıraktı Bahçenin üzerinden bir gölge gibi silindi, bir gölge gibi ağaçlı yamaçtan indi
Hâlâ genç Öğrenci, bıraktığı yerde, çimende yatıyordu; hoş gözlerindeki yaşlar da hâlâ kurumamıştı
Bülbül, Mutlu ol!diye haykırdı, Mutlu ol; al güle kavuşacaksın! Ben onu ay ışığında müzikten yaratıp kendi yüreğimin kanıyla boyayacağım Buna karşılık, senden tüm istediğim reel bir âşık olman; çünkü, felsefe akıllıdır lakin aşk felsefeden de akıllıdır; kuvvet korkunçtur ama aşk güçten daha korkunçtur Kanatları ateş rengindedir, alevle boyalı vücudu vardır; dudakları bal dek tatlı, soluğu karanfil buhuru gibidir
Öğrenci, çimenden başını kaldırıp baktı ve dinledi, lakin bülbülün kendisine ne söylediğini anlayamadı, çünkü o ancak kitaplarda yazılı şeyleri bilirdi
Ama Meşe Odunu ağacı anladı, üzüldü; çünkü kendi dalları arasında yuva kuran Bülbül'e öyle düşkündü
Bana,dedi, Son bir şarkı oku, çünkü sen gidersen o kadar kimsesiz kalacağım
Ve Bülbül, Meşe ağacına şarkı okudu, sesi gümüş bir testiden dökülen suyun sesini andırıyordu
O şarkısını bitirince Öğrenci kalktı, cebinden bir defterle bir kurşun kalem çekip çıkardı
Ağaçlıktan çıkarken kendi kendine, Bülbülün hoş bir görünümü var, bu yadsınamaz; fakat duygusu var mı? Hiç sanmam Tıpatıp birçok ressam gibi, her tarafında söyleyiş; içtenliği hiç! Başkası için özveride bulunmaz, bütün düşüncesi müzik; herkes de bilir ki sanat bencildir Gene de benimsemek lüzum ancak sesinde bazı hoş ezgiler var Yazık, bunların hiçbir anlamı yok; hiçbir işe de yaramıyor,diyerek odasına gidip minik ot yatağına uzandı ve sevgilisini düşünmeye başladı, eksik sonradan da uykuya daldı
Gökyüzünde ay görününce, Bülbül, gül fidanına gidip göğsünü dikene dayadı Bütün gece göğsü dikende öttü, buz gibi billur ay da sarkıp onu dinledi Tüm gece öttü, diken göğsünden içeri girdi ve can kanı vücudundan çekildi
İlkin oğlanla kızın içinde doğan aşkı şakıdı ve Bülbül'ün şarkıları birbiri arkasına sıralandıkça gül fidanının en üst sürgününde yaprak yaprak nefis bir gül açıldı Önce uçuk bir rengi vardı, ırmakların üzerine serilen sis gibi uçuk, sabahın ayakları gibi soluk, birincil alacakaranlığın kanatları gibi gümüştendi Bir gülün gümüş bir aynaya vuran yansıması, gümüş bir suya vuran gölgesi nasılsa, gül fidanının en üst dalında açılan gül öyleydi
Fakat, Gül fidanı Bülbül'e, Dikene daha sıkı yaslan,diye seslendi, Daha sıkı yaslan küçük Bülbül, daha sıkı yaslan, yoksa gül bitmeden gün doğacak
Bülbül dikene daha sıkı yaslandı ve ötüşü kat kat yükseldi, çünkü erkekle kızın ruhundaki tutkunun doğuşunu şakıyordu
Ve gülün yapraklarını hafif bir pembelik bürüdü; tıpkı gelinin dudaklarını birincil öpüşünde güveyin yüzünü kaplayan pembelik gibi Lakin, daha diken gülün yüreğine değmemiş, gülün yüreği de beyaz kalmıştı; çünkü gülün yüreğini ama bir bülbülün yüreğindeki kan kızartabilirdi
Fidan, Bülbül'e, Daha sıkı yaslan,diye seslendi, Daha sıkı yaslan küçük Bülbül, daha sıkı yaslan, yahut gül bitmeden gün doğacak
Bülbül dikene daha sıkı yaslandı, diken de Bülbül'ün yüreğine değdi ve tüm vücudunda bir acı ürperdi Yanlamasına yanlamasına acıdı, acı acı öttü; çünkü ölümle tamamlanan aşkı, mezarda ölmeyen aşkı şakıyordu
Nefis gül kızardı, tıpkı doğu havasının gülü gibi, yapraklarının çevresi kıpkırmızıydı, kıpkırmızı yürek, yakut gibiydi
Lakin Bülbül'ün sesi hafifledi, kanatları titremeye başladı, gözüne bir perde geldi, şarkısı kademeli olarak soldu, soldu, boğazına bir şey düğümlenir gibi oldu
Son coşkun bir ezgi saldı, beyaz ay işitti, tanı unuttu, gökyüzünde kalakaldı Al gül duydu, tüm vücudu coşkuyla ürperdi ve yapracıklarını soğuk sabahleyin havasına serdi Akustik onu kırlardaki eflatun mağarasına taşıdı, uyuyan çobanları düşlerinden ayırdı; ırmağın sazları üzerinden esti, onlar da haberi denize götürdü
Fidan, Bak, bak!dedi, Bundan Böyle gül tamamlandıFakat Bülbül cevap vermedi; çünkü uzun çayırların içinde, yüreğinde diken, cansız yatıyordu
Öğrenci, öğleyin penceresini açıp dışarıda, Aman ne eşsiz bir talih!diye haykırdı, İşte al bir gül! Bütün ömrümde hiç böyle bir gül görmedim O Kadar hoş oysa kesinlikle uzun, Latince bir adı vardırVe uzanıp gülü kopardı
Daha Sonra şapkasını giyip elinde gülle koşa koşa profesörün evine gitti
Profesörün kızı kapının önünde yerleşik, bir makaraya mavi ipekli sarıyor, köpeği de ayağının dibinde yatıyordu
Öğrenci, Al bir gül getirirsem benimle dans edeceğinizi söylemiştiniz,dedi, İşte bütün dünyanın en al gülü Bu gece bütün yüreğinizin üstüne takacaksınız, biz dans ederken sizi nasıl sevdiğimi o anlatacak
Lakin kızın kaşları çatıldı
Galiba giysime yaraşmayacak,yanıtını verdi, Daha Sonra Saray Başyazmanı'nın yeğeni bana çok güzel bir mücevher göndermiş, cümbür cemaat de bilir, mücevherler çiçeklerden fazla pahalıdır
Öğrenci öfkeyle, Vallahi öyle iyilikbilmezmişsiniz,diye güllü sokağa fırlattı; gül oradan su yoluna düştü ve üzerinden bir arabanın tekerleği geçti
Kız, İyilikbilmez ha?diye bağırdı, Ben size bir şey söyleyim mi? Siz pek kabasınız; peki, siz kim oluyorsunuz? Bir Öğrenci parçası Eminim, ayakkabınızda Başyazman'ın yeğenindeki gibi gümüş toka bile yoktur,dedi ve sandalyesinden kalkıp eve girdi
Öğrenci dışarı çıkarken, Aşk ne de abuk subuk bir şeymişdedi, Mantığın yarısı kadar bile yararı değil; çünkü hiçbir şeyi kanıtlamıyor, daha sonra hep olmayacak şeylerden birini söylüyor, insanı da doğru olmayan şeylere inandırıyor Doğrusu hiçbir pratik yararı yok Hem bu yüzyılda pratik elde etmek her şeyin başı Ben gene felsefeye dönüp metafizikle uğraşayım,diye odasına gitti ve koskaca, tozlu bir kitap çıkarıp okumaya başladı *