Son Konu

Tekirdağ tarihi

bilgiliadam

Yeni Üye
Katılım
16 Ağu 2017
Mesajlar
1,516,397
Tepkime
31
Puanları
48
Credits
-6
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Tekirdağ tarihi FETİHLER UFKU TEKİRDAĞ Tekirdağ Marmara Denizinin kuzeybatı kıyısında Trakya topraklarında yer alır Coğrafi konumu sebebiyle stratejik önem içeren bir geçit bölgesidir Kent kıyı çizgisinin doğubatı doğrultusundan kuzeygüney doğrultusuna geçtiği yerde; yarım daire biçimli bir koy kenarında kısmen vadi yamaçlarında kısmen de yalıyarlar üstünde ardışık basamaklar ile doğubatı ve kuzey kesimlere içten çabucak yayılmış bulunmaktadır Tekirdağ Türklerin eline geçtikten sonradan (1357) Edirne’ye ve İstanbul’a yakınlığı yanına Avrupa’ya fetihlere dışarı giden ordunun sefer yolu üstünde bulunması önemini bir kat daha arttırmıştır Yahya Kemal’in “Yol Düşüncesi isimli şiirinde Tekirdağ’dan FETİHLER UFKU TEKİRDAĞ diye söz etmesi bu görüşten ileri gelir Osmanlı İmparatorluğu’nun güneşin batışı günlerinde (1829 1878 1913 1920) yıllarında Tekirdağ üst üste Rusların Bulgarların ve Rumların işgali ile karşılaştı Dolayısıyla İmparatorluğun son yüzyılında bir savunma alanı sınır kesimi olarak Tekirdağ’ın özel bir yeri ve önemi oluştu Tekirdağ tarihin ilk yıllarından itibaren hoş koyu ve bereketli toprakları birçok milletin dikkatini çekmiştir Dolayısıyla kent (bölge) birçok akınlara ve medeniyetlere de sahne olmuştur TEKİRDAĞ NORMAL NEREDEN GELMEKTEDİR? Tekirdağ’ın aşina en eski adı MÖ5Yüzyılda Heredot’un tarihi haritası üstünde BİSANTHE olarak görülmektedir Bu ad Anadolu’da Perslerin yenilgisine dek hep benzer kalır Bu tarihten sonra RHAEDESTUS (MÖ334MS843) olarak kullanıldığı görülmektedir daha sonra RODOSTO adını alır Şarlman imparatorluğunun 843’teki paylaşılmasını bildiren haritada üstte büyük harflerle Rodosto altta kare içinde Rhaedestus yazılmıştır Bu isim Bizans devrinin şehre verdiği isimdir Bu isim zamanımıza kadar gelmiştir Avrupalılar bugün bile Rodosto adını kullanmaktadırlar Osmanlılar Tekirdağ’ı fethettikten sonradan 1358 tarihinden itibaren RODOSCUK demişlerdir Osmanlı tarihlerinde fermanlarda anı hümayun vesikalarında mezar taşlarında defalarca bu ad kullanılır 1732 tarihinden daha sonra Rodoscuk bırakılıp TEKFURDAĞI adının kullanıldığını görüyoruz Ama bu isim değişikliğinin emin sebebi bilinmemekle birlikte Bizans derebeylerine “Tekfur denildiğini biliyoruz Cumhuriyet devrine değin şehrimiz Türkler arasında Tekfurdağı adıyla anıldı ve yazıldı Cumhuriyet devrinde Tekfurdağı TEKİRDAĞ’A çevrildi TARIH ÖNCESI DÖNEMLERDE TEKİRDAĞ Tekirdağ tarihi Trakya ve Marmara bölgesinin tarihinden farklı düşünülmemelidir Anadolu ve Yakındoğu ile Avrupa arasındaki göç istila ticaret kültür alışverişi gibi her türlü ilişkinin Trakya üzerinden gerçekleşmesi bölgenin en kayda değer özelliğidir Akdeniz ve Ege’den gelerek Karadeniz’e geçen ve buradan da büyük nehirlerle Orta ve Doğu Avrupa ile Asya’ya açılan asıl deniz yolunun düğüm noktası üzerinde yer alması bölgenin ikinci manâlı özelliğidir Deniz ve kara yolları üzerindeki stratejik konumu nedeniyle uzaktan coğrafi bölgeler arasındaki kültür ilişkilerini aydınlatacak ip uçlarının Trakya bölgesinde olduğu kabul edilmiştir Bunun yanı sıra ılımlı iklimi tarım ve çiftçiliğe kullanışlı toprakları bitkiler su ve kara hayvanlarının da zenginliği göz önüne alınırsa Trakya bölgesinin her dönemde insanların oturmasına fazla yerinde bir etraf oluşturduğu düşünülebilir Türkiye Trakyasında Tarih Öncesi dönemlere ait kazıbilimsel araştırmalar çok yenidir 1970’li yıllardan sonradan İstanbul Üniversitesi Prehistorya Asıl Bilim Dalı öğretim üyelerinden ProfDrMehmet ÖZDOĞAN’IN oluşturduğu bir ekip Trakya’da tarih öncesine ait araştırmalara başlamıştı Bu araştırmalardan sonradan 1980’li yılların sonunda Edirne ve Tekirdağ’da yine bu ekip tarafından kısa süreli kurtarma kazılarına başlandı 1990’dan sonradan bu ekip ile birlikte Tekirdağ Müzesi de sistemli olarak Trakya’da Prehistorik dönemlere ait kazı ve araştırmalarını sürdürmektedir Trakya’da Paleolitik (eski taş ) çağa ait yerleşme yeri olarak İstanbul yakınlarındaki Yarımburgaz Mağarası ve Trakya’nın Karadeniz kıyısında açık yerleşme yeri olarak Ağaçlı bölgesi bilinmektedir Tekirdağ Müzesi Müdürlüğü’nün son yaptığı araştırmalarda Saray ilçesinde Ergene ve Galata derelerinin oluşturduğu Güneşkaya ve Güngörmez vadilerinde mağaralar tespit edilmiştir Bu mağaraların üst kesiminde İÖ50003000 yıllarına tarihlenen çanak çömlek parçaları bulunmuştur Büyük bir olasılıkla Yarımburgaz mağarasında olduğu gibi yüzey tabakalarının aşağıda Güneşkaya ve Güngörmez Mağaralarında Eski Taş devrinin üstteki tabakalarına (İÖ20000010000) rastlanabilir Tekirdağ sahil şeridinde yapılan kazı ve araştırmalarda Neolitik dönemden (birincil toprağa yerleşme dönemi insan toplumunun gelişmesinde bir ihtilal olarak kabul edilmektedir İÖ8000–5000) Kalkolitik çağ (Köy şeklindeki yerleşmelerin gelişimi bakır ve madenciliğin başlaması İÖ50003000) Birincil Tunç Çağına (Tunç’un ortaya çıkarak madenciliğin gelişmesi beyliklerin oluşması) ait yerleşmeler bulunmuştur Neolitik çağda Şarköy’de Burun Eren Çiftliği’nde Burdur Hacılar’da bulunan malzemelerle çağdaş malzemeler ele geçmiştir Aynı malzemeler İstanbul Üniversitesi göre Enez’de Öğretmen Çeşme mevkiinde yapılan kazılarda da ele geçmiştir Bu buluntular o dönemlerdeki kültür ilişkilerinin ne değin yaygın olduğunu göstermektedir Kalkolitik çağda kayda değer buluntu yeri Marmara Ereğlisi yakınlarındaki Kargaburun mevkii üzerindeki Toptepedir 1963 yılında İngiliz Arkeoloji Enstitüsü müdürü tarafından yoldan geçerken raslantı bulunarak yayınlanıp bilim alemine duyurulmuştur Oysa 1988 yılında ikinci ev inşaatlarının katliamına uğramıştır 1989 yılında konutlardan arta kalan küçük bir alanda ProfDrMehmet ÖZDOĞAN göre yapılan kazıda Trakyanın en manâlı eserleri ve kültür tabakasının ancak bir bölümü ortaya çıkarılabilmiştir Bu kazıda yer alan ve fazla manâlı bir eser olan İÖ4300 yılına tarihlenen pişmiş topraktan yapılmış Asıl Tanrıça Figürü Tekirdağ Müzesinde sergilenmektedir Tekirdağ Müze Müdürlüğü ile İstanbul Üniversitesi’nin birlikte Gazioğlu Köyü’nün sahilinde yer alan Menekşe Çatağı’nda yapılan kazılarda daha aşağı tabakalarda Toptepe tabakalarıyla modern kalıntılar ele geçmiştir Menekşe Çatağı’nda elips biçiminde çit örme tekniğiyle yapılmış kulübeler ve kulübelerin içinde ocak ve fırınlar bulunmuştur 1938 yıllarında ProfDrArif Müfit MANSEL Alpullu’da Toptepe malzemesi olan testiler ele geçirmişti Kırklareli Aşağıpınar’da yapılan kazılarda da bu kültür tabakasının ortaya çıkması Trakya’nın o dönemde Deniz sahilindeki kültürlerle iç kesimlerdeki kültürlerin ilişkilerini ortaya koymaktadır ILK TUNÇ ÇAĞI VE ORTA TUNÇ ÇAĞINDA TEKİRDAĞ Ilk Tunç çağında Trakya’da Marmara denizi sahil kesimi boyunca yerleşmelerin uzandığı son yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır İstanbul ile Gelibolu Yarımadası aralarında Ilk Tunç Çağı’nın başlangıcında oldukça yoğun yerleşmeler vardır Gelibolu Yarımadası’nda bu yerleşmeler daha da yoğundur Troya’nın birinci katıyla çağdaş olan bu yerleşmeler İÖ30002700 yılları arasına tarihlenmektedir Tekirdağ Müzesi’nin İstanbul Üniversitesi Prehistorya Belli Başlı Bilim Dalı ile müşterek olarak yaptığı Menekşe Çatağı kazılarında bu dönem kalıntılarına epeyce yoğun olarak rastlanmıştır Menekşe çatağı Ilk Tunç Çağı’nın birincil evrelerinde Troyanın 1 katıyla çok benzerlik göstermekle birlikte Balkan kültürlerinden Sveti Krilova kültürleri ile de ilişkiler tesbit edilmiştir Ilk Tunç Çağı’nın II (İÖ27002400) ve III(İÖ24002000) evrelerine Trakya da yoğun olarak rastlanmamakla birlikte yeniden Menekşe Çatağı kazılarında Troya’nın ve Anadolu’da bir fazla yerleşmenin Birincil Tunç Çağı’nın IIevresinde ortaya çıkan Depas türü (çift kulplu kupalar) kupa parçaları bulunmuştur id Tekirdağ sınırları içinde Ilk Tunç Çağı’nın IIIevresine ait yerleşmelere rastlanmamaktadır Kırklareli’de Aşağıpınar Kanlıgeçit’te İstanbul Üniversitesi’nden ProfDrMehmet ÖZDOĞAN kadar yapılan kazılarda Ilk Tunç Çağı’nın IIevresi ve Orta Tunç Çağı’na geçiş evresinde tamamen İç Anadolu kültürlerine ait bir koloni yerleşmesi ortaya çıkarılmıştır Anadolunun özgün mimari tipi olan Megaron tipi yapılar ile dini ve günlük başvuru eşyaları bu kazıda bulunmuştur Bu kazı Ilk Tunç Çağı’nın son evresinde Anadolu ile Trakya aralarında ticari ve kültürel bir alış veriş olduğunu belgelemekle birlikte Anadolulu insanların Trakya toprakları üzerinde ufak koloni yerleşmelerini kurduklarını da kanıtlamaktadır Orta Tunç Çağı’ndan son Tunç Çağı’nın sonlarına dek (İÖ20001300) birkaç küçük keramik buluntusu dıştan bulgulara rastlanmamıştır Son Tunç Çağı’nın sonları ile Birincil Demir Çağı’nda (İÖ14001000) batıdan büyük bir göç dalgası gelmiştir İzlerine Ergene ve Meriç Havzasında rastlanan bu göç dalgasından sonradan karanlık bir dönem başlamaktadır Antik kaynaklar ve yakın zamana değin arkeolojik bulgular beceriksiz kalmaktaysa da son dönemdeki Kırklarelideki Aşağıpınar kazılarında Orta Demir Çağına ait yoğun bir yerleşme ortaya çıkarılmıştır Trakya’da son dönemlerde başlayan sistematik kazıların devam etmesiyle karanlık diye tanıdık dönemler de yavaş yavaş aydınlatılabilecektir Şarköy İğdebağları köyünden İstanbul arkeoloji müzesine götürülen Demir Çağı’na ait kayda değer bronz bir kolleksiyon ve Tekirdağ Müzesi’ne getirilen bronz bir kaç madenieser bu dönemde madenciliğin manâlı bir rol oynadığını göstermektedir Yalnız bu çağda Anadolu’da kurumlaşmış devletlerin (Hitit) varlığına karşılık Trakya’da ProtoTrak olarak tanımlanan ve toplumsal örgütlenme bakımından fazla daha geri düzeyde toplulukların bulunması anadolu ile Trakya’nın kültürleri arasındaki en kayda değer farktır TRAKYA’YAİSMİNİ VEREN KAVİM “TRAKLAR Trakyanın yerli halkımıdırlar yoksa dışarıdan mı gelmişlerdir? Bu konuda belirlenmiş bir karara varmak bu günkü bilgilerle zordur Önceki yıllarda Tekirdağ tarihini yazanlar İÖ4000 ve 2000 yıllarında Trak akınlarından ve göçlerinden bahsetmektedirler Bilindiği gibi Trakya’da o dönemlerle ilgili olarak yapılmış uzun incelemeler ve arkeolojik kazılar olmadığı gibi o dönemler hakkında da yazılmış belgeler de yoktur Daha önce de değinildiği gibi İÖ1413Yüzyılda izlerine Ergene ve Meriç Havzası’nda rastlanan bir göç dalgası bulunmaktadır fakat bu göç eden toplum Proto Trak (Trak Öncüleri) olarak adlandırılmaktadır daha sonra tarihçiler traklardan farklı kabileler ve büyük kasaba krallıkları olarak yaşayan hiçbir süre bir birlik oluşturamamış toplumlar olarak bahsetmektedirler Tarihçi Heredot: “Hintlilerden daha sonra en topluluk olanlar Trakya’lılardır Birtek adamın komutasında ya da tek iradeyle hareket etseler hiç yenilmez ve bence ulusların en güçlüsü ve en kalabalığı lurlardı demektedir Traklar için iş görmemek kibarlıktır Toprakta amaçlamak şerefsizlik ve aşağılıktır Aristokrat yaşamak: Savaşa gitmek başkalarını soymak ve at yetiştirmektir böylece de paralı asker sıfatıyla denizci olarak donanmalarda atlı olarak kara ordularında yer almışlardır Homeros’un İlyada adlı destanında Trakyalılar için beygir besleyen beygir yetiştiren gibi sıfatlar kullanmaktadır Trak kralı Rhesos’un atları için: “Görmedim onun atları gibi hoş iri atlar giderler rüzgâr gibi kardan beyazdırlar demektedir Trakya’ya elçi giden kişilere atların armağan olarak verildiği yeniden Homeros’tan öğrenilmektedir Ksenephon “Anabasis (onbinlerin dönüşü) adlı eserinde bir Trak kenti olan Perinthos (Marmara Ereğlisi) halkının orduya yetişmiş atlar verdiğini yazmaktadır Tanrılar aralarında en fazla Dionyzos (Doğa Tanrısı olup asma kütüğünü ve şarabı dünyaya dağıtmak için yarenleri Satyr ve Menadlarla tüm dünyayı dolaşırlar) Artemis (Bolluğu ve bereketi simgeler Hayvanların koruyucusu ve altın yaylıdır Trakyada geyik üstünde yay ve okuyla tasvir edilir) Hermes’e (Doğa ve Bereket Tanrısıdır) hürmet gösterirler Traklar en iyi olarak ölü gömme adetlerinden tanınmaktadır Konunun başında Trakların tarih öncesi çağlardan beri Trakya’nın yerli kavimlerimi yoksa kuzeyden gelen bir kavimmi olduğunun belirli bilinmemekte olduğundan bahsedilmişti Ancak kuzeyden geldikleri savı daha kaslı bir olasılıktır Trakyada yoğun olarak görülen bazıları anıtsal kaliteli bazıları irili ufaklı yığma tepelerin hepsi “tümülüs denilen mezar tepeleridir Trakya’da en erken tümülüs İÖ1300 yılına tarihlenen Kırklareli’de yer alan Taşlıbayır Tümülüsüdür Hem Kırklareli ve Edirne civarında Dolmen adı verilen büyük iri taşların yanyana getirilerek ve sonradan üzeri her yerde iri bir taşlarla örtülerek yapılan anıtsal kabir tipleri vardır Bu kabir tiplerinin ilk örnekleri Traklara aittir Dolmen tipi mezarlar sonradan bırakılmakla beraber tümülüs geleneği Roma döneminin sonuna kadar (İS395) devam etmiştir Anadolu’da Friglerle İÖ8yy sonlarında 7yybaşlarında ortaya çıktığı belirlenen tümülüsler Trakyada olduğu gibi tek tanrılı dinlerden Hıristiyanlığın başat olduğu Roma dönemi sonuna kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir Bu yüzden de bazı arkeologlar Traklarla Friglerin aynı kavim olduklarını Trakyadaki Brig kabilesinin Anadolu’daki Frigler olduğunu iddia etmektedirler Tarihçi Heredot Trakların ölü gömme adetlerinden şöyle bahseder: “Bir Trak öldüğünde vücut üç gün evde bekletilir sırası gelmişken kurbanlar kesilir cenaze ziyafetleri düzenlenir Cisim yakılır Yahut yakılmadan mezarın içine konur Ağıtlar yakılır şaraplar içilir silah oyunları ve spor müsabakaları düzenlenir Mezarın üzerinde yığın yokuş meydana getirilir Keza Traklar iyi beygir yetiştiren kavimler olduğundan atlarına çok tartı vermekteydiler Trakların öldüklerinde kendileri için tümülüsler yaptıkları gibi atları için de tümülüs yaptıkları yada kendileriyle birlikte atlarını da gömdükleri bilinmektedir 1995 yılında Hayrabolu’nun Hacıllı köyünde Tek Höyük Tümülüsü’nde Tekirdağ Müzesi Müdürlüğü’nce yapılan kazılarda yukarıda açıklanmış konuların büyük kısmı ortaya çıkarılmıştır 95m yüksekliğinde oysa tümülüs yığmasında ortaya yakın uygun takriben 3x5m boyutlarında 70 cm derinlikte bir çukur açılarak ölü yakılmış ve külleriyle birlikte aynı yere gömülmüştür Bu çukurun 3 m dek önünde de yuvarlak bir çukur bulunmaktaydı oysa burada da Traklının atı yakılmıştı At yakılan çukurun içinde yenmiş hayvan kemikleri ile büyük testi parçaları bulunmuştu Kemikleri yer alan hayvanlar dana koyun keçi ve tavuktu Testilerle şaraplar içilmiş ve sonrada testiler kırılmıştı sonradan da bu mezarın üstüne toprak yığılarak tümülüs oluşturulmuştu Traklar değişik kabileler halinde yaşamışlar ve hiçbir süre bir birlik oluşturamamışlardır Türkiye Trakyasında yaşamış en önemli iki Trak kabilesi vardır Bunlardan biri Bağlı’lar bir diğeri de Odyris’lerdirAlt’lar Istranca Dağları’nın eteklerinde oturan büyük bir kabileydi En manâlı merkezlerinden biri Byzye kentiydi Bu gün bu kent Kırklareli ilinin Vize ilçesidir Odyris’ler Trakyada yaşayan en büyük ve en önemlikabiledir Bu günkü Tekirdağ sahil kesimi ileİpsala sınır kapısının batısına değin olan bölgede yaşamaktaydılar İÖ4YYda Odyrislerin kralı Kersepleptes idi Bu yıllarda batıdan gelen bir Makedon saldırısı gündemdeydi Makedonya kralı IIPhilip İÖ352 yılında Tekirdağ’a kadar olan tüm Trakya’yı aldı En son Karaevli Köyü’nün deniz sahilinde bulunan Heraion Teichos kentini de Odyrislerden aldı Daha batıdaki Perinthos Kentini de kuşattıysa da alamadı Perinthos kenti daha sonra IIPhilip’in oğlu Büyük İskender tarafından zaptedildi 19971998 yıllarında Karaevli Köyü’nün deniz kıyısında yer alan Harekattepe Tümülüsü’nde Tekirdağ Müze Müdürlüğü’nce yapılan kazılarda bir kral mezarı bulundu Bu kabir içinde IIPhilip dönemine ait gümüş bir sikke (bozuk para) ele geçti IIPhilip döneminde bu bölgede Kersepleptes Krallık yapmaktaydı Kersepleptes’in ölüm tarihi philip döneminde ve İÖ341’de olduğuna kadar bulunan Kral mezarı büyük bir olasılıkla Odyris kralı Kersepleptese aittir Yönetici kadroların makedon olmalarına karşılık traklar onların egemenliği aşağı yaşamlarını sürdürmüşlerdir Ama Romalılar döneminde İS1 yüzyılda Romalılar Trakya’daki Trakları Romalılaştırmak için emekli asker ve subaylarını yerleştirdikleri bir çok kentler kurdular Bu kentlerden bir taneside Malkara’nın Kermeyan Köyü’nün kenarında yer alan Apri veya Apros’tur Bu dönemden başlayarak Traklar her ne dek eski adet ve göreneklerini bırakmasalar bile ağır ağır asimile olmuşlardır İÖ8yy ile 6yy arasında Ege adaları ile Marmara Denizi kıyıları ve Karadeniz kıyıları arasında büyük bir deniz ticareti başladı Sisam Samos ve Magaralılar Marmara ve Karadeniz kıyılarında ticarete dönük koloni kentleri kurmuşlardır İlimiz sınırları içinde ve Marmara Denizi’nin kuzeyinde kurulan en manâlı kent Perinthostur (Bu günkü Marmara Ereğlisi) Öteki kentler: Heraion (Karaevli köyüaltı) Bysante (Barbaros) Ganos(Gaziköy) İstanbul il sınırları içindeki Seliymbria (Silivri) ve Çanakkale il sınırları içindeki Gallipolidir (Gelibolu) İÖ547 yılında doğudan gelerek Anadolu’yu saran Pers istilasından Trakya da nasibini almıştır Pers Kralı Dareus İÖ514513 yıllarında Tuna’nın kuzeyine değin ilerlemiştir Bu sırada Istrancaların batısında büyük su kaynaklarının bulunduğu alanda ordusunun kamp kurduğu bilinmektedir Bu bölge ya bu günkü Saray ilçesinin kuzeyindeki Ergene nehri su kaynaklarının bulunduğu alandır yada Pınarhisar’ın Kaynarca köyü su kaynaklarının bulunduğu alandır İÖ476 yılında Persler Kimon kadar yenilgiye uğratılarak Trakya’dan çekilmişlerdir İÖ352 yılında Makedonya Kralı IIPhilip (İÖ359336 ) Batı Trakya üstüne yürüdü Kypsela’dan (İpsala) Perinthos’a (Marmara Ereğlisi) değin olan sahil bölgesi o dönemde Odyris Krallığı’nın hakimiyetindeydi Odyris kralı da Kersepleptes’ti Philip en son olarak Kersepleptes’i yenip Karaevli köyü altındaki Heraion Teichos Kentini almıştı Perinthos kentini kuşattıysada kenti ele geçirmeye muvaffak olamadı IIPhilip’deri sonradan yerine geçen ve Hindistana kadar sefer yapan oğlu Büyük İskender Perinthos’u ele geçirdi Perinthosta darphane kurarak kendi adına para darp ettirdi Roma dönemine dek Trakya Makedonyalıların hakimiyetinde kalmıştır İÖ72 yılında Pontus (Samsun merkez elde etmek üzere orta Karadeniz Bölgesi) kralı Mithridatos batıyada saldırılarda bulunmuş Trakya’yı eline devretmek istediysede başarılı olamamıştır  
 
Üst Alt