Son Konu

Zekatın Önemi

nicebayan

Yeni Üye
Katılım
24 Ara 2016
Mesajlar
378,708
Tepkime
2
Puanları
38
Yaş
35
Web
nicebayan.com
Credits
-1
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Zekat Sadaka nedir?
Zekat Nedir?
Sadaka Nedir?


Zekâtın sözcük anlamı “çoğaltma, büyüme, temizleme ve berekettir “Dürüst anlatmak, sözünü yetişmek anlamına gelen sıdk kökünden alınmış olan ve Kur ’lahza ve Sünnet ’te zekât anlamında da kullanılmış olan sadaka kelimesi, daha sonraki devirlerde gönüllü malî ödemeler için kullanılmaya başlanmıştır
Fıkıh terminolojisinde ise zekât, Allah ’ın, belirtilmiş yerlere sarfedilmek üzere dince varlıklı sanılan kişilerin mallarından muhakkak bir payın alınması işlemini ifade eder



Kur ’ânı Kerîm ’de zekât kelimesi iki yerde (elKehf 1881; Meryem 1913) sözlük anlamında; sekizi Mekke döneminde nâzil olan sûrelerde olmak üzere otuz âyette ise terimsel anlamda kullanılmıştır Bu âyetlerin yirmi yedisinde namazla birlikte zikredilmiştir Bundan anlaşıldığına göre, İslâm ’ın birincil dönemlerinden itibaren müslümanlar zekât fikrine alıştırılmış, sonradan da, zengin olanların bu imkânını belli oranda fakirlerin ve toplumun ihtiyacı için harcaması gerektiği, bunun namaz ibadeti değin önemli olduğu hususu vurgulanmıştır

Zekâtın Medine döneminde farz kılındığı bilinmekle birlikte bunun hangi yılda gerçekleştiği tartışmalıdır Bir tesbite kadar zekât hicretin 2 yılında ramazan orucundan önce, öteki bir tesbite tarafından ise benzer sene ramazan orucundan sonradan farz kılınmıştır Buhârî ’nin rivayet ettiği bir hadiste Hz Peygamber ’in zekât farz olmadan önce fıtır sadakasını vermeyi emrettiği, zekât farz kılındıktan daha sonra ise fıtır sadakası konusuna değinmediği, ama müslümanların her ramazan ayında bayram namazından önce fıtır sadakası vermeye devam ettikleri belirtilmektedir (Buhârî, “Zekât, 76) Bu hadis, fıtır sadakasının zekâtın farz olmasından önce emredildiğini gösterdiğine kadar ve orucun farz kılındığını belirten âyet hicretin 2 yılında indiğine kadar, zekâtın ramazan orucundan sonradan farz olması gerekmektedir

Kur ’ânı Kerîm ’de ve Hz Peygamber ’in sünnetinde zekât daima namazla birlikte zikredilmiştir Bu husus namazla zekât arasındaki kuvvetli bağlılığa, kişinin Müslümanlığının ama bu ikisini eda etmekle olgunluk derecesine ereceğine bir delildir Namaz bedenî, zekât ise malî bir ibadettir İkisine hâkim olan ruh Allah ’a yakınlaşmak ve onun rızâsını kazanmaktır

Kur ’lahza zekât vermeyi, müminlerin, muhsinlerin, iyi ve müttaki kulların vasıflarından saymıştır O halde müminler, muhsinler, müttakiler zümresinde yerini edinmek isteyen bir varlıklı, zekâtını verecek namazını da kılacaktır Zira Cenâbı Allah kurtuluşa erecek müminlerin bir özelliğinin de zekâtlarını vermeleri veya varlıklı olup da zekât verebilmek için çalışmaları olduğunu haber vermektedir (elMü ’minûn 2314) Tekrar bir hadiste, her insanın sadaka vermesi bir devir olarak telakki edilmiş ve bu uğurda çalışması teşvik edilmiştir (Buhârî, “Zekât, 30)

Kur ’ânı Kerîm ’de zekâtın mâna ve öneminden bahseden çoğu âyet vardır:

“Hidâyet ve müjde namaz kılan, zekât veren müminler içindir (Lokmân 3134)

“Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyi almak demek değildir Asıl iyi olan, Allah ’a, âhiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere inanan, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve kölelere sevdiği maldan harcayan, namaz kılan ve zekât verenler… dir (elBakara 2177)

Kur ’ânı Kerîm müşrikleri kötülerken onların vasıflarından birinin zekât vermemek olduğunu zikreder:

“Yazıklar olsun o müşriklere oysa, onlar zekât vermezler ve âhireti de inkâr ederler (Fussilet 4167) Burada keza onların toplumdaki ihtiyaç sahibi kimseler için harcama yapmadığı, egoist davrandığı açıklama edilmiş keza de zekâtın ve âhirete imanın müminlerin iki temel özelliği olduğu vurgulanmıştır

Zekât vermeyen bir varlıklı Allah ’ın geniş rahmetine, Allah ve Resulü ’nün dostluğuna da hak kazanamaz Zira Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Rahmetim her şeyi kuşatmıştır Ben onu, sakınan, zekât veren ve âyetlerime iman edenlere has olmak üzere tesbit edeceğim (elA`râf 7156)

“Sizin dostunuz fakat Allah, O ’nun elçisi ve boyun bükerek namazı kılan, zekâtı veren müminlerdir (elMâide 555)

Bütün bu âyetler zekâtın ne büyük tartı taşıdığının açık delilleridir

Zekât, fıkıh dilinde sadece “farz diye bilinen hükümlerden biri olmayıp, aynı zamanda İslâm binasının üzerine inşa edildiği beş büyük sütundan biridir; İslâmiyet ’i karakterize eden kurumlardandır İslâm ’ın beş şartından biri olan namaz bedenî ibadetleri, zekât ise malî ibadetleri simgeler Zekât her şeyden önce bir ibadettir Müslüman bu ibadeti Allah ’ın emrine uyarak, O ’nun rızâsına kavuşmayı dileyerek gönül hoşnutluğu ve halis bir niyetle yerine getirmelidir Çünkü, fakat bu şekilde eda edilen zekât Allah katında kabul görebilir

Zekâtını ilk kez zamanı ve mekânı yaratan ulu Allah ’ın emri olduğu için ödeyen, bu ve öteki ibadetleri O ’na yakın edinmek, O ’na şükretmek amacıyla yerine getiren müslüman, âhiret hayatının nimetlerine ve cennette Allah ’a yakın olmaya ehil olur

Zekâtın bu ibadet mânası yanında dahası yüce insanî hedefleri, üstün ahlâkî değerleri ve iktisadî gayeleri vardır Kur ’ânı Kerîm zekâtın hedeflerini “tathîr (temizleme) ve “tezkiye (temizleme) kelimeleriyle özetler:

“Onların mallarından sadaka (zekât) al Onunla kendilerini temizlemiş ve tezkiye etmiş olursun (etTevbe 9103) Bu iki sözcük zenginin ruh ve nefsinin, mülk ve servetinin keza maddî ayrıca de mânevî yönden temizlenme ve arınmasını içine almaktadır Bunları şöyle anlatmak mümkündür: Zekât veren, öncelikle pintilik olmak üzere çoğu fena huy ve alışkanlıktan arınır Pintilik fert ve toplum için kötü bir hastalıktır Bu rahatsızlık kişiyi mülk uğruna kan dökmeye, vatana ihanete, devlet malını yemeye değin götürür İşte zekât verildiği oranda ödeyenin duygularını mala tutkunluk zilletinden temizler, paraya kulluk bağından kurtarır

İslâm dini insanın yalnızca Allah ’a kul olmasını, Allah ’tan başka her şeyin esaretinden kurtulmasını, yaratılmışların efendisi olma özelliğini korumasını özlem etmektedir Bunun bir yolu da zenginin her sene malının zekâtını vererek ayrıca Allah ’ın emrine boyun eğmesi ayrıca de dünya malının kendisine geçici bir süre için tevdi edilmiş bir itimat olduğunun bilincine varmasıdır

Bencillikten kurtulan, paraya ve mala düşkünlükten temizlenen, darda kalmışların yardımına koşmayı mizaç edinen kimseler Allah ’ın ve elçisinin ahlâkı ile ahlâklanırlar

Zekât, Allah ’ın verdiği nimetlere şükürdür Namaz, oruç gibi bedenî ibadetler, Allah ’ın ihsan ettiği gövde sağlık ve selâmetinin şükrüdür Başta zekât olmak üzere yapılan gönüllü malî ödemeler de mal nimetinin şükrüdür Bu duygularla zekâtını veren mümin her nimetin, meselâ sağlığın, ilmin, sanatın şükürlerinin o nimetlerle ödeneceğinin şuuruna varır

Zekât, zenginin yalnızca fena mizaç ve duygularını gidermekle kalmaz, onun malını da başkalarının haklarından temizler Zenginin malında fakirin ve ihtiyaç sahibinin hakkı bulunduğundan bu adalet ayrılıp verilmedikçe mülk temizlenmiş sayılmaz

Sosyal dayanışma sisteminin temelini yaratıcı zekâtın, bir ibadet anlayışıyla ele alınması ve fakir, kimsesiz, yoksul, yetim, yolda kalmış ve borçlu gibi yardıma muhtaç tüm sınıfları kapsayacak kadar geniş olması, İslâm dininin toplumsal bütünleşme, kaynaşma ve dayanışmaya büyük bir önem atfettiğini gösterir Günümüzde insanların devletten ödenti kaçırmak için ince muhasebe hesapları yaptırdıkları düşünülürse, modern vergilendirme prensiplerinin anında hepsini bünyesinde içeren zekâtın bu yaklaşımla ele alınmasının sağladığı yararlar daha iyi anlaşılması mümkün Zekât, sosyal güvenliğin finansmanında, herhangi bir zarar ve felâkete uğrayan insanlara yardım elinin uzatılmasında bir araçtır

Zekât teriminin taşıdığı yükselme ve üreme (nemâ) dikkat çekicidir Fakir zümrelerin eline geçen para her şeyden önce insan onurunu geliştirir, meslek gücü kalitesini artırır, bunun yanında artan satın alma gücü doğru yükselen umumi, talep hacmi idareli hayata dinamizm getirir

İslâm ekonomisinin ekseni olan zekâtın en dikkate layık özelliği İslâm ’ın şartlarından sayılıp bir bir fertlerin vicdanlarına mal edilmiş olmasıdır Asrımızda devletlerin yükledikleri vergilerden her ülkedeki vatandaşların kaçmaya çabaladıkları ve bu uğurda çeşitli muhasebe oyunları geliştirdikleri göz önünde bulundurulursa zekâtın bu yönü daha iyi anlaşılır

Zekât, servet biriktirip onu âtıl hale getirmenin amansız düşmanıdır Biriken mal varlığı zekâtın tarhedildiği birinci kalem matrahtır Aşağıdaki âyetleri düşünerek okuyan müslümanların, imkân sahibi olduklarında zekât vermemeleri muhtemel değildir

“Altını ve gümüşü biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanlar için hazin bir azabı müjdele O gün (bu altın ve gümüşler) cehennem ateşinde kızdırılıp bunlarla onların alınları, böğürleri, sırtları dağlanacak ve (o esnada) işte nefisleriniz için toplayıp, sakladıklarınız; artık saklayıp istifçilik ettiğiniz bu nesnelerin acısını haydi tadın! (denilecek) (etTevbe 93435)

Zekât sermayeyi yatırıma zorlar Çünkü elde âtıl tutulup yatırıma yönlendirilmeyen sermaye, yıldan yıla zekât ödemeleri nedeniyle erimeye yüz tutar

Zekât bir uçtan bir uca zenginle yoksul aralarında güven, hürmet ve sevgi oluşur Varlıklı zekâtını verirken fakiri incitmemek için âzami titizliği gösterir Çünkü Kur ’lahza bu şekilde muamele edenleri övmüş, iyilik yapıp da bunu insanların başına kakmanın yapılan iyiliğin, değerlerini düşürdüğünü haber vermiştir *
 
Üst Alt