Son Konu

Abdullah Bin Huzâfe

nicebayan

Yeni Üye
Katılım
24 Ara 2016
Mesajlar
378,708
Tepkime
2
Puanları
38
Yaş
35
Web
nicebayan.com
Credits
-1
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
ABDULLAH BİN HUZÂFE (Resûlullahın elçilerinden)


Peygamber efendimiz, Hudeybiye antlaşmasından daha sonra, İslâmın bütün dünyaya yayılması ve insanların Cehennemden kurtulup, ebedî saâdete kavuşmaları için hükümdarlara elçiler göndermek istiyordu Zîrâ o, âlemlere rahmet olarak gönderilmişti

İstediğini emret!

Bu sebeple bir gün, Eshâbı kirâma buyurdular ancak:

Bazınızı, yabancı hükümdarlara göndermek istiyorum Sakın, İsrâiloğullarının, Peygamberlerine aleyhinde davrandıkları gibi, siz de bana karşısında davranmayasınız!

Eshâbı kirâm yanıt verdiler:

Yâ Resûlallah! Biz, sana karşı, hiçbir zaman, hiçbir şey hakkında tutarsız davranmayız Sen, bize, istediğini emret, bizi istediğin yere bayrak direği!

Bunun üstüne İslâmiyete davet etmek üzere, Hükümdarlara birer mektupla altı sahâbî gönderildi Bu altı elçiden birisi de, Abdullah bin Huzâfe idi Peygamberimiz onu, Kisrâ'ya yanî İran şâhına göndermişti

Peygamberimiz, mektubunu Kisrâ'ya sunmak üzere Bahreyn vâlisine vermesini de Abdullah bin Huzâfe'ye emretti

Peygamberimiz, Kisrâ'ya yazdığı mektubunda şöyle buyurdu:

'Bismillâhirrahmânirrahîm Allahın Resûlü Muhammed'den, Farsların büyüğü Kisrâ'ya!

Hidâyete uyan, dürüst yolu tutanlara, Allaha ve Resûlüne îmân edenlere, Allahtan diğer hiçbir ilâh ve mabûd olmadığına, O'nun eşi, ortağı bulunmadığına ve Muhammed'in de O'nun kulu ve Resûlü olduğuna şehâdet getirenlere selâm olsun!

Ben, seni, Allaha îmâna daıvet ediyorum! Çünki ben; Allahın, kalbleri diri ve akılları başında olanları uyarmak, kâfirler hakkında da, o azâb sözü gerçekleşmek için bütün insanlara göndermiş olduğu Peygamberiyimdir!

Pek ise, Müslüman ol, selâmeti bul! Davetimden yüz çevirir, kaçınırsan, bütün Mecûsîlerin günâhı senin boynuna olsun!ı

Bahreyn vâlisine verdi

Peygamberimizin, İran Şâhı'na göndermiş olduğu mektubun aslı, 1962 yılı kasımının sonuna içten Şam'da bulunmuştur Parşömen üzerine yazılı bulunan bu mübârek mektup, zamanla rengi değişmiş ve dokuması yıpranmış yeşil bir kumaşa yapıştırılmış olup, boyu 28 cm, eni 21,5cmdir

Abdullah bin Huzâfe hazretleri, Peygamberimizin mektubunu Kisrâ'ya arzetmek üzere, Bahreyn vâlisi Münzir bin Sava'ya başvurdu O da, onu Kisrâ'ya gönderdi

Abdullah bin Huzâfe'nin bildirdiğine göre, kendisi, Kisrâ'nın kapısına kadar vardı Yanına girmek için müsade istedi

Kisrâ, önce köşk salonunun süslenmesini emretti Sonra, Fars devlet adamlarının, sonra da, Peygamberimizin elçisinin içeri alınmasına müsâade etti

Abdullah bin Huzâfe hazretleri, Peygamberimizin mektubunu sunmak üzere İran Kisrâ'sının huzûruna girdi Kisrâ, Peygamberimizin mektubunun elçiden alınmasını emretti Abdullah bin Huzâfe dedi ancak:

Onu, Resûlullah efendimizin buyruğu üzere, sana kendim vereceğim!

Kisrâ bunun üstüne dedi oysa:

Öyle ise, haydi yanıma yaklaş!

Hayal hayâtı yaşıyorsunuz

Abdullah bin Huzâfe, Kisrâ'ya yaklaşarak mektubu sundu Kisrâ, mektubu okutmak için Hîreli kâtibini çağırdı Mektubu ona okuttu Kâtip, mektubu:

'Allahın Resûlü Muhammed'den, Farsların büyüğü Kisrâ'ya!' diyerek okumaya başlayınca, Kisrâ, mektuba, Peygamberimizin kendi ismiyle başlamış olmasına son derecede öfkelendi Bağırdı, çağırdı

Bunun üstüne Abdullah bin Huzâfe, Kisrâ'nın huzûrunda şöyle konuştu:

Ey Fars cemâ'atı! Sizler, yeryüzünden ama ellerinizde yer alan bir kısmına hâkim olarak, Peygambersiz ve Kitapsız olarak sayılı günlerinizi geçiriyor, bir hayal hayatı yaşıyorsunuz! Hâlbuki, yeryüzünün, hâkim olamadığınız kısmı daha çoktur

Ey Kisrâ! Senden önce, nice dünyalık ve âhıretlik hükümdarlar gelmiş geçmiş ve hüküm sürmüşlerdir Onlardan, âhıretlik olanlar,dünyadan da nasîblerini almışlar; dünyalık olanlar ise, âhıret nasîblerini yitirmişlerdir! Dünyaya çalışmakta birbirlerinden geri kalanlar, âhırette bir hizâya gelmişlerdir

Sana getirip sunduğumuz bu işi, sen küçümsüyorsun, ammâ, vallahi, nerede olursan ol, küçümsediğin şey gelince, ondan korkacak ve korunamayacaksın!

Bana mektup yazıyor ha!

Kisrâ ise öfke ile saltanatına gururlanarak dedi ama:

Şuna bak! Benim, kulum, kölem olan kişi, kalkıyor da, bana mektup yazıyor hâ! Mal ve saltanat, bana mahsûstur! Benim, bu husûsta ne yenilgiye uğramaktan, ne de bana bir ortak çıkacağından korkum vardır!

Firavun, İsrâiloğullarına hâkim olmuştu Siz, onlardan daha iyi ve enerjik değilsiniz Sizi, hemen hâkimiyetim altına alıvermeme ne engel var? Ben, Firavun'dan daha iyi ve güçlüyümdür!

Kisrâ, daha mektubun içinde ne denildiğini öğrenmeden mektubu alıp yırttı Ve Peygamberimizin elçisini dışarı çıkarmalarını adamlarına emretti

Abdullah bin Huzâfe hazretlerini dışarı çıkardılar

Abdullah bin Huzâfe, Kisrâ'nın huzûrundan çıkar çıkmaz, hayvanının üstüne atlayıp yol almaya koyuldu Kendi kendine dedi ama:

Vallahi, benim için iki yoldan hangisi olursa, gam çekmem Nasıl olsa Resûlullahın mektubunu vermiş, vazîfemi yapmış bulunuyorum

Kisrâ, öfkesi geçtikten daha sonra, elçinin içeri alınmasını emretti Onu, Hîre'ye dek arattırdı ise de bulduramadı

Mektubumu parçaladı

Abdullah bin Huzâfe hazretleri, Medîne'ye gelip durumu, Peygamberimize haber verdi Kisrâ'nın kızarak mektubu yırttığını söyleyince, Peygamberimiz buyurdu ama:

Parça parça olsunlar! O, benim mektubumu parçaladı Allah da, onun mülkünü, saltanatını parçalasın!

O, kendi eliyle mülkünü parçalamış oldu! Ey Allahım! Onun mülkünü, saltanatını parçala!

Allahü teâlâ Resûlünün duâsını kabûl etmiş, Kisrâ, oğlu kadar bir gece hançerlenerek parça parça edilmişti Hz Ömer zamanında da bütün İran toprakları zaptedilerek Müslümanların eline geçti

Abdullah bin Huzâfe hazretleri, Hz Ömer devrinde Bizanslılarla yapılan bir savaşta birçok Müslümanla birlikte esîr düşmüştü Bizanslılar, ellerine geçirdikleri esîrlere önce Hıristiyanlık telkîni yapar, kabûl ettiği takdirde özgür bırakırlar, aksi hâlde dağıtılmış işkencelerle öldürürlerdi

Abdullah bin Huzâfeınin, Sahâbenin ileri gelenlerinden biri olduğunu öğrenen Kral, ona farklı bir ehemmiyet veriyor, Hıristiyanlığı kabûl etmesi için devamlı telkînler yaptırıyordu Lakin Abdullah bin Huzâfe bu tekliflerin hiçbirisine kulak asmıyor, kelimei şehâdeti söylemeye devam ediyordu Kral az önce ümidini kesmemişti

Hz Peygamberin yakın arkadaşlarından birisinin Hıristiyanlığı kabûl etmesi, günden güne yayılarak, Bizans'ı tehdit eden Müslümanlar aralarında bir panik meydana getirecek ve Hıristiyanlık âlemi için büyük bir muvaffakiyet olacaktı

Mülküme iki taraflı ederim

Onun için Kral, Hz Abdullah'ın Hıristiyan olması hâlinde kavuşacağı dünyalıkları defalarca arttırıyor, yeni yeni tekliflerde bulunuyordu En sonunda şöyle bir teklifte bulundu:

Hıristiyan olmayı kabûl ettiğin takdirde, kızımı verir, seni saltanatıma ve mülküme ortak ederim

Ilk Müslümanlardan olup, Mekkeli müşriklerin daha önceki işkencelerine katlanmış olan Hz Abdullah, izzetle haykırarak şu cevabı verdi:

Yok bütün Bizans topraklarını, Arap ve Acem topraklarını da versen, bir lahza olsun dînimden dönmem!

Bunun üstüne Kral, Hz Abdullah'a dedi ki:

Öyle ise öldürüleceksiniz

Buna gücünüz yetebilir Ama îmânımı kalbimden çıkarıp atamazsınız!

Abdullah bin Huzâfe'den beklediği netîceyi alamayan Bizanslılar, Hz Abdullah'ı çarmıha gerdiler ve okçular devamlı olarak, ellerine ve ayaklarına yakın yerlere ok yağdırdılar bu vesileyle yine Hıristiyanlık telkînlerine devam ediliyordu

aynı zamanda, bir kazan su kaynatılmış ve Hıristiyan olmayı reddetmiş olan öteki Müslümanlardan birisi getirilmiş, kazana atılmak üzere bekletiliyordu
Ağlamaya başladı

Derken o Müslüman kaynar suya atıldı Etrafta bulunanlar ve Hz Abdullah bu fecî durumu gördüler Sonradan kazanın yanına Hz Abdullah getirildi

Bu esnada Hz Abdullah ağlamaya başladı Kral Hz Abdullah'ın korkusundan ağladığını zannederek, her yerde Hıristiyan olmasını öneri etti Hz Abdullah yeniden tekliflerini reddetti Bunun üzerine kral sordu:

O hâlde niçin ağlıyorsun?

Ben korkumdan ağlamış değilim Biz Müslümanlar Allah yolunda ölümden korkmayız Benim ağlamamın sebebi şudur ki; başımdaki saçlarım adedince canlarım bulunsa da, onlardan herkes böyle Allah yolunda ölüme gitse, diye düşündüm ve böyle bir hafıza beni ağlamaya sevketti

İslâm izzetinin müşahhas bir timsâli olan Hz Abdullah'ın bu sözleri aleyhinde Kral yeni bir teklifte bulundu:

Başımdan öpersen, seni bağımsızlık bırakacağım

Bizans saltanatına ortaklık teklifi karşı bile îmânından fedâkârlık göstermeyen Hz Abdullah, bir Hıristiyanın başından nasıl öperdi? Şöyle mukabil bir teklifte bulundu:

Burada yer alan tüm Müslüman esîrleri hür bıraktığın takdirde, dediğini yaparım

Hz Abdullah, kralın başını öpmeye bu vesileyle şöyle düşünüyordu:

ıBu adamın, Allah'ın düşmanlarından birisi olduğuna inanıyorum Bunun başını ise, oysa Müslüman kardeşlerimi özgürlük bırakacağı için öpüyorumı

Hz Abdullah, kralın başını öptü ve o da sözünde durarak 80 Müslüman esîri özgür bıraktı

Abdullah bin Huzâfe'nin îmânından gelen izzet ve fedâkârlığı, 80 Müslümanın kurtarılmasına ve daha nicelerinin îmânını kurtarmasına vesîle olmuştu


*
 
Üst Alt