Son Konu

Afganistan Tarihi

bilgiliadam

Yeni Üye
Katılım
16 Ağu 2017
Mesajlar
1,516,397
Tepkime
26
Puanları
48
Credits
-6
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Afganistan Tarihi mehmet ali dağpınar afganistan tarihi Afganistan Tarihi 1549066106 1549066106 afganistantarihi5c54df7f73788afganistantarihi5c54df7f73788 http:pixnofragcom71ac9c1ae9f61c2719b89e8d981dad99t2 1 Antre Afganistan Devleti, Afganların bölgedeki öteki topluluklar üzerinde fayda kazanmaları ile 18 asırda kurulmuştur Dil ve insanlar birliği bulunmayan bu ülkede, siyasi birlikte yoktur Bugün yaklaşık 25 milyon insanın yaşadığı Afganistan’ın toprak büyüklüğü, 657500 km2‘lik bir yüzölçüme sahiptir Afganistan; kuzeyinde Türkmenistan, Özbekistan ve Tacikistan ile; doğusunda Çin Türkistan’ı (Doğu Türkistan), Keşmir ve Pakistan ile; güneyinde Pakistan ve batısında ise, İran ile komşudur Afganistan’ın coğrafi yapısı; genellikle üzerinde sıra dağların bulunduğu yaylalardan ve yer yer de ovalardan oluşmaktadır Bir ziraat ve tarım ülkesi olan Afganistan’da kuraklığın yaygın olması ve elverişsiz tabii şartlardan ötürü toprakların fakat onda biri kullanılabilmektedir Coğrafi şartları çerçevesinde idari olarak da Afganistan, bir takım bölümlere ayrılmıştır Bunlar; Kabil, Kandehar, Herat, Hezaristan, Nuristan, Vehan, Bedahşan ve Türkistan’dan oluşmaktadır çok karışık bir ırksa nitelik gösteren Afganistan; esas itibari ile Afgan, Tacik ve Türklerden meydana gelmektedir Ülkedeki ikinci büyük etnik grubu yaratıcı Türklerin nüfusu, 56 milyon dolayındadır Özbekler, Türk grupları içinde en çok nüfusa sahiplerdir Bunlar; çoğunlukla esnaf ve çiftçi olarak çalışırlar ve Afgan Türkistan’ı denilen bölgede yaşarlar Bugün Özbek nüfusunun 3 milyonu geçtiği tahmin edilmektedir Kunduz, Andhoy, Meymene, Akça ve Balar, Mugap, Katagon ve Bedahşah, Özbekler’in yaşadığı bölgelerdir İkinci büyük Türk grubunu yaratıcı Afganistan Türkmenleri, Özbekler’den farklı olarak hayvancılık yaparlar Afganistan ihracaatında canlı hayvanın önemli bir kalem teşkil etmesinden ötürü Türkmenler, ülke ekonomisine büyük katkı maddesi sağlamaktadır Herat, Meymene, Andhoy, TaşKurgan, Kabirı Şerif, Belh, Akça, Katagan, Bedehşan ve Bala ile Murgap, Türkmenlerin yaşadığı bölgelerdir Türkmenler, hayvanlarına mera bulabilmek için sık sık yer değiştirdiklerinden nüfusları kesinkes tespit edilememekle beraber 600000 civarında oldukları tahmin edilmektedir Afganistan’da yaşamış Türkmenlerin çoğunluğunu Alieli boyu ile Teke, Salur, Sarık, Çavdar ve bilhassa Ersarı boylarından oymaklar teşkil etmektedir Afganistan’daki üçüncü büyük Türk grubunu teşkil eden Kızılbaş Türkleri’nin sayıları, 400000 dolayında tahmin edilmektedir Bu Türkler, 1738’de Herat Kabil arası güvenliği temin etmek için Nadir Şah kadar yerleştirilen ataların torunlarıdır Yukarıda belirilenlerin dışarıda en topluluk Türk grubunu Kırgızlar oluşturmaktadır Büyük ve Ufak Pamir dağlık bölgesinde yaşamış Kırgızlar’ın sayıları, 1950’lerde Doğu Türkistan’daki Çin zulmünden kaçanlarla birlikte 100000‘ni geçmiştir Bunların dışarıya Afganistan’da, az sayıda Kıpçak, Karluk ve Çağatay Türkleri de yaşamaktadır Ayrıca TürkMoğol karışımı olduğu kabul edilen Hezare ve Aymak (yontmak) gruplarının da son yapılan çalışmalarla Türk oldukları anlaşılmıştır Böylece 25 milyon civarında olan Afgan nüfusunun yarısının Türk olduğu kabül edilebilir Bu makale, tarihsel boyutu içinde Afganistan’da yaşanılan gelişmeler ve Türkiye Afganistan arası ilişkileri ele almaktadır Makalenin öteki kısımları şu şekilde organize edilmiştir: İkinci Kısım, serbest öncesi Afganistan’ın durumu ve kısa bir tarihçesini özetlemektedir Kısım 3, serbest sonrası Afganistan’daki gelişmeler ve Türk Afgan ilişkilerini incelemektedir Bu analiz, alt başlıklarla ele alınan şu dört dönemi içermektedir: (1) 1919 1945 arası dönem (Afganistan egemen oluşu ile II Dünya savaşı sonuna kadarki devre), (2) 19451979 arası dönem (Sovyet işgaline kadarki devre), (3) 19791989 arası devre (Sovyet işgali altındaki devre) ve (4) 1989 sonrası dönem (Sovyetler’in Afganistan’dan çekilmesi sonrası iç savaş ve Taliban olayı devresi) Son olarak 4 Kısım’da genel bir değer biçme verilecektir 2 Bağımsızlık Öncesi Afganistan Afganistan, sahip olduğu coğrafi konumdan dolayı tarih bounca dağıtılmış milletlerin istila ve işgaline maruz kalmıştır MÖ 500’lü yıllarda birincil defa İranlılar’ca işgal edilen bölge, sonra Büyük İskender orduları göre ele geçirilmiştir Gerisinde bölgede Baktriana Devleti kurulmuştur Bu devlet, kurulmasından yaklaşık bir yüzyıl daha sonra Hindistan’da bulunan Çandragupta devletli ile mücadele etmek zorunda kalmıştır Baktriana Devleti, bu çaba ve kuzeyden gelen baskılar sonucu, MS 50’de yıkılmıştır Bu Nedenle alan, batıdan gelen tehlikeleri atlattıktan sonra kuzeyden gelen kavimler kadar korkutma edilmeye başlamıştır Bölge; 50125 yılları arası Türk asıllı oldukları varsayım edilen İskit ve 125480 yılları arasında ise, Kuşanlar’ın hakimiyet altına girmiştir 480 yılından sonra Afganistan’ın yeni hakimleri, diğer Türk kavimleri olmuştur Önce Akhunlar, bu topraklara sabit; ama Göktürkler’in baskısı sonucu 4 yy’da hakimiyetlerini kaybetmişlerdir sonradan Akhunlar, bölgede kalmış ve Halaçlar olarak yaşamayı sürdürmüşlerdir 7 yy sonlarına doğru alan, İslamiyeti yayan Arap ordularının istilasına uğramıştır Bu istila kısa sürmesine rağmen İslamiyet Afganistan’da manâlı ölçüde kabul görmüştür İslamiyet’in yayılmasıyla burada Samani, Gazneli, Büyük Selçuklu Devleti ve Harzemşahlar gibi MüslümanTürk devletlerinin hakimiyetleri görüldü 1220’den sonra Moğollar, Afganistan’ı istila edip uzun bir vakit (bir buçuk asra yakın) ülkeye baskın oldular Moğol hakimiyeti, Afganistan’da yaşayan Türk boylarını Anadolu’ya göçe zorlamıştır Bölgedeki Moğol eğemenliği, 14 yy sonlarında Timur ordularınca sona erdirilmiştir Timur’un kurduğu devlet, ölümünden sonra dağılmışsa da torunlarından Muhammed Babür’un bölgede kurduğu Türk devleti uzun vakit yaşamıştır Babür’un Afganistan’ı merkez yaparak kurduğu devlet, yalnızca buraya yok Hindistan’a da Türkler’in yeniden yerleşmesini sağlamıştır Babür Devleti, Afganistan’ı bağımsızlık altında tutmakla birlikte Hindistan ve Afganistan arası dengeyi sağlayamamış ve ağırlığı Hindistan’a kaydırmıştır Bu şart; kuzeyden Özbek ve kuzeybatıdan da Safeviler’in Afganistan’a inmesine sebep olmuştur Böylece 17 yy ortalarına dürüst Abdali ve Galzay adını almış olan Halaçlar, dağlık bölgelerden Kandehar ve Zemindaver’in daha bereketli bölgeri olan Tarnak Argandap vadilerine göçmüşlerdir 18 yy’da Babür Devletinin zayıflaması üstüne, Afgan kabileleri de bağımsız hareket etmeye başlamıştır Bu durumda Gılzay gibi bazı kabilelerin Babür, Abdaliler gibi bazılarının da İran tarafında yer almaları, ülkedeki karışıklığı artırmıştır Bu esnada Nadir Kulu komutasındaki Türkmen ordusu Afganistan ve İran’ı idare altına almış; Hindistan Babür Türk Devletini de vergiye bağlamıştır Nadir Şah’ın ölümünden daha sonra yönetime geçen Ahmet Şah, Hindistan’daki Babür Devleti’ni hakimiyeti altına almıştır (17561757) Bu yıllarda İran’ın sergilediği yayılmacışii tehlikesini gören Ahmet Şah, bu konuda Osmanlı Devleti ile karşılıklı hareket etmeyi istedi ise de, girişimlerinden bir netice alamamıştır Ahmet Şah’tan sonra Afganistan yönetiminde bulunan Timur Şah ve Vakit Şah dönemlerinde ülke, önceki ihtişamlı ve kuvvetli durumunu koruyamamış, iç karışıklıklar başgöstermiştir Bu karışılıklar 19 asrın ilk çeyreğine kadar sürdükten sonra, Dost Muhammed’in yönetime geçmesi ile ülkedeki birlik her yerde sağlanmıştır Fakat bu dönemde ise Kuzey Hindistan, Afgan birliğini zayıflatma çabası içine girmiştir Bu yıllarda İngilizler’in yavaş yavaş Hindistan’ı hakimiyetleri altına aldıkları gözlenmektedir Ilk Afganİngiliz ilişkisi, Kuzey Hindistan’da Peşaver sorununun çözümünde İngiliz hakemliği ile olmuştur Peşinde 18391842 yılları arasında süren birincil İngilizAfgan harbi patlak vermiştir Dost Muhammed, ülkesi İngilizler’ce işgal edilmesine rağmen 1863’te Kabil’e dönerek her yerde Afgan birliğini sağlamıştı Dost Muhammed’in 9 Haziran 1863 tarihinde ölüm etmesi ile Afganistan, yeniden iktidar mücadele kaosuna sürüklenmiştir Şir Ali’nin 1868’de iktidarı ele geçirmesiyle bu mücadele durulmuştur Ruslar’ın Türkistan’ı işgali, Afganlar ile İngilizleri doğal müttefik yapmıştır Ruslar, Türkistan’ı işgal etmelerine rağmen Afganistan önderliğinde Orta Asya Devletleri’ni de içine alan bir birlik oluşmasından daima çekinmişlerdir 1879’da vefaat eden Şir Ali’nin yerine Yakup Han geçtiyse de, kısa bir süre sonradan Afganistan’ın hakimiyetini Abdurrahman Han ele geçirmiştir 1901’de vefaat eden Abdurrahman Han zamanında ikinci İngilizAfgan savaşı yaşanmıştır (18781880) Bu savaş sonunda ülke, büyük çapta harap olmuş ve ulusal birlik zayıflamıştır Afganistan’ın içinde bulunduğu bu olumsuz şartları fırsat bilen Ruslar, 1881’de Türkmenistan’ı işgal etmiş ve bu nedenle de Afganistan ile komşu olmuşlardır 1901’de başa geçen Habibullah Han, 1919’da ölünce yerine Emanullah Han geçti Emanullah Han, Hindistan’daki İngiliz valiye bir mektup göndererek Afganistan’ın egemen bir devlet olduğunu ve İngiltere ile iyi ilişkiler ayarlamak istediğini iletmiştir İngiltere ise, Afganistan bağımsızlığını kabul edipetmemekte kararsızlık etmiştir Bu şart ilişkilerin gerginleşmesine ve üçüncü İngilizAfgan harbinin başlamasına sebep olmuştur (1919) Bu savaşta galibiyet elde edemeyen İngilizler, 8 Ağustos 1919’da yapılan anlaşma ile Afganistan’ın bağımsızlığını tanımıştır 3 Afganistan’daki Gelişmeler ve Türk Afgan İlişkileri 31 1919 1945 Arası Dönem Sovyetler Birliği ve Afganistan birbirini ilk tanıyan ülkeler olmuşlardır SovyetAfgan anlaşmasının imzalanmasından üç gün sonradan, yani 1 Mart 1921’de, Afgan heyeti ile Türk elçilik heyeti aralarında da ilk TürkAfgan ittifakı Moskova’da imzalanmıştır Bu anlaşmaya kadar Türkiye Afganistan’ın bağımsızlığını tanıyordu Keza taraflardan birine yapılacak saldırıyı öteki taraf kendine üretilmiş sayacaktı Yeniden bu anlaşmaya göre, Türkiye kültürel destek çerçevesinde Afganistan’a öğretmen ve subaylar gönderecekti Böylece iki kardeş insanlar aralarında mevcut olan manevi birlik, resmi bir uzlaşma şekline dönüşmüş oluyordu Bu anlaşmanın Ankara ve Kabil hükümetlerince onaylanmasından sonradan, eski Medine muhafızı Fahreddin Paşa, Kabil’e ilk Türk sefiri olarak atandı bundan başka Sovyetler, uzlaşma şartlarına kadar Afganlara yardım etmemiş ve keza Buhara ve Hive’nin istiklallerini tanımayarak buradaki Müslümanları ezmeye başlamıştır Bu durum Afganlar’ın Sovyetler’e karşı daha itinalı davranmalarını sağlamıştır Bu Nedenle İngiliz aleyhtarı bir tavır yerine İngiltere ve Sovyetler Birliği arasında bir denge politikası izlemişlerdir Türkiye ile Afganistan arasındaki dostluğun geliştirilmesinde Enver Paşa ve Cemal Paşa fazla manâlı rol aynamışlardır I Dünya Savaşı sonrası bu paşalar, önce Almanya ve ardındaki da Rusya’ya gitmişlerdir Cemal Paşa, Avrupa ülkelerinin (bilhassa Almanya ve Fransa’nın) Afganistan’ı tanıması hususunda girişimlerde bulunmuş ve bunu sağlamıştır Bu sırada Enver Paşa, Türkistan’da yer alan Türkleri organize ederek Sovyetlere aleyhinde serbest savaşı yürütmelerine çalışmaktadır Sovyetler, Almanya’da yer alan Cemal Paşa’nın Afganistan’a döndükten sonra Afganistan Türklerini de Enver Paşa gibi organize edeceğini ve Türkistan’ın özgürlük mücadelesini destekleyeceğini hesap etmiş ve Cemal Paşa’nın Afganistan’a dönüşünü alıkoymak istemişlerdir Bunu başaramayan Sovyetler, Afganistan’a dönmekte olan Cemal Paşa’yı Tiflis’te 1922 yılında kiralık bir Ermeni katile öldürtmüşlerdir Afganistan ve Türkiye, aynı yıllarda İngiliz emperyalizmine karşısında bağımsızlık savaşı yürütmüşlerdir Aynı duyguların paylaşılmasına vesile olan bu şart, iki ülke halklarını biririne daha fazla yaklaştırmıştır Bu kapsamda Türk dostluğunun Afganistan’da gelişmesine Mahmud Beg Tarzi kayda değer katkı maddesi sağlamıştır Tarzi, eğitiminin bir bölümünü İstanbul’da tamamladıktan daha sonra Afganistan’a gittiğinde Habibullah Han’a, ülke kalkınmasında Türkiye ve Türk aydınlarından faydalanılması gerektiğini belirtmiştir Bu talebin olumlu bulunması üzerine de, Türkiye’den bir aydınlatılmış grubu eğlence edilmiş ve bunlarla karşılıklı araştırmalar yürütülmüştür Cemal Paşa’nın katkıları ile başlayan Afgan ordusundaki icat çabaları, Paşa’nın şehit edilmesi üstüne bir süre kesintiye uğramıştır Ama 1 Mart 1921’de Türkiye ile Afganistan arasında imzalanan uzlaşma ile, Türkiye, Afganistan’a yalnızca askeri değil aynı zamanda eğitim ve ideri alanda da modernleşmesi hususunda destek sağlayacaktı Bu Nedenle Türkiye’den gelen uzmanlar ile Afganistan’da modernleşme çabaları hızlanırken, bir de da Avrupa ve özellikle Türkiye’ye tahsil için yüzlerce Afgan gencini gönderilmeye başlanmıştır Emanullah Han, Afganistan’ın eğitim ve modernleşme çalışmalarına katkı maddesi ve takviye için diğer ülkelerdeki yenilikleri uygun bakmak ve yetişmiş eleman tedarik nedeniyle Aralık 1927’de bir dış geziye çıktı Darı, Fransa, Belçika, İsviçre, Almanya, İngiltere ve Rusya’yı ziyaret etti Son olarak Mayıs 1928’de Türkiye’ye gelen Emanullah Han, çok içten ve sıcak karşılanmıştır Mustafa Kemal, Emanullah Han ve onun şahsında Afgan milletine alaka ve dostluk göstermiştir Mustafa Kemal, Emanullah Han ve eşi onuruna verdiği yemekte Türk milletinin Afgan milletine aleyhinde sıcak duygularını belirten bir söylev yapmış ve Emanullah Han’a, başta kuvvetli bir ordu kurmayı nasihat etmiştir Bu ziyaret esnasında, 1 Mart 1921’de imzalanan TürkAfgan Anlaşmasına ilave olarak, “Türkiye ve Afganistan aralarında dostluk ve teşriki mesai muahedenamesi adıyla yeni bir anlaşma imzalandı (1928) Bu anlaşmada; iki devletin birbirleriyle dost oldukları, düşmanlarına karşı karşılıklı söylev alınması ve ileri gitmek için gerekenleri sağlamada imkanları iyi olan tarafın diğerine tezgâhtar olması gibi esaslar yer alıyordu Buna göre Türkiye Cumhuriyeti; ilmi, hukuki, askeri alanlardaki uzmanlarından bir kısmını Afganistan’da görevlendirecekti Emanullah Han, Afganistan’a döndüğünde önceki ihmallerden ötürü biriken sorunların iç tedirginlik ve karışıklığa yol açtığını gördü Fakat bütün bu olumsuzlukları ciddiye almadan Avrupa ve Türkiye’de gözlemlediği yenilikleri uygulamaya girişti Acil çözüm gerektiren sorunların ertelenmesi, yeni bir kusur idi Her alanda icat gerçekleştirmek istiyen Han, ülke gerçekleri doğrultusunda hareket etmiyordu Para ve eleman eksikliği de karşılaştığı manâlı engellerden biriydi Keza Mustafa Kemal’in “kuvvetli bir ordu kurma önerisini yerine getiremediğinden ülkede otorite zayıflamış ve inkılaplarda başarılı olamamıştır Emanullah Han, danışman seçimi konusunda da isabetsiz davranmıştır Tüm bu hatalarından sonradan geç de olsa hemen “kuvvetli bir orduya sahip olması gerektiğini anlamış ve hemen çalışmalara başlamıştır Türkiye’den Afganistan’a giden Kazım Orbay başkanlığındaki heyet çalışmalara başladığında ülkedeki iç isyanlarda kontrolden çıkmıştı Emanullah Han, bu icat çabalarından sonuç alamadan yönetimden terketmek ve İtalya’ya gitmek zorunda kaldı Yerine kardeşi İnayetullah Han geçti Ülkedeki karışıklıkların önlenememesi üstüne ise idare, çeteci Habibullah Han’a geçmiştir Bu yönetim, Afganistan’da yer alan Türk askeri heyetini geri göndermiştir bu arada Fransa’da sürgünde bulunan Nadir Şah, ülkesine dönerek Habibullah’dan Kabil ve Afganistan’ı kurtarmıştır Nadir Şah, Afganistan’da büyükelçi olarak yer alan Yusuf Hikmet Bayur’un da tasvibini alarak Afganistan hükümdarı oldu Nadir Şah’ın özellikle Türk büyükelçisinin tasvibini alması, Türk dostluğuna verdiği tartma bakımından uyarı çekicidir Nadir Şah, ülke gerçeklerine yerinde ve halk müziği kadar benimsenen reformlar yapmıştır Türkiye’nin fazla önem verdiği Emanullah Han’ın başarısız olması, Nadir Şah’ın da din kuralları ve din adamlarına öncelik vermesi, Türkiye tarafından hoş karşılanmamıştır Ancak bir vakit daha sonra Nadir Şah’ın yerine geçen oğlu Zahir Şah’ın reform hareketlerine devam etmesi üstüne Türkiye, her yerde Afganistan’a yaklaşmıştır Nadir Şah, Afganistan dış politikasında İngiltere ve Rusya aralarında bir denge kurmaya çalışmıştır Bu siyaset, Afganistan’ın bu devletlerden birisinin hakimiyeti altına girmesini engelemiştir Nadir Şah’dan daha sonra oğlu Muhammed Zahir Şah da, benzer dış politikayı izlemiştir Ama bu durum, Afganistan’ı milletlerarası alanda yalnızlığa itmiştir İran’la olan hudut anlaşmazlığı da bu dönemde Afganistan’ın bir başka sıkıntısı olmuştur Bu baskı günlerinde Afganistan’ın yardımına defalarca Türkiye yetişmiştir Afganistan ile İran arasında 1903’den beri devam eden sınır sorununda Türkiye’nin 1934’de hakem olması istenmiştir Türkiye, Kazım Orbay başkanlığında bir heyet gönderek sorunu halletmiştir Hem Türkiye, Afganistan’ı milletlerarası alanda düştüğü yalnızlıktan kurtarmak için Milletler Cemiyetine girmesini sağlamıştır Tekrar aynı yıllarda Türkiye, değişik ülkelerdeki büyükelçilikleri vasıtası ile Afgan çıkarlarını korumaya çalışmıştır 1930’lu yıllarda Türk büyükelçisi olan Mahmut Şevket Esendal, Türk hükümeti ve Atatürk’ün direktiflerini Afganistan’da başarıyla uygulayarak Türk nüfuzunu artırmıştır Hem sempatik kişiliği ile de, Afgan kralı ve hükümetiyle yakın ilişkiler kurarak hükümetin başdanışmanı haline gelmiştir Türkiye’den giden hekim ve uzmanlar da Afganistan’da üstün hizmetler vererek takdir kazanmışlardır Afganistan’da bulunan Türk uzmanlar, olağanüstü çabalar göstermişlerdir Bunlardan birisi de Prof Dr Mehmet Ali Dağpınar’dır Dağpınar hukuk müşaviri olarak gittiği Kabil’de Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bina ve hoca yokluğuna rağmen, 9 Haziran 1938’de kurmuştur 1957’de plan müşaviri olarak tekrar Afganistan’a dışarı giden Dağpınar, kurduğu fakülte mezunlarıyla birlikte çalışmıştır II Dünya Savaşı öncesinde İtalya ve Almanya’nın uyguladıkları işgal ve istila hareketleri çerçevesinde Afganistan’da da etkinlik göstermeleri ve burayı ülkelerinin nüfuz alanı seçmeleri, Afgan liderlerini huzursuz etmiştir Türkiye, bütün kuvvet günlerinde olduğu gibi Afganistan’a bu konuda da tezgâhtar olmuştur Türkiye, 8 Temmuz 1937’de İran, Afganistan ve sonra Irak’ın katılmasıyla Sadabat Paktı’nı kurarak Afganistan’ı Alman ve İtalyan nüfuzuna düşmekten kurtarmıştır Böylece bu dört İslam ülkesi, II Dünya Savaşı öncesi baskı günlerde birlikte hareket edip birbirlerine yardım olmuşlardır Sadabat Paktı’ndan en fazla rahatsız olan ülke Sovyet Rusya olmuştur Türkiye, Dış İşleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ı Moskova’ya gönderek bu Paktın Rusya aleyhinde bir cephe olmadığı ve dört İslam ülkesi aralarında dostluk ve işbirliği amaçlı olduğunu izah gereği duymuştur Atatürk’ün önderliğindeki Balkan Paktı ile İtalya ve Almanya’nın faşist tehdidi, Sadabat Paktı ile de, Sovyet Rusya’nın komünist tehdidi önlenmiştir II Dünya Savaşı esnasında Afganistan’ın objektif kalmasına karşın bir takım kabilelerin isyanı üstüne İngilizler’in asker göndermesi, ülkeye yeniden şiddet günler yaşatmıştır 32 1945 1979 Arası Dönem II Dünya Savaşı sonrası yıllarda Türkiye, bir takım tedirgin devreler yaşaması ve bunların üstesinden gelmesine karşın hala Sovyet tehdit ve tehlikesi altında olacaktır Bu şartlar aşağıda NATO ittifakına giren ve güvenliğini güvence altına bölge Türkiye, diğer dost ülkeler ve Afganistan’la olan dış ilişkilerinde bazı şansın dönmesi gerçekleştirmek durumunda kalmıştır Bu koşul, Afganistan’ı içeride olduğu dek dışında da sıkıntıya sokmuş ve yeniden yalnızlığa itmiştir II Dünya Savaşı sonrası Afganistan’da gerçekleşen hükümet değişikliği ile başbakanlığa Şah Mahmut geçmiştir Yeni hükümetle birlikte iç ve dış politikada manâlı şartların değişmesi olmuştur İç politik gelişmelerin bazıları; tutuklu muhalif liderlerin affedilmesi ve manâlı bürokratik görevlere getirilmesi ve yurt dışarıda eğitim görmüş Afgan gençlere devlet kadrolarında tahsis verilmesi şeklinde belirtilebilir Dış politikadaki kayda değer gelişmeler ise, dünyada artık savaş öncesi İngiltere rolünü üstlenmiş olan Amerika ile yakın ilişki kurulması ve Amerika’dan ekonomik destek temini şeklinde olmuştur Bu yıllarda bazı Afgan kabileleri, Cinnah liderliğinde hür mücadelesi veren ve daha sonra da Pakistan’ı kuran Hindistan Müslümanlarına büyük yardım vermiş ve hatta Hindularla yapılan savaşlarda kanımca yer almışlardır Bu kabileler, yapılan bir plepistle de Pakistan’a katılmak istediklerini açıklama etmişlerdir Pakistan’ın da Afgan kabileleri ile benzer duyguları paylaşması, buna karşılık Afganistan’ın bu kabilelere sanki serbest vermeyi kabulü, Afganistan ve Pakistan arasında anlaşmazlığa sebep olmuştur Bunun üzerine Afganistan’ın bir Paştunistan milleti oluşturma gayreti, sorunu tamamen büyültmüştür Amerika, Sovyet karşıtı bu iki ülke arasındaki sorunun çözümü konusunda arabuluculuk rolü üstlenebileceğini teklif etmiş; fakat bu önerge, Pakistan tarafından reddedilmiştir Bunun üzerine Türkiye’nin arabuluculuğu gündeme geldi ise de, yapılan anlaşma teklifleri yine Pakistan’ca kabul görmemiştir 1950’den sonraki yıllarda da Türkiye’nin kardeş Afganistan’a karşısında farklı alanlara yönlendirilmiş yardım ve cana yakın uyrıları sürmüştür Bu kapsamda Türkiye; yayılmacı komünist tehlikesine aleyhinde Afganlıları uyarmış, İran’la olan sınır sorunlarının çözümünde yardımcı olmuş ve Afganistan’ın Bağdat Paktı’na katılmasına çalışmıştır Ancak o günkü Afgan yöneticilerinin ileri görüşlü olmayışları ve içinde bulundukları milletlerarası koşullar, Afganistan’ı an be an bir komünist işgale sürükleyecektir Afganistan ve Pakistan arasındaki sorunların çözülememesi üzerine Afganistan, Rusya’nın da etkisi altında Pakistan’ın hasmı olan Hindistan’la yakın ilişkiler kurdu Daha sonrada Amerika’dan istek ettiği çağdaş silahları alamaması ve Pakistan hava kuvvetlerinin saldırısına maruz kalması, Afganistan’ı ister istemez Sovyetler’e yaklaştırdı Hem 1953’ten sonraki Amerikan yönetiminin Afganistan’ı dışlayarak İran ve Pakistan’a yaptığı büyük askeri yardımlar da, bu yakınlaşmayı çabuklaştıran öteki bir faktördür Benzer yıllarda Sovyetler Birliği’nde iktidara gelen yeni yönetimde (Nikita Hruşçev ve ekibi), önceki Stalin döneminin baskıcı dağılım politikasını değiştirerek, yumuşak ve destek görünümlü bir dağılma politikası benimsemişlerdir Bu yeni Sovyet politikasının uygulanması için en uygun aday ülke, içinde bulunduğu şartlar itibari ile Afganistan olacaktır Bu yeni Sovyet politikasının da etkisi ile Afganistan’da başbakanlığa Muhammed Davud Han getirilmiştir Yeni Afgan yönetimi, Amerika ile ilişkileri yarmak istememekle birlikte içinde bulundukları ve çevrelerinde artan olayların etkisi ile ağır ağır Sovyetler’le yakın ilişkiler kurmuştur Bu şart karşısında Türkiye, hiç bir şey yapamayacaktır Davud Han ve diğer bir takım Afgan yöneticileri; Afganistan’da işçi sınıfının olmaması, ezilen köylülerin bulunmaması, kalabalık şehirlerin olmaması, yüksek bürokrat bir sınıfın yokluğu ve Afgan halkının İslamiyete fazla bağlılığı gibi faktörleri dikkate alarak komünizmin Afganistan’a katiyen gelemeyeceği ve zemin bulamayacağı kanaatini taşıyorlardı Ama buna ters olarak Sovyetler, yapacakları hesaplı yardımlar ve tesis edecekleri kültürel ilşkilerle, Afganistan’ı da komünist ailenin bir üyesi yapacaklarını düşünüyorlardı Amerika’nın Afganistan’ın takviye isteklerini yeniden geri çevirdiği bir sırada aradıkları fırsatı buldular ve Sovyetler’in Kabil büyükelçisi yoluyla yardıma hazır olduklarını ilettiler Davud Han, Sovyetler’in bu teklifini geri çevirmedi Bunun üzerine 1954 yılında iki ülke arasında birincil kredi anlaşması imzalandı, ortak ziyaretler gerçekleşti Başbakan Davud’un 1956’da Sovyetler Birliğine yaptığı ziyareti müteakip Sovyet danışmanlar, Afganistan’a gelmeye başladılar 1956’dan itibaren her yıl 100 Afgan genci Sovyetler Birliği’ne askeri ve eğitim amaçlı gönderildi 1960’dan sonradan ise Sovyet uzmanlar, askeri akademilerde atama yapmak için Kabil’e geldiler SovyetAfgan işbirliği çerçevesinde eğitim dıştan projeler, yol yapımı, sulandırma, makina tamiri ve sonradan da Jeolojik çalışmalar ve ziraat alanlarındaki çalışmalar takip etti Sovyetler, Afganistan’da bir takım varlıklı doğal kaynakları bulmalarına karşın bunları çıkarıp işlememişlerdir Sadece doğalgaz çıkartmışlar ve bunun da büyük bir kısmını, ülkelerine aktarıp kullanmışlarıdır Sovyetler, izledikleri komünist yayılmacı politikadan sonuç almaya başlamışlardı SovyetRusya’da eğitim görebilen Afganlı gençler, belkide farkında olan olmadan Sovyet propogandası yapmaya başlamışlardır Sovyetler Birliği, 196061 yıllarında AfganistanPakistan sorununu daha da büyüterek iki İslam ülkesinin diplomatik ilişkilerini kesmesine niçin olmuştur Pakistan ile ilişkilerini kesen Afganistan’ın dış dünya ile bağlantı kurmak için yol olarak da Sovyetler’den başka bir alternatifi kalmamıştı Bu Nedenle Afganistan’ı istediği gibi kendine emrindeki bir ışık halkası getirmiştir Amerika bu sırada devreye girerek, İran’ı ikna etmiş ve Afganistan’a ait vasıtaların bu ülke üzerinden transit geçmesini sağlamıştır Amerikanın Sovyet nüfuzuna karşı Afganistan’a takviye vermesi ve Afganistan’ın bu durumu mükemmel değerlendirmesi sonucu, manâlı ilerlemeler kaydettiğini görüyoruz Ancak bu durum, 1970’li yıllara değin sürmüştür Amerika’da değişen iktidarlarların Afganistan’a karşı kayıtsız kalmaları, buna rağmen Sovyetler’in de Afganistan’da hakimiyetlerini artırmaları sonucu iç çalkantılar ortaya çıkmıştır Bu ortamdan faydalanan Davut Han (1963’de Başbakanlık’tan ayrılmıştı), Genelal Abdülkadir liderliğinde solcu subayların ve Muhammet Tereki önderliğindeki sivil marksistlerin yardımı ile Zahir Şah’ı anemik bir şekilde devirerek iktidarı ele geçirmiştir Davut Han, meşruti krallık idaresini kaldırıp kendisinin de başkanı olduğu Cumhuriyeti ilan etmiştir Davut Han’ın bu ikinci saltanatı, önemli ölçüde Afganistan’daki acı olayların da başlangıcı olmuştur Marksistlerin desteği ile gerçekleşen 1973 darbesinden daha sonra solcu subaylara orduda daha çok tayin verilmeye başlandı Ordudaki solcu atamaların hızlanması sanki koşul emniyet teşkilatında da görülmeye başlandı Ancak Davut Han, 1975 sonrası politikasında değişiklik yaptı Sovyetlere aleyhinde ne olduğu bilinmez bir ilişki dönemine girdi Sovyetler Birliği’nden açıkca uzaklaştı Davut Han, solcu olmayan yöneticilere de tahsis vermeye ve batıyla iyi geçinme politikası izlemeye başladı 1976’da İran’a gitti 1977’de Mısır, Pakistan ve Suudi Arabistan’ı ziyaret etti Sovyetler Birliği, Davut Han’ın bu faaliyetlarini temkinli bir şekilde izliyor ve Afganistan’daki danışmanlarının sayısını aralıksız artırıyordu Mayıs 1978’de Kabil’de toplanacak Bağlantısız Ülkeler Bakanlar Konferansı’nda Davut’un tutumu ele alınacaktı Benzer yılın Nisan ayında Kabil’e gelen Küba heyetine aleyhinde Afgan yönetiminin umursamaz tavrı ve daha önce sergilediği Küba alehtarı faaliyetler, sosyalist ülkeler arasında Afgan yönetimi karşıtı bir cephe oluşturdu Diğer tarftan komünist Perçem Partisi’nden Mir Ali Ekber Heybar’ın öldürülmesi üzerine ülke içinde komünistlerin Davut Han’a karşısında başlattıkları muhalefet, 17 Nisan 1978’deki hükümet darbesinin başlangıcı oldu Heybar’ın cenaze törenine 11 bin kişinin katılması Davut Han’ı endişelendirdi Davut Han, hemen harekete geçerek aralarında Babrak Karmal ve Nur Muhammed Tereki’nin de bulunduğu komünist Halh ve Kakül liderlerini 24 Nisan’da hapsetti Tutuklananlardan Hafızullah Emin, kaçmayı ve orduya haber göndermeyi başardı 26 Nisan’da Vatan Car, Kabil’e bir tank birliği gönderirken; Abdülkadir de, Davut’un sarayını bombalamak ve taraftarlarını ortadan kaldırmak için Hava Kuvvetlerini gönderdi Askeri birliklerin birçok, bunun komünist bir darbe olduğunun farkına bile varmadan destekledi 27 Nisan’da Davut Han ve ailesi, darbeciler kadar öldürüldü Nur Muhammet Terekki, Hafızullah Belli ile Babrak Karmal, serbest bırakıldıktan sonradan hükümet kurma çalışmalarına başladılar Yayınladıkları bildiri ile izleyecekleri politikalarını açıkladılar Darbeciler, bir taraftan güven tesise çalışırken diğer taraftan da Mayıs 1978’de bir takım idam cezaları uyguladılar Nisan 1978’de komünistlerin iktidara gelmesi ile, Afganistan’daki Sovyet danışman sayısında büyük bir artış gözlendi Bu danışmanlar, Afgan polis teşkilatında ve kuytu emniyet teşkilatında birtakım düzenlemelere gittiler Muhalefette bulunanlara farklı alanlara yönlendirilmiş işkenceler uyguladılar ve toplu infazlar yaptılar Keza Şubat 1979’da ABD Büyükelçisi Adolph Dubs, önce rehin dargın ve sonradan da öldürülmüştür Büyükelçilerinin öldürülmesi ile Amerika, Afganistan’daki Sovyet işgali karşıtı politikasında daha katı ve istikrarlı olmuştur İlerleyen günlerde yönetime gelen komünistler arası siyasi rekabetten ötürü çözülmeler başladı Bu durumda Sovyetler Birliği, orduda çoğunluğa sahip olan Halkçı’ları desteklemiş ve Babrak Karmal’ı yönetimden uzaklaştırmıştır Kakül taraftarları, liberaller, üniversite proföserleri, muhafazakarlar ve milliyetçiler tutuklanmıştır Bu tutuklanmaları peşine düşüp takip eden infazlar, toplu katliamlar ve İran Şah’ının devrilmesi, Afganistan’da genel huzursuzluğu daha da artırmıştır Eylül Aralık arası dönemde tedirginlik iyice tırmandı Eylül 1979’da iktidarda yalnızca Belirli bırakıldı Nihayet 24 Aralık 1979’da belirlenmiş Sovyet işgali gerçekleşti Sovyet işgali ve Muhakkak’in bir Sovyet ajanı kadar öldürülmesinden sonradan, Babrak Karmal başbakan oldu Afgan halkı, Rus birliklerinin ülkelerine girmelerine büyük tepki gösterdi Bunun üstüne Sovyetler, Karmal’ı ve ideresini müdafaa etmek için Afganistan’a destek askeri birlikler sevketmişlerdir Bu istiladan daha sonra ise, her alanda Sovyet danışmanların ağırlığı hissedildi ve Afgan ordusu adamakıllı hakimiyetlerine geçti 33 1979 1989 Arası Dönem Sovyet danışman veya teknisyenlerden Orta Asya kökenlilerin çoğunluğunu Tacikler teşkil etmiştir Sovyetler, Afganistan’ı istilaları esnasında Öğretim Elemenları’nın eksik oluşu nedeni ile fazla galibiyet sağlayamamışlardır Oysa Sovyetler Birliği’ne eğitim amaçlı gönderilen Afganlı öğrenci sayısı önemli miktarda artmıştır Örneğin 1980’de Taşkent’teki 600 Afganlı öğrenci varken daha sonra bu sayı, 5000’e yükselmiştir 1982 yılında Sovyetler Birliği’nde eğitim görebilen toplam Afganlı öğrenci sayısı, 25000’e ulaşmıştır Taşkent’te bulunan ve Özbekçe bilen bazı Afganlı öğrenciler, ülkelerindeki mücahit faaliyetleri hakkında Özbeklerle data veriyorlardı Bu durumu önlemek isteyen Sovyet yetkilileri, Afganlı ögrencileri Moskova ve Leningrad’a taşımak istemiştir Oysa Özbek lider Reşidov’ın girişimleri ile, bu durum önlenmiştir Sovyetler, Afganistan’ı işgal ederken oradaki yer altı ve yer üstü doğal kaynakları kullanmayı, Orta Doğu Petrol bölgesi ve Hint Okyanusu’nu denetim altına alamayı hesap ettiler Fakat 10 sene süreli işgal döneminde bu hesap gerçekleşmemiştir Bu başarısızlık, birçok sebepe dayanmakla birlikte bunlardan üç tanesine özel ağırlık arzetmektedir Bu önemli sebepler: (1) Müslüman Afgan halkının olaganüstü bir direniş göstermesi, (2) Amerika’nın dünya kamuoyunda konuyu sıcak tutması ve bir takım yaptırımlar uygulaması, (3) Sovyetler’in gerçekleştirdiği haksız işgalin ülke insanlarına getirdiği yükün ve insan kaybının daha sonra başlayan açıklık politikası ile Sovyet halkınca öğrenilmesi ve tasvip edilmemesi olarak belirtilebilir Sovyet işgali üzerine Afgan halkı, direnişe başladı Başlangıçta direniş gösteren Afganlılar’ın eğitimsizliği ve yeterli çağdaş silahlardan mahrum bulunmaları, başarılı olmalarını engelledi Buna karşılık Sovyetler’in fazla üstün tabanca gücüne sahip olmaları, ülkeyi kontrol altına almalarını kolaylaştırdı Bunun üzerine, kayda değer bir Afgan mülteci grubu Pakistan’a göçtü Peşaver vadisi, kısa zamanda Afganlı mülteciler ile doldu Sayıları milyonlara ulaşan bu halk müziği, kabile yapılanmalarını orada da oluşturdular Afgan kabileleri arasındaki rekabet, dini ve ırksa farklılıklara dayanan mücahit grupları, arasında birlik oluşturmayı engelledi Dost ülkeler, yaptıkları yardımlarla bu gruplaşmaları daha da teşvik ettiler Afganistan’da eğitim ve öğretime pozitif yük verilmemesi, geri kalmalarına, kabile hayatını sürdürmelerine ve bir millet haline gelmelerine engel olmuştur Hem kurulan hükümetlerin, Afgan halkının %60’ını yaratıcı Taştumları koruması, Türk kabilelerini (Özbek, Türkmen, Kırgız ve Hazera), Tacik ve diğer toplulukları eğitim ve diğer sosyal haklardan yoksun etmesi, bu kabilelerin karışarak bir Afgan milletini oluşturmalarını engellemiştir Afganistan’daki Sovyet baskı ve katliamına paralel olarak Afganistan’dan Pakistan’a göç edenlerin sayısı da artmıştır 1983 yılında Peşevar vadisindeki mülteci sayısı, 35 milyonu bulmuştu Pakistan, buradaki mültecileri kabilelerine kadar kamplara yerleştirmiştir BM (dağıtılmış takviye organlarıyla), Dünya Sağlık Durumu Teşkilatı, Uluslararası Egzersiz Teşkilatı, Türkiye Kızılay Teşkilatı gibi çoğu takviye kuruluşu, bu mültecilere çeşitli yardımlar sağlamıştır Suudi Arabistan ve Kuveyt öncelikle almak üzere bazı İslam ülkeleri de, Pakistan’a fiziksel para yardımı yapmışlardır sonradan bu sığınmacı kamplarına iskan edilen Afgan kabileleri, değişik “Mücahidin Grupları oluşturmuşlardır Bu mücahitlere Afgan ordusundan kaçan subayların katılması, Pakistan ve Amerika öncelikle elde etmek üzere bir takım ülkelerin de silah sağlaması üzerine, bu mücahitler, Afganistan içlerine girerek işgalci Sovyet güçlerine karşı savaşmışlardır Ama bütün bu gelişmelere karşın bu gruplar, bir birlik aşağıda toplanamamıştır Bu negatif şart, hem Sovyetler’e aleyhinde başarıyı ayrıca de siyasi birliği engellemiştir Ne varki farklı alanlara yönlendirilmiş ülkeler, bu grupları, etkisi bu gün deha görülebileceği gibi kendi çıkarları doğrultusunda desteklemişlerdir Ancak Afgan halkı ve mücahit grupların olağan üstü gayret ve kahramanlıkları ile Sovyetlere emperyalizmine büyük somut ve manevi zararlar verdirilmiştir Amerika, Sovyetler’in Afganistan’ı işgal etmesine büyük bir tepki gösterdi Amerika’nın bu tepkisini öteki NATO üyesi ülkeler de destekledi Yukarıda da değinildiği gibi Amerika’nın Sovyet işgaline karşı olmasındaki en kayda değer nedenlerden biri, 1979 Şubat’ında büyükelçilerinin öldürülmesiydi Amerikan yönetimi, büyük kamuoyu baskısıyla kukla Karmal yönetimini tanımamış ve Senato onayına sunduğu SALT II anlaşmasını geri çekmiştir Kongre desteğini de alan Amerikan yönetimi, Afgan halkına kendisini yönetme hakkı dahil her türlü yardımı yapmayı resmi politika olarak ilan etti Ama konuyla ilgili emin bir çözümün sorumluluğunu ise, BM’e havale etmiştir Bu koşul da sorunun sürünceme de kalmasına neden olmuştur Hem öteki NATO ülkeleri de Afganlı mülteci ve mücahitlere, para ve askeri malzeme yardımı yapmışlardır Kendi çıkarları doğrultusunda Çin’de, Amerika yanına yer almış ve mücahitlere destek yapmıştır Böylece Sovyetler Birliği, milletlerarası alanda yalnız kalmıştır Buna rağmen hiç bir hukuka dayanmayan hileli ve kanlı Afganistan’daki Sovyet işgali, on sene değin sürmüştür Kızıl ordu Afganistan’a girdiği süre Sovyetler, Afgan ordusundan ve Afgan hükümetinden bekledikleri ilgiyi bulamamışlardır Kendilerine yalnızca Rusya’da eğitim gören subaylar asistan olmuşlardır Umduklarının bütün aksine ordunun manâlı bir kısmı, Sovyetlerle işbirliği yapmayı ve kendi halkını öldürmeyi reddetmiştir Sonuçta 100 bin şahsiyet Afgan ordusundan 70 bini silahlarıyla birlikte mücahitler tarafına geçmişlerdir Sovyetler, bu başarısızlıklarının yanısıra Afganistan’ın sarp arazisi karşı da biçare kalmışlardır Bütün bu başarısızlıkları Kızıl orduyu kontrolden çıkarmış ve Afgan halkına aleyhinde yaklaşık olarak bir soykırım başlatmışlardır BM İnsan Hakları Komisyonu’nun 20 Kasım 1985 tarihinde yayınladığı rapora tarafından, OcakEylül 1985 aralarında Sovyet ordusu, 32755 kişiyi öldürmüştür Sovyetler’in masum halka saldırılarını öğrenen mücahitler, karşı saldırılarını sıklaştırmış ve kayda değer kayıplar verdirmişlerdir 19791984 yılları aralarında Sovyet ordusu 8 bini ölü edinmek üzere 25 bin kayıp vermiştir Aynıdönemde Sovyet fiziksel kaybı da 12 milyar doları bulmuştur Sovyet ordusu bu kanlı işgaliyle 1987’e değin ayrıca kendisini hem de Afgan halkını çok yıpratmıştır Bu tarihten daha sonra Sovyetler’in politikalarında bir takım değişiklikler görülmüş ve Sovyet hükümeti içeriden ve dışarıdan gelen baskılar aleyhinde Afganistan’dan çekilme yolları aramaya başlamıştır Sovyet ordusu, Brejnev devrinde Afganistan’a girmişti Bu hileli ve kanlı işgali sona erdiren Mihail Gorbaçev olacaktır Gorbaçev, Afganistan’dan çekilmek için önce yerinde zemin ve vakit aramaya başladı Bunun birincil adımını da, 1979’da meslek başına getirilen Karmal’ı Afganistan Demokratik Halk Müziği Partisi ve hükümet başkanlıklarından alarak attı Yerine Dr Muhammed Necibullah’ı getirdiler Necibullah’a bir “Milli Anlaşma Komisyonu kurdurdular Bu komite üyeliklerine kabile reislerini getirerek hükümete aleyhinde muhalefeti önlemek istiyorlardı Ancak kabile temsilcilerine istediklerini yaptıramayınca hükümet değişikliğinden beklediklerini bulamadılar giderken Gorbaçev, Afganistan sorunundan çok kendi ülkesinde olanlardan endişeliydi Gorbaçev, 1987 yılında uygulamaya koyduğu Perestroyka ve Glastnost ile tarafsızlık ve yeniden yapılanma getirdi Uygulanan bu politika ile de Rusya’nın yıllardır mazlum milletleri nasıl sömürdüğü ortaya çıktı Sovyetler, Afganistan’dan çekilme konusunda Amerika ile başlattıkları sıcacık görüşmeleri hızlandırmak zorunda kaldılar Gorbaçev, 22 Şubat 1988 günü İsviçre’nin Cenevre şehrinde başlayacak görüşmelerden önce 8 Şubat 1988’de bir yorumlama yaparak, 15 Mart’a değin anlaşma sağlanırsa 9 ayda Afganistan’dan çekileceğini bildiri etti Sovyetler ve Amerika arasında yapılan anlaşma, 14 Nisan 1988 tarihinde Cenevre’de imzalandı 15 Mayıs 1988’de yürürlüğe giren bu anlaşmayla Sovyetler’in Afganistan’dan nasıl çekileceği açık bir şekilde belirtilmemiş olmasına rağmen taraflar arasında yapılan kuytu bir protokolle Sovyetler, 120 bin kişilik ordusunu 15 Mayıs 1988 ile 15 Şubat 1989 arasında Afganistan’dan çekmiştir sonuç olarak on sene süren işgali sırasında Sovyetler’in yaptığı işkence ve katliamlar cezasız kalmıştır Tüm Müslüman ülkelerde olduğu gibi dünya kamuoyu da Afganistan’daki haksızlıklar aleyhinde duyarsız kalmıştır 34 1979 Sonrası Dönem Afganistan’da iç savaşın çıkış sebeplerinin başında Afgan mücahit gruplarının kabile yapısından kendilerini kurtaramamaları kazanç Bu koşul Sovyet ordusunun çekilmesinden sonra da devam etmiş, ülkede birlik ve beraberlik sağlanamamıştır Mücahit gruplar kabilelere dayanmalarının yanısıra “Ilımlılar ve “Radikaller almak üzere ikiye ayrılmışlardır Ayrıca Afganistan’da yaşayan 6 milyon dolayındaki Türk’te “Müslümanlar Birliği adlı öbür bir grup oluşturmuştur Türk mücahit grubunun başına geçen Azad Beg, Peşevar vadisine göç eden ve Afganistan’da kalan Türkleri bir araya toplamıştır Ancak bu Türk mücahit grubu, Türkiye veya milletlerarası kuruluşların sağladığı yardımlardan faydalandırılmamıştır Bunun üzerine Türkiye, Pakistan’da yaşayan Afganlı mültecilerden 5 bin karakter bir Türk grubu Türkiye’ye getirmiş ve diğerlerine de özel yardım yapmıştır Sovyetler’in Afganistan’dan geri çekilmelerinden daha sonra Azad Beg, Afgan Türklerinin liderliğini, bir zamanlar Afganistan ordusunda da tayin yapmış olan General Raşit Dostum’a bırakmıştır Afganistan Türkleri aralarında Türkiye Türkleri için Atatürk yarı bir görev yüklenen General Dostum, Türk mücahit gruplarını kısa sürede ahenkli orduya çevirmiş ve haklarını korumaya çalışmıştır Sovyetler ve Amerikalıların anlaşması üstüne Afgan mücahit gruplarından yedisi, Kasım 1987’de bir ittifak kurmuşlar ve Afganistan’daki Necibullah hükümetini tanımadıklarını duyurmuşlardır Keza bu mücahit grupları arasında varılan mutabakat gereği; kurulacak yeni Afgan hükümetinde her bir mücahit grup lideri üçer aylık dönemler için başbakanlık görevi üstlenecekti Ancak bu karar; Amerika, Sovyetler Birliği ve Pakistan kadar desteklenmedi Bundan Böyle Afganistan için gelecek günlerde, mücahit gruplar arası iktidar mücadelelerinin sürdüğü kardeş kavgası felaketi yaşanacaktı Afganistan’dan çekilmeden önce Sovyetler, yönetime kukla Necibullah’ı getirmişler ve daha sonrada tüm güçleri ile desteklemişlerdir Necibullah kuvvetleri ile mücahit grupları arasındaki çarpışmalarda, her iki taraf ve sivil halk müziği büyük kayıplar vermiştir Kanlı çarpışmalardan daha sonra silah ve askeri eksilen Necibullah, ailesi ile birlikte Kabil’deki BM binasına sığınmıştır Böylece Afganistan, mücahit grupların eline geçmiştir Mücahidlerin kurdukları hükümette başbakanlık görevine Rabbani gelmiş ve yıllardır yıkılmış ve bitap düşmüş ülkedeki yaraları sarmaya çalışmıştır Fakat kısa bir vakit sonra ise, yeni hükümete karşısında muhalefet büyümüştür Arkasından da bölgedeki Amerikan ve Pakistan çıkarlarını gözetmek amacıyla organize edilen Taliban örgütü, mevcut hükümeti tanımayarak ülkeyi silah zoruyla ele geçirmiştir Taliban birlikleri ile hükümet yanında yer alan Ahmet Şah Mesut ve General Dostum birlikleri aralarında çok çetin ve kanlı muharabeler olmuştur Savaşan taraflar ve sivil ahali, koskocoman kayıplar vermiştir 4 Netice 1900 öncesi haritaların incelenmesi ile Afganistan Devleti’nin bulunduğu bölgede daha önce böyle bir devletin olmadığı anlaşılacaktır Bu bölgede, ya eski adıyla; Tatarya, İskitler, Horosan, Cenubi (Güney) Türkistan gibi ya da idare kurmuş hükümdar ya da sülale adıyla; Hunlar, Oğuzlar, Gazneliler, Selçuklular, Babürlüler ve mahalli hanlıklar gibi isimlere rastlanacaktır Tarihte Afgan diye bir ırk olmamıştır Yaklaşık bir asır önce İngilizler, böyle bir kelime yerleştirmiştir Bölge halkı hayvancılıkla uğraştığından, hayvanlarına otlak bulabilmek için kışın Penjap vadisine göçer, ilkbaharda da geri dönerdi Türkler bu halka, hareket eden ya da göçebe manasına gelen “Avghan derlerdi Bu ırk ise kendisini, “Pushtu Pushtan olarak anardı Rusların Türkistan’ı, İngilizler’in de Hindistan’ı işgal etmeleri, sınır komşuluklarını gündeme getirdi Bunun üstüne yaptıkları hesaplar ve arasında yürüttükleri gizli görüşmelerle, bir ara devlet oluşturmaya karar verdiler Böylece 19 asırda bir Afganistan Devleti doğdu Ama Güney Türkistan’ı da kapsayacak bu devletin yönetiminde alan halkı veya Türklerin bulunması, İngiliz ve Rus çıkarlarına yerinde değildi Bu Nedenle İngilizler, Penjab Sihlerini özendirme ederek ve silahlandırarak, William Cambell adlı bir İngiliz subayın sevk ve idaresinde bölgeyi işgal etmelerini sağladılar sonradan Müslüman olduğu ve general ünvanı aldığı görünümü verilen Cambell, General Muhammed olarak beş şahın Genelkurmay Başkanlığı görevini yürütmüştür (Dikte Şir Ali’den Emir Abdurrahman’a kadar) Yaklaşık bir yüzyıl önce akıntı eden bu hadise, Taliban olayında da tekrarlanacaktır Taliban grubu, Pakistan’ın Peşaver şehrinde organize edildikten daha sonra Afganistan’a sokularak yönetime geçirilmiştir Bu sefer, yerli Avghan kabileri silahları ile birlikte onlara katılmıştır Sözlük anlamı öğrenci olan Taliban, Peşaver’deki medreselerde din dersleri alan gençlerin kurduğu bir örgüttür Bu çocukların, fazla üstün savaş tecrübesine sahip mücahitler karşısında başarı kazanması akıl ve mantıkla açıklanabilecek bir şey değildir Talibanla savaşan yerli halkın çoğunluğunu; Türkler, Tacikler ve Pushtan olmayan Turanlılar oluşturmaktadır Hem Taliban kuvvetleri arasınada birçok gayrimüslümün de bulunduğu alınan esirlerden anlaşılmıştır Bilhassa iç savaş ve kardeş kavgası dramının yaşandığı dönemde Afganistan’da yaşayan halkların kaderine etki edebilecek ve yaşadıkları derin ızdırapları azaltabilecek rolü, yalnızca Türkiye üstlenebilirdi Çünkü; bölgedeki Türk soydaşlarının varlığı değin öteki mücahit grupların güvenine sahip yegane ülke Türkiye idi Ne varki gerek Türkiye’nin faal aracılık girişimlerinin olmaması ve karşısında taraftan da böyle bir talebin gelmemesi, bu fırsatın kaçırılmasına niçin olmuştur Yeni Afganistan Devletinin yapılanması, Saray’ın da belirtiği gibi, “Afgan, Türk ve Tacik bölgelerinden oluşacak bir federasyon ile Afganca, Türkçe ve Tacikce’nin resmi diller kabül edilmesi biçiminde olması en akılcı görülmektedir Ancak bu şekilde ülkede kalıcı bir uzlaştırma ve kolaylık tesis edilebilecektir  
 
Üst Alt