Son Konu

evrendeki adresimiz

iltasyazilim

Yeni Üye
Katılım
25 Ara 2016
Mesajlar
2
Tepkime
1
Puanları
38
Yaş
35
Credits
-2
Geri Bildirim : 0 / 0 / 0
Öncelikle, evrendeki adresimizi kendimize hatırlatmakta yarar var: Samanyolu gökadası, Güneş sistemi, Dünya gezegeni Fevkalade sıradan bir konum ve durum

Güneşimiz (Sol), Güneş Sisteminin merkezinde yer alan sıradan bir yıldız Sarı Cücelersınıfından Bizim Gökadamızda MİLYARLARCA başka yıldızlar ve büyük olasılıkla, önemli bir bölümünün çevresinde gezegen sistemleri var

Güneş sistemimiz, Gökada Galaksi 'mizin dış mahallelerinde yer alıyor Biz Türkler, biliyorsunuz, Gökadamıza Samanyoluadını vermişiz

Atalarımız gözlerini göklere çevirdiklerinde neler neler tahayyül etmemişler ki? Başlıbaşına ilginç bir konudur Eski Mısırlılar, orada gürül gürül akan bir nehir görürlermiş Besbellidir ki, Nil Nehrinden bir göksel kavramlaştırma Eski Yunanlılar ise, gürül gürül akanın su değil sıkı durun SÜT olduğunu düşünmüşler Bu sözcüğün Yunanca'da karşılığı galaktostur Nitekim, bugünkü galaksisözcüğü gibi, İngilizce'deki Milky Waydeyişi de bu kökenden geliyor

Evrende bizimkinden başka milyarlarca gökada (galaksi) daha yer alıyor Bunların bize olan uzaklığına gelince: Çıplak gözle veya güçlü teleskoplarla görebildiğimiz minicik ışık kaynaklarından bize ulaşan ışınlar, onlarca, yüzlerce, binlerce, hatta milyonlarca yıl önce yola çıkmış; saniyede 300000 kilometre (yılda 95 trilyon kilometre) hızla yol almış; bize ancak ulaşmaktadır
Başka bir deyişle, belli bir bölümü, belki de şu anda çoktan evrenden silinmiş, yokolmuş dünyalardan bize şimdi ulaşıyor

Evrende uzaklıklar Işık Yılı cinsinde ölçülür Saniyede 300 bin kilometre yol alan ışığın bir dünya yılı zamanda katedeceği yol Ki, bu da, yukarda kaydettiğim gibi, 95 trilyon kilometre demektir!
Güneşimiz bize sadece 93 milyon mil (150 milyon kilometre daha ayruntılı söylersek: 149,600,000 km) uzaklıktadır ve Güneşten çıkan ışınlar sekiz dakikadan biraz fazla sürede bize ulaşıyor Güneş sistemine en yakın yıldız olan Proxima Centauri ise bu uzaklığın yaklaşık 270 bin katı uzaklıktadır, ve ışığının bize ulaşması dört yılı aşkın bir süre alıyor

Sıradan bir gökada olan Samanyolu'muzun büyüklüğü, bir ucundan bir ucuna yaklaşık 100 000 ışık yılıdır
Evrenin büyüklüğüne gelince, şu kadarını söyleyeyim: Bir futbol sahasına üç adet kum taneciği serpiştirseniz, elde edeceğiniz kumlukun yoğunluğu, evrendeki gökadalar arasındaki uzaklıklara kıyasla yine de daha yoğun olurdu
Düşününüz ki, evrende sayamayacağımız kadar çok gökada galaksi aralarındaki bu akıl almaz uzaklıklarla, Evrenin olanaklarımız ölçüsünde saptayabildiğimiz sınırlarına kadar uzanıyor Bu sınırlar ise, bizler gözlem olanaklarımızı giderek genişlettikçe, alabildiğine büyüyor

Bugün için bilim adamlarının çoğunluğunun itibar ettiği Büyük Patlamakuramının dayandırıldığı belirlemelere göre, Evren inanılmaz bir hızla genişlemeğe, gökadalar giderek birbirlerinden hızla uzaklaşmağa devam ediyor

Bu akıl almaz büyüklükteki Evrenin odağına kendi mütevazi gezegenimizi yerleştirip, bütün bu âlemin, Dünya gezegenindeki biz iki ayaklı tüysüz biyolojik tür için yaratıldığını düşünme tuhaflığımıza psikiatride ne ad verilebilir, bilemiyorum
Ama, mantık açısından ne sıfatın cuk oturacağını söyleyebiliriz: Cahiliyenin daniskası

Şimdi, dilerseniz, önce kendi mütevazi çevremizle biraz ilgilenelim




DÜNYAVE UYDUSU AY



Eskiler neden Dünya'nın düz olduğunu düşünürlermiş ki? Ay tutulması sırasında, Dünyanın Aya düşen gölgesinin çember şeklinde olması bile Dünyanın yuvarlak olduğunu göstermeğe yeterdi
Ama, tabiatıyla bunu düşünebilmek için, önce merkezinde Güneşin, onun çevresinde gezegenlerin, gezegenlerin çevresinde ise kendi uydularının döndüğü bir Güneş sisteminikavramlaştırabilmek ve Ay tutulmasınıcinlerle perilerle değil bir doğa olayıolarak açıklayabilmek gerekiyordu

Dünya gezegeni (Terra), Güneş sisteminin içten dışa doğru üçüncü gezegenidir 45 milyar yıl (45x109) kadar önce oluştuğu hesaplanıyor Güneş sisteminde varlığını saptadığımız tek biyolojik yaşam yuvasıdır
Hayallerimizde, kendimizi uzayın derinliklerine yol alan bir uzay gemisinde, fantastik serüvenlerin kahramanları olarak canlandırırız Gerçekte, bizler hepimiz birer uzay yolcusuyuz Gemimizin adı, Dünya Gezegeni Uzayda, saatte 108 000 km (67 000 mil) hızla yol alıyoruz

Ne var ki bu yolculuğu, çevremizdeki gök cisimlerinden bağımsız, kendi seçtiğimiz yönlerde değil; dev bir uçak içinde biteviye dönen bir sinek gibi, Güneş ve Gökada sistemimiz ile birlikte gerçekleştiriyoruz Daha kendi gezegenimizin çekim alanından bile kurtulup bağımsız bir rota çizebilmemiz için, 1118 kmsn'lik (ekvatorda) bir kaçış hızı üretebilmemiz gerekiyor
Gezegenimizin hızla dönmesi ve erimiş nikeldemir çekirdeği sayesinde oluşturduğu manyetik alan, ve yoğun atmosferimiz de eklendiğinde, bizleri Güneş ve diğer yıldızlardan gelen zararlı ışınlardan koruyor Uzayda serseri gezen göktaşlarına karşı da koruyor; bunların büyük çoğunluğu, hava tabakaları ile sürtünmeden dolayı, yüzeye düşemeden yanıp buhar oluyor Burası bizim uzay gemimiz ve bildiğimiz tek yaşam yuvası

Ve düşününüz ki, yol açtığımız çevre sorunları ve kaynaklarınımızı hesapsız harcamamız sonucunda, kendi yaşam yuvasını yok eden farelerden farkımız yok

Gezegenimiz, Kuzey ve Güney kutuplarını birleştiren eksen çevresinde 23 saat 56 dakika 409 saniyede döner Güneşin çevresinde, saniyede ortalama yaklaşık 30 kilometre (tam olarak, 2979 kmsn) hızla, turunu 3652564 günde tamamlar

Dünya gezegeninin doğal tek uydusu Ay'dır Ay, Dünyanın çevresindeki bir turunu 2713 günde tamamlar Kuzey kutbundan bakıldığında, Dünyanın ve Ayın kendi eksenleri çevresindeki dönüşü saatin ters yönündedir

Dünyanın ekseni, Güneş çevresindeki yörüngesine göre 235 (tam olarak: 2345) derece eğiktir Mevsimler bu sayede oluşur
DünyaAy düzlemi de, DünyaGüneş düzlemine göre yaklaşık 5 derece eğiktir; öyle olmasaydı her ay mutlaka bir kez ay tutulması oluşurdu

Dünya gezegeninin yarıçapı ekvatorda 6,37814 kilometre; kitlesi 5976e+24 kg, ortalama yoğunluğu 5515 gcm3 olup, böylece Güneş sistemi üyeleri arasındaki en yüksek yoğunluğa sahiptir En düşük yoğunlukta olan gezegen ise Satürn'dür (069 gcm3) Referans için, sıvı suyun 1 gcm3 kabul edilen değerini düşünün
Gezegenimizin ortalama yoğunluk olarak dev Satürn veya Jüpiter'in üstünde olması çok doğal: Biz ayağımızı sağlam kayalara basıyor, gemilerimiz denizler üstünde yol alıyor iken, o dev gezegenler ise büyük ölçüde gaz bulutlarından oluşuyor Unutmayalım: Evrende bildiğimiz tür teknolojik uygarlıkların oluşması için ilk koşul, birilerinin sağlam bir zemin üzerinde ayaklarıüstünde doğrulup, ellerininserbest kalabilmesi

Soluduğumuz havanın yaklaşık %21'i oksijen, %78'i azot olup, diğer gazların toplamı geri kalan %1'i oluşturur (Kimi kaynaklarda, son iki değer, yaklaşık %77 ve %2 olarak verilmektedir) Oksijenin hemen tamamı canlı organizmaların ürünüdür
Dünyanın Hillalanı 15 Gm (930 bin mil) yarıçapındadır ve uydusu Ayın yörüngesi tabiatıyla bu alan içindedir Hill alanı, bir gök cisminin, çevresinde döndüğü daha ağır bir gökcisminin etkisine rağmen burada Güneş egemen olduğu yerçekim alanıdır

Ay, Dünya'dan yaklaşık 234 bin mil (376 bin kilometre) uzaklıktadır Ayın yerçekimi Dünyanın altıda biri kadardır Dolayısıyla, Dünyada 95 kilo ağırlığında olan bendeniz, Ay yüzeyinde 18 kiloya düşer, panterler gibi sıçrayabilir, ceylanlar gibi zıplayabilirdim

Ayın kütlesi, Dünyanın seksende biri kadardır Dünya ve Ay'ın birbirleri üzerinde yerçekimi etkileri vardır Tabiatıyla, Ayın Dünyanın kendisine bakan yakın yüzündeki çekim etkisi, o sırada arkada kalan yüzüne göre daha fazladır Bu çekim karalar üzerinde farkedilebilir pek bir etki göstermez; ama okyanuslar ve denizler Aya doğru yaklaşık 6065 santimetre uzarlar Sonuçta günde iki kez oluşan gelgit hareketleri meydana gelir

Ay Dünyanın çevresinde saniyede yaklaşık 800 kilometre hızla dönmektedir Bu hız giderek yavaşlamakta ve uydumuz giderek bizden uzaklaşmaktadır Ay, Dünyaya her yıl yaklaşık 3 cm daha uzaktadır

Gerek kendi ekseni çevresindeki dönüşünü, gerekse Dünya çevresindeki yörüngesini her ikisini de 273 günde tamamladığı için, Ayın Dünyamıza daima aynı yüzü dönüktür

Ayı, Güneşten yansıttığı ışık dolayısıyla görebiliyoruz Dolayısıyla hilalden dolunaya ve yeniden hilale değişimler, Ay'ın Güneş ve Dünyaya göre olan konumundan kaynaklanmaktadır

Bir takvim ayı içinde iki kez dolunay durumu kabaca 234 yılda bir ortaya çıkar



GÜNEŞ



Bir yıldız olarak, Güneşimiz, kütle, büyüklük, ısı, vb açısından, gökadamızda ortalama ve sıradan bir yıldızdır Bu grup yıldızlar sarı cücelersınıfında yer alır
Yaşının 46 milyar yıl olduğu, bir aksilikle süpernova haline filan dönüşmezse bir beş milyar yıl kadar daha parlamağa devam edeceği hesaplanmaktadır!
Çekirdek ısısının 15 milyon derece santigrad olduğu düşünülmektedir!! Burada hidrojen füzyonu ile helyum oluşurken, sürecin oluşturduğu enerji, atomaltı parçacıklarla çarpışa çarpışa çetin bir yolculuktan sonra yüzeye ulaşır ve bu cehennem fırınını sonunda terkeder; çevreye ısı ve ışık şeklinde yayılır

Güneşimiz, Güneş sistemi toplam kütlesinin %9986'ını oluşturur Başka bir deyişle, dev gezegen Jüpiter dahil, gezegenler, astroidler, vb hep birlikte sistemdeki toplam kütlenin yalnızca %014'ünü oluşturuyor

Güneş'ten bize ulaşan enerji, aslında binlerce yıl öncesinden bu yıldızın çekirdek bölgesinden yola çıkmış olan enerjidir Bu sürenin tamamına yakınını, Güneşi oluşturan yoğun atomların arasından geçerken harcamış, Güneş'i terkettikten sonra yalnızca sekiz dakika içinde bize ulaşmıştır

Güneş lekelerinin koyu renkli görülmesinin nedeni, çevrelerindeki alanlara göre ısının daha düşük olmasıdır Güneş ortalaması olan 5800 santigrad ısıya karşılık, güneş lekelerindeki ısı 3800 santigrad derecededir Güneş lekeleri 11 yıl döngülük bir enerji salınım örüntüsü izlerler

Güneşin, Pluto gezegeninden, Dünyadakine kıyasla 1600 kez daha sönük görüneceği hesaplanmaktadır
Çoğu eski uygarlıklarda insanlar Güneşe Tanrı olarak tapmış; güneş tutulmasını Tanrının öfkesi olarak yorumlamışlardır Bu öfkeden sakınmak amacıyla da dua ve kurban verme ritüellerine yönelmişlerdir
Bugün bile, bizim ülkemizde halk arasında, ay tutulmasının öteki milletlere, güneş tutulmasının ise Türklere uğursuzluk getireceği inancı yaygındır


MERKÜR



Merkür, Güneşe en yakın gezegendir Dünyamızın yaklaşık üçte biri iriliktedir ve Pluto dışında sistemin en küçük gezegen üyesidir

Rotasyonu ve yüksek derecede eliptik yörüngesinden dolayı, Merkür'de olsanız, sabah Güneşin kısaca doğup sonra battığını, sonra yeniden doğduğunu; akşam öncesi ise bir kez batıp, sonra kısaca yeniden doğduğu ve nihayet battığını görürdünüz

Merkür'ün helyum ve sodyumdan oluşan çok ince bir atmosferi vardır Güneşte 427 dereceye ulaşan yüzey ısısı, geceleri ise 183 dereceye kadar düşer Yakın yıllarda elde edilen kimi bulgulara göre, Merkür kutuplarındaki kraterlerin diplerinde buz halinde su bulunabileceği varsayımı ortaya atılmıştır Çünkü, bu gezegen Güneşe en yakın ve yüzey ısısı fevkalade yüksek olmakla birlikte, krater tabanlarının sürekli gölgede kaldığı düşünülmektedir



VENÜS



Bu gezegenin adı gibi, üzerinde bulunan bellibaşlı bölgeler de tarihteki ünlü kadınlar ve mitolojideki kadın isimlerinden alınmıştır

Venüs, Güneş ve Aydan sonra, göklerdeki en parlak cisimdir Bilinen en parlak yıldız olan Siriüs'ün onbeş katına ulaşan parlaklıklarda görülebilir

Gezegenin yüzeyi kalın bulut tabakalarından dolayı, görülebilir, ultraviole veya enfraruj ışın dalga boylarında görüntü vermez Bu nedenle, gezegene gönderilen Pioneer ve Magellan uzay araçları vasıtasıyla, gezegen yüzeyi radar kullanılarak görüntülenmiştir

Venüs gezegeni yüzeyindeki hava basıncı, yaklaşık olarak Dünyadaki bir okyanusun 1 km derinliğindeki basınca eşittir Yani, Dünyanın yüzeyindeki hava basıncının yaklaşık 90 katıdır

Bu gezegen kendi ekseni çevresinde fevkalade yavaş hızda döner ve turunu yaklaşık 243 Dünya gününde tamamlar



MARS



Güneş sistemindeki en yüksek dağın Mars gezegeninde olduğunu biliyor muydunuz? Olympos Mons volkanik yapıda olup 27 kilometre yüksekliğindedir Kısacası, bizim 85 km'lik Everest tepemiz bunun yanında cüce kalır

Güneş sistemindeki en derin ve uzun kanyon da Mars'tadır Valles Marineris adı verilen bu kanyon 5 kilomeyre derinliğinde ve 5 bin kilometre uzunluğundadır Genişliği de yer yer 300 kilometreyi geçer

Günümüz itibariyle Mars'ta sıvı su bulunmamaktadır Nedeni de düşük ısı ve düşük atmosfer basıncıdır Ne var ki, Mars'ta görülen kanal ların, daha yüksek ısılar ve daha kalın bir atmosferin var olduğu uzak bir geçmişte gürül gürül akmış akarsu yatakları olduğu görüşü yaygındır

Mars Dünyaya kıyasla daha küçük bir gezegen olmakla birlikte, yüzey alanı, yaklaşık olarak Dünyadaki karaların yüzey alanına eşittir Yüzeydeki yerçekimi gücü, Dünya yüzeyindekinin yaklaşık üçte biri kadardır
Yani, Dünya gezegeninde 95, uydusu üzerine 18 kilo gelen bendeniz, Mars gezegeninde ise 31 kilo çekerdim!

Mars gezegeni, bize en yakın olduğu konumda, çıplak gözle bir tenis topunun 25 kilometreden görülebileceği irilikte görülür

İnce bir atmosferi vardır ve başlıca karbon dioksitten oluşur Kışın da özellikle kutup bölgelerinde yüzeyde fiilen buz halini alır

Yüzey yapısı, kraterleriyle, kanyonlarıyla, toz fırtınaları ile, kanallarıile ve meteor çukurlarıyla gerçekten karmaşık bir yapı gösterir

Mars gezegeninin iki küçük uydusu vardır: Phobos ( korku) ve Deimos ( panik) Bu isimler, Savaş Tanrısı Ares'in (Roma kozmolojisindeki karşılığı Mars) savaş arabasını çeken iki atın adlarından alınmıştır

Bu iki uydu, dış astroid kuşağında yer alan astroidlere benzer yapıdadır; dolayısıyla kimi gökbilimciler bunların Mars'ın yerçekimine sonradan yakalanmış iki iri astroid olduğunu düşünüyorlar


ASTROİD KUŞAĞI




Astroid: Güneş sistemi'nde, çoğunlukla Mars ve Jüpiter arasındaki astroid kuşağında bulunan, ama bazıları (örneğin Apollo astroidleri) Dünya'nın yörüngesiyle kesişen yörüngelerde ilerleyen, kaya parçaları

Astroiddenilince, birkaç yüz metreden birkaç yüz kilometre genişliğe kadar olabilen kayal gök cisimleri anlaşılır Bunların, Güneş Sisteminin oluşumundan arda kalmış döküntüler olduğu düşünülmektedir Büyük bölümü, Mars ve Jüpiter arasında yer alıyor

Bir başka teoriye göre ise, bunlar bir zamanlar Mars ve Jüpiter arasında yer alırken, bir kuyruklu yıldızla çarpışarak dağılmış bir gezegenden kalan parçalardır

Ancak ilginç olan nokta, bu astroid kuşağının, güneşin çevresinde belli ölçüde eliptik bir yörünge izlemesidir Turlarını 36 dünya yılı içinde çeşitli sürelerde tamamlarlar

İşte bu nedenle, astroidler seyahatleri sırasında yaklaştıkları gezegenlerin çekim etkisiyle yörüngelerinden çıkabilir ve bu durum iki şeye yol açabilir: O gezegenin çevresinde yeni bir yörüngeye oturarak onun uydusu haline gelebilirler, veya gezegen yüzeyine düşerek büyük bir enrji patlamasına ve meteor krateri oluşumuna yol açabilirler

Birincisi için örnek, çoğu gökbilimcinin düşüncesine göre, Mars gezegeninin iki uydusu Phobos ve Deimos'un tarihçesini yansıtır

İkincisi için örnek ise, günümüzden yetmiş milyon yıl önce, Meksika körfezindeki bugünkü Yukatan Yarımadası yöresine düşen dev göktaşının başlattığı olaylar dizisinde, o zamanki pekçok canlı türünün ve bu arada sevgili dinozorların tüm dünyada hızla değişen iklim koşullarına ayak uyduramayarak yeryüzünden silinmiş olmalarıdır

Bilim adamları, astroid kuşağının ötesindeki dev Jüpiter'in çekim etkisine şükrediyorlar Bu dizginleyici etki olmasaydı, Güneş sisteminin iç gezegenleri Dünyamız Terra dahil hergün binlerce büyük göktaşının saldırısına uğrardık

Bir konuya daha değinelim: Astroid kuşağında yer alan binlerce bilinen göktaşlarının toplam kütlesi, Dünyanın uydusu Ay'ın kütlesinin topu topu onda biri kadardır



YILDIZ KAYMASI




Dünyanın çekimine kapılarak, atmosferimize giren her boyuttan gök cismi (ister bir toz zerreciği, ister metalik veya kayal bir göktaşı) yanarak yok olurken, arkasında bıraktığı ışıklı iz için yıldız kaydıdeyimini yakıştırırız!

Aslında İngilizce terimlerde bile belli bir kavram kargaşası vardır Genel çizgileriyle:

Meteoroid: Toz zerreciklerinden astroidlere değin, yeryüzünün çekim alanına kapılan hertürlü gök cismi

Meteorite: Bu meteoroidlerden, atmosferde tamamen yanıp yok olmaksızın yeryüzüne kadar ulaşabilen kaya veya metal kütlesi Meteor taşı

Meteor: Dünyanın atmosferinde hızla yol alan bir meteoroidin tamamen yanıp yok olarak ışıklı bir iz bırakması şeklinde ortaya çıkan olay Halk dilinde yıldız kaymasıdeyimi ile bilinen ve çoğunlukla toz zerreciklerinin yanması ile oluşan olaylar bu grupta yer alır

Günbegün, yaklaşık 3000 metrik ton toz zerreciği halinde uzay maddesi Dünya gezegeninin çekimine yakalanır

Çoğu çakıl taşı iriliğindeki, kayal veya metalik yapıda meteoroid'ler, Güneşin çevresinde çeşitli yörüngelerde çeşitli hızlarda dönerler Bu hızın saniyede yaklaşık 42 kilometreye ulaşabildiği bilinmektedir

En parlak kayan yıldızolayları ise ateş topuadıyla bilinir ve bir şimşeğin ardından gök gürlemesi niteliğindeki bir ses patlaması eşliğinde oluşur

Gezegenimiz, dağılmış bir kuyruklu yıldızın döküntülerinin içinden geçerken, meteor (kayan yıldız) olaylarında büyük bir artış olur ve bu fenomen yıldız yağmuruadıyla bilinir




JÜPITER



Bu dev gezegen kendi ekseni çevresindeki turunu sadece 10 dünya saatinde tamamlar Yani bir Jüpiter günü, bizim ölçülerimizle sadece 10 saattir Bu müthiş hızından dolayı kutuplarda basık, ekvatorda ise şişkindir

Güneşten aldığı ısının iki katını kendisi çevresine yayar, ki bu da kendi iç ısısı olduğunun göstergesidir Çekirdek ısısının 20 bin derece santigrad dolayında olduğu hesaplanmaktadır

Atmosferi hidrojen, helyum, sülfür ve azottan oluşuyor Çekirdeğinde ise başlıca metalik hidrojen bulunduğu düşünülüyor Atmosferindeki kuşaklar doğudan batıya ve batıdan doğuya ardarda yön değiştirerek hareket ederler Bu atmosfer içinde, Dünya'da oluşan örneklerine göre çok daha güçlü şimşek olaylarının yer aldığı bilinmektedir

Jüpiter atmosferinde çembersel rüzgarlara işaret eden oval yapıda görünümler de vardır Bunların en ünlüsü ise, 1600'lü yıllarda teleskobun icadından hemen sonra keşfedilmiş olan güney yarıküredeki Büyük Kırmızı Leke'dir Bunun tayfun boyutlarında bir fırtına olduğu sanılmaktadır Dünya gezegeninin iki kere sığacağı büyüklüktedir

Jüpiterin en az onaltı uydusu vardır Uyduların sayısı 28'in üzerinde olabilir

Örneğin Amalthea uydusu üzerinde olsaydık, Jüpiterin gökyüzünün yarısını kaplayacak derecede yakınımızda olduğunu görürdük Diğer bir uydu, Ganymede ise Güneş sistemindeki en büyük uydu olup, gerek Merkür gerekse Pluto gezegenlerinden bile daha büyüktür Callisto, İo, ve Europa, Pluto'dan büyük, fakat Merkür gezegeninden küçüktürler

Europa ise çoğunlukla su bazlı buzlarla kaplıdır ve Güneş sisteminde bilinen en pürüzsüz yüzeye sahiptir 1 km'yi aşacak hiçbir yükseltiye rastlanmamıştır Ancak buzlarla kaplı yüzeyinde boydan boya çizikler halinde çatlaklar görülür Buz tabakasının altında sıvı halde sudan oluşan bir okyanus bulunduğunu düşünenler vardır

Dünyamızın yaklaşık üçte biri büyüklüğündeki İo uydusuna gelince, kesinlikle Güneş sisteminde bilinen en aktif volkanik yapıya sahiptir Aktif haldeki yanardağların varlığı, Voyager uzay aracı ile saptanmıştır Dünyadan küçük olmasına karşın, çevresine Dünyanın iki katı ısı yayar Bunun nedeni ise, Jüpiter'in çok büyük olan yerçekimi gücünün İo'da oluşturduğu sürekli büzüşmeve genişlemeetkisi ile oluşan ısıdan kaynaklandığı düşünülmektedir Volkanik aktivite bu ısı salınımının bir göstergesi olsa gerektir




SATÜRN




Güneş sistemindeki dört büyük gezegenin (Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün) çevrelerinde kuşak sistemleri vardır Ancak Satürn'ün kuşakları bunların en büyüğüdür, ve 1980'lere kadar diğerlerini çevreleyen kuşaklar henüz saptanmamıştı bile

Öte yandan, Satürn'ün Güneş sistemindeki en düşük yoğunluğa sahip gezegen olduğunu daha önce not etmiştik Kısacası, 069 gcm3 yoğunluğu ile Satürn gezegenini suya batırmağa çalışsanız, batıramazdınız Batmamakta direnir, suyun üzerinde mutlu mutlu yüzerdi

Atmosferi hidrojen ve helyumdan oluşur Gezegen, tıpkı Jüpiter gibi kendi ekseni çevresinde büyük bir hızla dönerken, atmosferindeki rüzgarlar saatte 1800 kilometre hızlara yükselir Ve tabii ayrıca kutuplarda yassılaşma ve ekvatorda ise şişkinlik de vardır

Çevresindeki kuşakların buz halinde su ve toz zerreciklerinden oluştukları ve birbirinden ayrı binlerce kuşak bulunduğu anlaşılıyor Bu kuşakların herbirisinin kalınlığı 10 ila 100 metre arasında değişir, parlaklıkları da birbirinden farklıdır

Saturn'ün uydusu Titan, Jüpiter'in Ganymede'sinden daha küçük olmakla beraber, yine de gerek Pluto gerekse Merkür gezegeninden daha büyüktür



URANÜS



Uranüs 1781 yılında ünlü İngiliz astronom William Herschell tarafından keşfedilmişti Herschell önceleri ona o zamanki kral III George onuruna, George adını vermeyi düşünmüş Bu adla anılan bir gezegene sahip olmak herhalde ilginç olurdu

Tıpkı Jüpiter ve Satürn gibi, Uranüs ve Neptün'ün de atmosferleri başlıca hidrojen ve helyumdan oluşur Ancak bu iki gezegendeki metan gazı içeriği ilavesi ile bunlar mavimsi bir ışık yayarlar (Çünkü metan gazı kırmızı ışığı emer)

Uranüs'ün en büyük özelliği ise, dönüş ekseninin yörüngesine 98 derece eğik olmasıdır Öyle ki, dünyadan bakıldığında yanlamasınadönüyormuş görüntüsü verir ve hatta bazen, yörüngesindeki konumuna göre kutuplarından biri veya ötekisi dünyadan görülebilir

Uranüsün 20'nin üzerinde uydusu saptanmıştır



NEPTÜN


Neptün'ün keşfi, Uranüs yörüngesinin beklenen çizgide olmadığının farkedilmesi ve bir başka gök cisminin çekim gücü etkisinden şüphe edilmesi ile gerçekleşmiştir

Neptün de, tıpkı kendisinden önceki üç büyük gezegen gibi, Güneşten aldığının iki katı enerjiyi çevresine yayar Bu da kendi iç ısı kaynağı bulunduğunun kanıtıdır

En az sekiz uydusu vardır En büyükleri Triton olup, Pluto'dan büyük, fakat Merkür'den küçüktür Triton'un yüzeyi kaya ve buzlarla kaplıdır ve yüzey ısısı 245 derece olarak ölçülmüştür Azot ve metandan oluşan çok ince bir atmosferi vardır




PLUTO



Ortalama olarak, Pluto'nun Güneşe olan uzaklığı DünyaGüneş mesafesinin 40 katıdır Başka bir deyişle, bir model kuracak olsaydık, Güneşi İzmir'e yerleştirirsek, Dünyamız yüz küsur kilometre uzaklıkta Salihli'yi biraz geçince yer alacak; Pluto'ya ulaşmak için ise o doğrultuda herhalde Dış Moğolistan'a filan gitmek zorunda kalacaktık

Pluto'nun ekseni yörüngesine 1225 derece eğik, Güneş çevresindeki yörüngesi ise ileri derecede elips şeklindedir Yörüngesinin bu şeklinden dolayı, her 248 dünya yılı sürede bir 20 yıl süreyle Neptün'ün yörüngesi içine kayar!

Pluto'nun uydusu Charon, kendisinin yarısı iriliğindedir Bu yüzden kimi gökbilimciler bunu bir gezegen ve uydu ilişkisi saymaz; ikisini birlikte bir ikili gezegenoluşumu olarak görürler

Spektroskopi çalışmaları, Pluto üzerinde donmuş metan, Charon üzerinde ise donmuş su varlığı göstermiştir Tıpkı Neptün'ün uydusu Triton gibi, Pluto'un atmosferi de azot ve metandan oluşur Daha da ilginci, bu atmosfer Charon'u da içine alacak genişliktedir Yani, bu iki gök cismi aynı atmosferi paylaşıyorlar demektir Ancak, Pluto yörüngesi üzerinde Güneş'ten uzaklaştıkça, bu atmosfer yoğunlaşır ve donarak yüzeye yapışır




KUYRUKLU YILDIZLAR




Türkçe'de Kuyruklu yıldızadını verdiğimiz ilginç gök cisimlerinin uluslararası terminolojideki karşılığı olan comet kometsözcüğü, Latince cometadan gelir: uzun saçlıanlamındadır İnsanların gökyüzüne baktıklarında farklı farklı şeyler gördüklerine daha önce de değinmiştik

İlk öğrenmemiz gereken şey, tabiatıyla, kuyruklu yıldızların birer yıldızolmadıklarıdır Bizim gördüklerimiz, Güneş sisteminde uzun eliptik yörüngeler üzerinde dönen gök cisimleridir Kendi ışıkları yoktur Güneşten yansıttıkları ışınlar sayesinde görülürler

Bilim adamları, kuyruklu yıldızların, Güneş sisteminin oluşumuna kucak açan anasal nebula'nın (bulutsu, izleyen sayfadaki bilgilere bknz) yoğunlaşması sırasında ortaya çıkan döküntüler oldukları inancındadır

Çoğunun, Güneş sistemimizi çevrelediği ve en yakın yıldız olan Alpha Centauri'ye olan uzaklığın yarısına kadar ulaştığına inanılan dev Oort Bulutu'ndan kaynaklandığı düşünülmektedir Yaklaşık 100 milyona ulaşan sayıda kuyruklu yıldızın, Güneşimizin çevresinde döndüğü varsayılmaktadır

Genel kanıya göre, bir kuyruklu yıldız yapısında çekirdek donmuş su ve çeşitli gazlar ile toz zerrecikleri ve kayal maddelerden oluşur Bu çekirdeğin çevresinde coma komaadı verilen bulanık bir bulut yer alır Çekirdek ve koma birlikte kuyruklu yıldızın kafakısmını oluşturur

Kometler arasında, Güneşin çevresinde eliptik bir yörüngede dönenler, Güneşe yaklaştıkça, ısının etkisiyle kafakısmındaki toz ve gazlar çözülmeğe, koma kısmı büyümeğe başlar Güneş rüzgarlarının etkisiyle, toz ve gazlar savrulmağa başlayarak kuyrukkısmını oluştururlar Sonuçta, Güneşe yaklaşıldığı ölçüde kuyruk da uzadıkça uzar Böyle bir kuyrukun 150 milyon kilometre uzunluğa erişebildiği biliniyor!

(Güneş rüzgarı adı verilen fenomen, Güneşten gelen yüklü parçacıklar ve radyasyonun baskısı anlamındadır)

Bir başka deyişle, Güneş sisteminin dış mekanlarında efendi efendi dönüp duran, yani iç mekanları merak edip yaklaşmayan kuyruklu yıldızların kuyruğu muyruğu yoktur

İlginç olan nokta, bir kuyruklu yıldızın Güneşe her yaklaşımında, kendisini oluşturan maddenin bir bölümünü kaybetmesidir Sevgili Halley kuyruklu yıldızımız da dahil olmak üzere, eliptik yörünge çizerek Güneşe yaklaşmak cesareti gösteren bütün kuyruklu yıldızlar zaman içinde giderek eriyip yok olmağa mahkûmdurlar, demektir!

Bir başka ilginç nokta ise şudur: Bir kuyruklu yıldızın kuyruğu daima Güneşe bakan yüzünün tersi yönde uzanır Dolayısıyla, kuyruğunu arkasına alarak Güneşe yaklaşan bir kuyruklu yıldızda, Güneşten uzaklamağa başlayıca, bu kez kuyruk kafanın önünde gitmeğe başlar!


kaynak bilim
 
Üst Alt